Suriye’de “Türkiye” modeli
Ahmet KAHRAMAN yazdı —
- Türk devleti kendi uyuzunu kaşıyacak tırnaktan yoksunken, Suriye’nin kaşıntısını dindirecek hali hiç yoktu. Kendilerini Suriye’nin mutlak efendisi sanan Ankara rejimi, uykuda yakalanmıştı.
Türk devleti, organize ettiği haydut çetelerini kullanarak, Birleşmiş Milletler’in güvencesi altında olan Suriye’yi yakıp yıkarak, en az bir milyon insanın kanına girdi. Milyonlarca kişi, sığınmacı olarak yer yüzüne dağıldı.
Birleşen çeteler, daha sonra Türklerin desteği ve dirençsiz bir atakla, Rojava hariç ülkeyi ele geçirdiler. Bundan sonra, Türk Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın götürdüğü takım elbise HTŞ lideri Colani’ye giydirildi. Batı uygarlığının simgesi, “Hırvat icadı kravat”ı da, boynundan aşağı sarkıtarak, Cumhurbaşkanlığı makamına oturttular.
Bu arada uluslararası çetelerin kimi liderleri, çetecilerin devletinde Bakan, orduda komutan, Türk istihbarat personeli de perde ardında danışman, yöneten oldular. Türk tipi tek devlet, tek vatan, tek millet, tek bayrak, tek dil, tek din dayanağı üstünde kurulu, faşist bir devlet yapılanması inşa edildi.
İyi de, kravatlı haydutlar ülkesinde ahali evsiz, insanlar işsiz, kazançsız, çocuklar açtı. Talan edilmiş, çıplak bırakılıp çoraklaştırılmış ülkeyi yeşertmek, aç insanlara yiyecek vermek gerekiyordu.
Gel gelelim, efendilik taslayarak, üstenci bir dille “buyurganlık” eden, Türklerden yardım ummak olanaksızdı. Çünkü kendileri de açtı. Suriye ülkesi de zaten onlar tarafından soyulmuş, ağaçları bile sökülüp götürülmüştü.
Ve ülkelerinde, insanlar açlık sendromunun çıkmazında birbirini boğazlayıp eziyor, biri ötekinin ağzından lokma kaçırıyor, çaresiz kalanlar da intihar ediyor veya kurtuluşuna çare olarak eşini, çocuğunu katlediyordu.
Yani Türk devleti kendi uyuzunu kaşıyacak tırnaktan yoksunken, Suriye’nin kaşıntısını dindirecek hali hiç yoktu.
Bu durumda, Suriye’yi ele geçirenlerin tek umudu, Batı dünyasıydı. Onlara sevimli görünmek için, derhal “şark kurnazlığı ile araziye uyma” moduna geçtiler. (Türklerin tarihi de böyle başlamıştı, zaten) Kasap “urba”sını (giysi) çıkardılar. Batıya “medeni görünme” davasından, ceket, pantolon giyindiler. Boyunlarına kravat astılar. Güneş altında kel kafaya razı, sarığı çöpe attılar.
Ancak, “tedbili kiyafet” yeterli değildi. Çünkü alınlarında terörist damgası, sabıka defterlerinde de “insan kasabı” ibaresi ışıldıyordu.
Bu durumda, Türklerle birlikte kapısına dayanıp “ Kurdo teslim ol” diye tehdit ettikleri Rojava Özerk yönetimi, tek sığınaktı. Türkler Özerk Yönetimi boğazlamak için, bölgede destek dilenmekle meşgulken, onlardan gizlice Kürtlerin kapısını çaldılar. Uzun pazarlıklardan sonra, Türkler 9 Mart 2025 tarihinde Ürdün’de, Kürtlere baskın düzenleme toplantısındayken, Rojava lideri General Mazlum Kobani ile HTŞ’nin Reisi Colani’nin fotoğrafı haber ajanslarının kadrajına girdi. İkili yan yana, Özerk Yönetimi de tanıyan, dolayısıyla yeni anayasanın temel ilkelerini teşkil eden bir anlaşmayı imzalıyordu.
Sekiz maddelikanlaşmaydı, bu. Birinci madde ile Kürtlerin, Suriye’de yerli ve yurttaşlar için geçerli olan, tüm anayasal hak ile özgürlüklere sahip olduğu vurgulanıyordu. İkinci maddeyle de ülkedeki tüm dini ve etnik grupların yönetimdeki hakları garanti altına alınıyordu.
Anlaşmanın sonraki maddelerinde, özerk bölgelerle merkez arasındaki ilişkilerin işleyişine düzenliyordu.
Anlaşmada Amerika Birleşik Devletleri, Fransa, Almanya, Britanya da garantör niteliğinde yer alıyordu.
Kendilerini Suriye’nin mutlak efendisi sanan Ankara rejimi, uykuda yakalanmıştı. Onlar da olanları, her dünyalı gibi medyadan öğrenmişlerdi.
Türkler Suriye’de işgalciydi. Ama uyutulmuşlardı. İlk anda, ne olduğunu anlayamadan şaşkın kaldılar. Hatta bir kısım medya, Rojava’ya dayattıkları “silahı bırak ve teslim ol” tehdidinin kabul gördüğünü sanıp sevinç çığlıkları atmaya başladı. Ancak, daha sonra, okuduklarını anlayabildiler. Medyasında zafer çığlıkları sustu. Anlaşma ile, Özerk Yönetim’in kuruluşu tanınıyordu, çünkü.
Suriye’de Türk modeli inkarcı, tekçi rejim projesi denemeye konmadan çökmüş, farklı renkler ve çok seslilik bir aradalığı yerine oturmuştu.
Bundan sonra, sevincin yerini matem havası serpilmeye başladı. Ellerinde uzun değneklerle ekranda yer ve kişi işaret eden tekaüt generaller, ağlamaklı bir sesle “Biz kaybettik. Bize Suriye’den çekilmeyi dayatıyor, operasyonlarımızı engelliyorlar” demeye başladılar.
Ankara, “kendine gelir gibi” olunca, karşı bir atakla, çetelerin eski koordinatörü Dışişleri bakanı Hakan Çavuşu, Savunma bakanı ve MİT’in şefini Şam’a gönderdi. Ve Şam yönetimi “demokratlık maskesini” çıkarıp, 9 Mart’ta imzalanan anlaşmayı askıya alan, bir anayasa taslağı yayımladı. Rojava meclisi bu hamleye “kabul edilemez” cevabıyla çıkıştı. Durziler ise, Şam bayrağını indirerek karşılık verdi…
Ankara taşları bağlı, köpekleri serbest sanarak kendi rejimini dayatıyor. Ama öyle değil işte…