“Seri katil“ iş başında
Ahmet KAHRAMAN yazdı —
- Bunlar, kafayı öylesine Kürt kırımına takmış ki, yaşadıkları çağın farkında bile değiller. Avuç içine sığacak kadar küçülen dünyayı donmuş, yerinde kalmış, Hitler çağındaki kadar büyük sanıyor ve cinayetleri duyulmasın diye de Kürt gazetecileri hapse tıkıyor.
“Türk İslam Faşizmi” rejiminin “Reisi”, altın varaklı koltuğuna yerleşirken, “bu anayasa bana yetmez, yenisini isterim” diyerek kanunsuzluğu ilan etmişti. Sonra, “darbe var” diye diye gün ortasında, tank gıcırtısı, kimin kimi vurduğu belirsiz pata küta kaosunda ölüm karanlığını gezdirdi.
Bunlar olurken kendisi de, ölüm emirlerinin kulu Zehir Hafiye Hakan Çavuş kayıp, Başvezir “Bin Ali” bir tünelde saklıydı.
Saatler sonra birbirini öldüren öldürmüştü. Yerde “şehit”, kimileri deftere “hain” ibaresiye yazılacak, miktarı kafide ölü vardı. Bu kifayet üzere, tank sesleri kesildi. Uçaklar göğü terketti. Tüfek namluları baş aşağı oldu. Ortalık sukün buldu.
“Reiz” gökten indi. Bin Ali saklandığı tünelden çıktı. Efendisinin Zehir Hafiyesi müptezel Hakan, karanlıktan ışığa çıktı.
Sabah daha güneş patlamadan “kanunsuzların günü” başlamıştı. Kanunsuz karanlıkta ordu kabuk değiştirmiş, “Reiz’in neferi” olmuş, adli personel iki büklüm eğilmiş, zaptiye Reiz’i sevmeyenlere kelepçe takmış, hapishaneler dolmuş, kaçanlara kurşun sıkılmaya, Zehir Hafiye Kürtlerin tepesine dronlarla bomba yağdırmaya başlamış, böylece kanunsuzların karanlık devranı çöküvermişti.
Reiz o günden beri Kürt avında, bir “Seri katil” olarak yurtta ve dünyada iş başında.
Bu fantastik gerçekçi anlatımdan sonra, yalın hakikate dönersek, dünyada “seri katiller” hep vardı, vardır. Seri katillerin hayatını anlatan, sayısız kitap yazıldı bugüne dek. Kitap sayısı kadar, sinema filmi yapıldı.
Hikayesini okuduğumuz, sinema filmi olarak seyrettiğimiz hayatların tümü, birer travmatik kişiliktir. İtile kakıla horlanan hayatların intikam hissiyle rahatlama, huzur içinde uyuma yoludur, seri katillik. Çünkü, beyinleri kin ve nefretle doludur. Nefretlerini kusup huzur bulma yoludur, bu ruh hastaları için.
Bunların içinden toplumlar, devletleri ele geçiren, “başlara, baş efendi” olan tipler de vardır. Bir "Vampir" olan Kont Drakula’nın hikayesi, çarpıcı bir örnektir.
Pek çok yazar, düşünür en alttan gelen ve bir kompleks yumağı olan Alman Nazi Partisi’nin lideri Adolf Hitler’i de bir “seri katil” olarak işliyor.
Her seri katil gibi, takıntılıydı. Kafası Yahudilere takılı kalmıştı. Kendi kişisel geri kalmışlığı ve toplumsal tüm sorunların sebebini Yahudilere yüklüyor ve düşmanlık besliyordu. Türklerin Kürtlere takıntılı kalmaları gibi…
Hitler, günün birinde “başların başı”, Almanya’nın mutlak efendisi kesilince, Yahudileri “ilk hedef” seçiyor, onlardan giderek dünyayı kana buluyordu.
Bir başka diktatör olan Irak diktatörü de en alttan geliyordu. Onun da kafası sahipsiz ve güçsüz Kürtlere takılı kalmıştı. Onlara “tebbeleş” bir seri katil kesildi. Sonunda ipte sallanarak, işlediği cinayetlerin hesabını verdi.
Türklerin “ilah” edalı, tartışmasız efendisi Reiz Erdoğan’ın da takıntısı Kürtlerdir. Kürtlerin varlığı onun mutsuzluğu, ölümü ise mutluluğudur. En mutlu anı, “milletim” dediği kalabalıklara “çok Kürt öldürdük” müjdesini haykırdığı andır. Mutluluğunu daimi kılmak için, sınır tanımayan bir kanunsuz kesildi.
Bir Kürt ama, kendisi gibi “dindar ve kindar” ve köklerine düşman Hakan’ı baş hafiye atadı. Çuval dolusu ücret ve sonsuz olanakla donattı. Yer yüzündeki tüm İslamcı haydutları, Kürtlere karşı örgütleme görevini de ona vardi.
Ve katil dronlar uçmaya, Ortadoğu boyunca kadın, çocuk, ihtiyar ayırımı yapılmadan “imha hedefi” seçildi. Hitler taklidiyle, “mutluluk için” seri katillik işte. Tek tek insan avı sürerken, toplu ölümü için de su depolarını, gıda depoları, fırınları bombalıyorlar ki, Hitler’in bile böyle özel seçimi yoktu.
Bunlar, kafayı öylesine Kürt kırımına takmış ki, yaşadıkları çağın farkında bile değiller. Avuç içine sığacak kadar küçülen dünyayı donmuş, yerinde kalmış, Hitler çağındaki kadar büyük sanıyor ve cinayetleri duyulmasın diye de Kürt gazetecileri hapse tıkıyor, Irak’da, Suriye’deki seri cinayetlerinin çetelesini tutan gazetecileri bombalayarak parçalıyorlar. En son, bir Kürt Azizi olan, Aziz Köylüoğlu’nu katlettiler.
Oysa Cenevre sözleşmesine göre savaşlarda sivil katli, özelde ise Türk gibi bilerek ve planlayarak gazeteci katli suçtur. Ama, suça bakan kim. Karşımızda Kanunsuz Recep var. “O bir deli, ne yapsa yeri” cinsinden, her türlü kanunsuzluk ona mübah.
O nedenle, seri katil iş başında.
Savaş suçlarını izlemekle, seri katilleri yargılamakla görevli Birleşmiş Milletler, seri savaş cinayetlerine kör bakıyor, hiçbir şeyi görmüyor…
Ama durun bakalım. Hayat sürprizlerle dolu ve devam ediyor. Hitler kafasına sıkmıştı, Saddam ipte sallanmıştı. Yaşayanlar Reiz Erdoğan’ın sonunu da göreceklerdir.