Güncel

Türk devleti “Batı” diye diye…

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Sultanı ülkeden kovanlar, kavuksuz Sultan olarak baş köşeye yerleştiler. “Batı da batı, Batılı olup medeniyetin ufuklarını deleceğiz“ diye diye, alttaki kalabalıkları haraca bağladılar.

Bu sabah da, gece yarısı darbesiyle uyandık: Bu kez, mafya tarzıyla Kağızman Belediyesi’ni darbelediler. Belediye Başkanı Mehmet Alkan’ı devirip yerine, törensellikle kölevari emir kulu bir memuru, kayyum olarak oturttular.

Kağızman Belediyesi, böylece 11 ay önce yapılan seçimden sonra çalınıp üstüne oturulan 12’inci Kürt belediyesi oldu.

Tabii ki, herkes kendine yakışan oranda insandır. Bunların “demokratik cumhuriyeti” de, haliyle bunlara yakışandır.

Osmanlı yönetimi, sevgili Çetin Altan’ın da sık sık tekrarladığı gibi, Türkleri “hırsız, madrabaz” diye horluyor, aşağılayarak kapısından kovuyordu.

O nedenle imparatorluk kabuğunun altında, tüm halklara yer var, ama Türklerin adı bile yoktu. Örneğin Kürtler Mirlikler halinde yaşıyor, Mirler, gerektikçe Osmanlı sultanlarıyla yan yana benzeş küheylanlara binerek yol alıyor, Kürt çocukları da Osmanlı yönetiminde paşalık ediyordu.

Ve, zamanın ruhuna bakın ki, kapıya bile yanaştırılmayanlar, günün birinde “gökten düşme”, bacadan inme benzeri, Osmanlı’nın başkenti ve mülküne kondular. Hem de “toplar, tüfekler ata ata, çırık çırık kan akıta akıta” palavrası eşliğinde…

Palavra orada kalsın, oysa devlet dönemin gücü Britanya İmparatorluğu tarafından inşa edildi. Sınırları çizilip kansız, kavgasız şekilde paketlenerek teslim edildi.

Türklerin devleti, zamanın ruhuna uygun Batılı bir yapı olarak yaşayacaktı! Ama tersi oldu. Tapu tesliminin hemen ertesi günü, “efendi” değiştirildi. Rusya’yı ele geçiren Lenin’in kanatları arasına girdi. Devlet hızla değişti. Henüz kavram olarak da adı sanı olmayan, yer yüzü literatüründe bulunmayan, bir “Mafya” düzeneğine dönüştü, her şey. Feryad u figan arasında kan selleri akmaya başladı. Hırsızlık, talan, çökme ile bir coğrafya, yer yüzü cehennemine dönüştü.

Sultanı ülkeden kovanlar, kavuksuz Sultan olarak baş köşeye yerleştiler. “Batı da batı, Batılı olup medeniyetin ufuklarını deleceğiz“ diye diye, alttaki kalabalıkları haraca bağladılar. Onlardan “vergi” adıyla topladığı haraçla, kendilerince burjuva yarattılar. Düzenin efendileri o gün bugündür çalıp çırparak, karşı ses verenleri işkenceden geçirip cansız bırakarak, Kürtleri ezmeyi “vatana hizmet“ göstererek gele geliyorlar.

Kaymak çalanların çiftliği olan ülkede, yurtları işgal edilmiş Kürtler, yurttaş bile değil. Resmi uygulamada dün eşkıya idi, bugün terörist.

Ve onları yüz yıldan beri, bir nefes özgürlük için dağa taşa sarıyor, ateşten nehirlere atılıyorlar.

Türk devletinin de bir anayasası ve yasaları var. Ama Kürtler için, geçerli değil. Kayyumsal uygulama, cezaevlerindeki mahpuslar kanıttır ki, seçme ve seçilme özgürlükleri yok. Şu hale bakın siz! Kürtlere kesilen cezalar bile keyfe göre, başka bir deyişle yasal değil, kafadan atma. Qerxebazarlı tanıdığım Mehmet Sait Yıldırım, 30 yıl hapse mahkum bir Kürt. Esirlik ve işkenceden sirayet, kalp hastası. O artık başka hastalıkları da olan bir yaşlı adam. Mahkemenin biçtiği hapis cezasını, çoktan çekip bitirdi. Ama salmadılar. Çünkü ona onursuzluğu, kimliği, kişiliği, aidiyeti olan Kürtlükten pişmanlığı ve hizmete girmeyi dayattılar.

Bu dayatma yeni değil. Bunu yaptılar, yapıyorlar. Ahmet Altan’ın, “başkasına ölüm emri verenlerin, ölümden korkma hakkı yoktur“ diye unutulmaz bir sözü vardır. Ama bizler, bu erdemi yerine düşürüp pişmanlaşarak dönekleşen, arkadaşlarından başlayarak halkının geleceğini satan, hizmete girenleri gördük. Buna karşılık, çıkmazda son anda canına kıyan, adanmışları da…

Her neyse, Mehmet Sait pişmanlaşmadığı için, mahkeme kararıyla değil, gardiyanlar kurulu kararıyla esir tutuluyor.

Hale bakın ve görün ki gardiyanlar adaleti, mahkemelerin de üstünde. Ama yeni değil. Uygulama yıllardır yürürlükte.

Selman Esmer, Afyon cezaevinde yatan, 30 yıl hapis cezasına hükümlü bir Kürt. Mahkemenin biçtiği ceza çoktan bitti. Gardiyanlar, dönekleşmediği için, ona ek 10 aylık bir ceza daha verdiler. O da tükenince, 3 ay daha eklediler. Selman’ın suçu, yakınlarından gelen Newroz’u kutlama kartı.

“Batı ufukları“ naralı terör devletinin halleri böyle işte. Uygulamalarıyla Mafyayı da aratıyor. Mafya filmlerinin unutulmaz yönetmenleri Francis Ford Coppola ve Martin Scorsese’nin bizlere sunduğu eserlerde, böylesine soysuz bir adalet yok.

Ancak soysuzluklar yeni değil. Yüz yıllıktır. Ama buna rağmen kimileri, hala bıkıp usanmayan, Kürtleri bunlarla bütünleşip kaynaşmaya, kardeş olmaya çağırabiliyor.

paylaş

   

Güncel

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.