Heyecan ve umut; yeniden
Cafer TAR yazdı —
- Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile başlayan görüşme süreci bölgede büyük bir barış beklentisinin de önünü açtı; daha yakın zamana kadar bütün topluma hâkim olan karamsarlık yerini yeniden iyimserliğe bırakmış durumda.
Ülkede epey bir çevre öncesinde nispeten daha demokratik bir Türkiye’yi sadece Erdoğan/Bahçeli ikilisinin gidişine indirgeme eğilimindeydi. Halbuki tarihsel tecrübeyle sabittir ki bu hiç de böyle olmak zorunda değil.
Daha önce de Türk tarihinde benzer dönemler yaşandı; Osmanlı’nın son döneminde imparatorluk içinde yaşayan halklarda “Abdulhamit giderse her şey düzelir, hepimiz özgür oluruz!” eğilimi vardı. Abdulhamit gitti, onun yerine sözüm ona ülkeye hürriyet getirecek olan İttihatçı kadrolar ülkenin dört bir yanını yangın yerine çevirdiler. Yirminci yüzyılın ilk soykırımı sözüm ona ülkeye hürriyet getireceklerin dönemine denk gelir.
Bu döngü Türkiye’de birden çok kere tekrarlandı, en son yaşananlar ise hala bir çoğumuzun hafızasında dipdiri duruyor. Güya 12 Eylül rejiminin devamı olan Özal gidecek, Erdal İnönü/Süleyman Demirel ikilisi ülkeye demokrasi getirecekti, ki nispeten o dönem itibariyle bunun koşulları da vardı.
Fakat SHP/DYP iktidarı tıpkı İttihatçıların iktidarında olduğu gibi ülkeyi kan gölüne çevirdiler. Sivas Katliamı bu iktidar döneminde yaşandı, sayısı 17 bin olarak deklere edilen faili meçhuller ve köy boşaltmalar yine bu dönemde yaşandı.
Demek ki neymiş, demokratikleşme ve özgürlükler sadece birinin iktidarını kaybetmesine indirgenemez. Şimdi yeniden ülkenin demokratikleştirilmesi ve özgürlüklerin geliştirilmesi bir insanın, bir partinin veya ittifakın iktidardan uzaklaştırılmasına indirgenemez.
Evet, gerçekten dünya farklı bir sürece girdi, her şey değişiyor. Türk/Kürt ilişkileri de değişecek, bunun başka yolu yok! Son bin yılda Kürt/Türk ilişkilerinin çok farklı evreleri oldu. Bundan öncekilerin hepsinin ortak özelliği şudur, Türk egemen sınıfları her defasında ellerinin altında kullanışlı bir Kürtlük bulmuşlardı.
Şimdilerde birçok ırkçı çevre nankörce, Çanakkale’den günümüz TC sınırlarının belirlenmesine kadar bütün mevcut coğrafyanın yeniden Türk devleti sınırları içerisine alınmasında Kürtlerin ortaya koyduğu fedakarlığı, emeği inkâr ediyorlar. Fakat bunun doğru olmadığını herkesten çok Türk devlet aklı biliyor.
Hatta bunu o kadar biliyor ki, tam da bu sebeple bütün Ortadoğu’da her şeyin yeniden tanımlandığı bu dönemde Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın kapısını çalmak zorunda kalıyor.
Şimdi de Türk devleti benzer bir varoluşsal durumla karşı karşıyadır. Fakat bu kez Türk egemen sınıflarının elinin altında işbirlikçi, kullanışlı bir Kürtlük yok. Tam tersine demokratik, özgürlükçü bir Kürtlük eşit, özgür bir yaşam için her anlamda pozisyon almış durumda.
Eğer Türklük tarihin bu kavşağında büyüyerek yoluna devam edecekse bu Kürtlerle birlikte olacak, bu saatten sonra ne Kürtlere rağmen ne de Kürtleri araçsallaştırarak olur. Olursa eğer Kürtlerle beraber, onların rızası alınarak olur.
Kürtler, Türkler de dahil bütün bölge halkları ile eşit, adil, demokratik bir yaşama hazır olduklarını defalarca deklere ettiler. Şimdi sıra başta Türkler olmak üzere diğer bölge halklarında.
Ya hep beraber ya da hiç birimiz! Tarihsel olarak Ortadoğu tam da böyle bir kavşakta.