Suriye’yi Kıbrıslaştırmak
Cafer TAR yazdı —
- Türk yetkililer daha şimdiden kimin Suriye’de kalmaya hakkı olduğunu, kimlerin ise Suriye’yi terk etmesi gerektiğini söyleyecek kadar ileri gittiler. Öyleyse “Suriye’de siz ne yapıyorsunuz?” sorusunu Erdoğan ve Fidan’a sormak gerekir?
Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum, ama birkaç gün önce Alman Hükümet Sözcüsü Steffen Hebestreit, Almanya Şansölyesi Olaf Scholz ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Suriye’deki gelişmeleri ele alan bir görüşme gerçekleştirdiklerini açıkladı.
Açıklamaya göre her iki lider de Esad rejiminin sona ermesinden duydukları memnuniyeti belirtirken, diğer taraftan da özel olarak Suriye’nin toprak bütünlüğünün ve egemenliğinin devam etmesinin büyük önem taşıdığını ifade ettiler.
Aslında buraya kadar mesaj doğrudan Türkiye, ikinci elden ise Kürtlere. Veya en azından ben böyle anlıyorum. Şöyle ki; bu aşamada Suriye siyasal coğrafyasında yerli iki temel siyasal ve askeri irade var. Bunlardan birisi HTŞ, diğeri ise QSD olmaktadır.
Bu noktada QSD’li yetkililer daha en başından itibaren çözümü Suriye zemininde aradıklarının altını defalarca çizdiler. Ayrıca HTŞ de dahil bütün Suriyeli güçlerle görüşmeye açık, bütün diğer taraflarla eşit ve demokratik koşullarda ortak bir Suriye yaratmaya hazır olduklarını kerelerce kamuoyunda alenen ilan ettiler.
Eğer sorun gerçekten Suriye’nin toprak bütünlüğü ise bunun muhatabı dışarıdan gelip Suriye topraklarını işgal eden Türkiye olmalıdır, çünkü Türkiye dışarıdan bir güçtür ve Suriye topraklarından çıkmalıdır.
Yine her iki liderin altını çizdiği ve Alman Hükümet Sözcüsü’nün özellikle vurguladığı Suriye’nin egemen bir devlet olarak yoluna devam etmesi sorununun muhatabı da yine Türkiye olmalıdır, çünkü günlerdir başta Erdoğan ve Fidan olmak üzere bütün Türk yetkililer Suriye devleti adına konuşuyorlar. Erdoğan, Suriye’nin de devlet başkanıymış gibi açıklamalar yapıyor.
Dağdan gelip bağdakini kovmak bu olmalı! Türk yetkililer daha şimdiden kimin Suriye’de kalmaya hakkı olduğunu, kimlerin ise Suriye’yi terk etmesi gerektiğini söyleyecek kadar ileri gittiler. Üstüne üstlük ayrıca MİT Müsteşarı’nı Türk devletini temsilen Emevi Camisi’ne namaz kılmaya gönderdiler.
Öyleyse “Suriye’de siz ne yapıyorsunuz?” sorusunu Erdoğan ve Fidan’a sormak gerekir? Öyle görünüyor ki gelecekte Suriye’nin önünde bağımsız ve egemen bir devlet olma yolundaki en büyük engel Türk devleti olacaktır.
Bu anlamda Türkiye Suriye’de devletin paydaşı olmak, bütün Suriye’yi Kıbrıs’a çevirmek istiyor. Kıbrıs’ın hali ortada. Kıbrıs Türkiye’nin bütün karanlık ilişkilerinin döndüğü, kara parasının aklandığı bir kumar merkezine dönüşmüş durumda.
Daha şimdiden Suriye’de binlerce insan Erdoğan’ın talimatıyla yerlerinden yurtlarından sürüldüler. Kürtler başta Şehba ve Til Rifat olmak üzere yaşadıkları yerlerden ayrılmak zorunda bırakıldılar. Daha önce de aynı şeyi Efrîn’de yapmışlardı.
Bütün bunları dünyanın geri kalan ülkeleri sadece uzaktan izleyip Esad’ın gidişinden memnun kaldıklarını ifade etmekle yetinemezler. Kürtlere yönelik saldırılara ve tehditlere sırtını mı dönecek sözüm ona uygar dünya?
Halbuki Kürtler dünyanın geri kalanı barış içerisinde yaşayabilsin diye canlarını ortaya koymuş, kadın, erkek, yaşlı, genci DAİŞ’e karşı büyük bir mücadele yürütmüşlerdi. Daha düne kadar Almanya ve Fransa da dahil bütün Batı ülkeleri ise HTŞ’yi terör örgütü olarak ilan etmişlerdi.
Fakat gelinen noktada hepsi sıraya girmiş, HTŞ ile birlikte çalışabileceklerini ifade ediyorlar. Buraya kadar hiçbir sorun yok. Fakat düne kadar terör örgütü ilan ettiğiniz HTŞ ile çalışmaya hazır olduğunuzu ifade edip sizin yaşamınız ve demokrasiniz için kendi yaşamlarını feda etmiş Kürtlere sırtınızı dönerseniz tarih önünde ahlaki ve insani olarak mahkûm olursunuz.
Kürtler Ortadoğu coğrafyasının kadim halklarından biridir. Onların da tıpkı diğer halklar gibi bu topraklarda eşit ve özgür yaşamaya hakları vardır. Bunca olan bitenden sonra Kürtlere sırtını dönen ahlaken ve insani olarak kendi iflasını ilan eder. Özellikle bir daha hiç kimse başta ABD, Almanya ve Fransa olmak üzere bütün Batılı ülkelerin dış politikada demokrasi ve insan haklarına saygı masalına inanmaz!