İsrail yumruğu
Ahmet KAHRAMAN yazdı —
- İsrail’in “aşağılayarak meydan okuyan hücumu”ndan sonra, biz sıradan insan onun “Ey İsrail” diye kükremesini bekledik. Ama nafile yere bekledik. Reis Erdoğan kameralar karşısına geçip “Ey İsrail, bir gece yarısı gelebiliriz” demedi, diyemedi.
Türk devleti, yüz yıl boyunca “Batı uygarlığına erişmek” adına tersine gide gide sonunda “İslamo Faşist rejim” durağında demirledi.
Onlar şimdi, Batı emperyalizminin “demode ölümcül yük” olarak görüp çoktan terkettiği “askeri işgali” yeni keşfedip köpürtmeye başladılar.
“Türk’ü emperyalist güç yapmak” için, öne çıkan “Reiz”, Korsan Kabasakal gibi yolsuzluk, hırsızlık ve kalpazanlıktan yargılana gelen eski bir “pexas” (yalınayak)tı.
Baharda ilk defa güneşe çıkarılmış besili aygır gibi, burnundan soluyarak, işgal edilecek ülke keşfine çıkmışçasına boşluğa bakıyor, “Bizi” diye naralanıyordu, “Bizi yurtta sulh, dünyada barış diye diye Anadolu’ya hapsederek, erkekliğimizi öldürdüler. Ama şimdi, bentleri aşarak arkadaşlar ileri, arkadaşlar yine ileri!...”
Emperyal atak için, “yeryüzün tüm hırsızları, tecavüzcü ve kelle kasapları birleşiniz” havalarında dinci çetelerden derlenmiş “kiralık ordulara” başkomutanlık ediyordu.
Ancak, “dişe göre” olan, işgale hazır gibi duran ülke yoktu. Eldeki tek seçenek, Kürtlere hücumdu. En az 60 milyonluk nüfuslarıyla, çağın en büyük devletsiz halkıydı Kürtler. “Can feda” duruşlu savaşçıları var, ama onların füzeleri, uçak, uzun menzilli topları, hatta “dron”ları bile yoktu. Ülkeleri dört parça, üstelik aralarında birlik de yoktu.
İşte bu haldeki Kürtlerin malı, canı ve yurdu, vahşi emperyalizmi daha yeni keşfedenlerin tam ağzına layık bir lokmaydı. Kah Amerika, kah Rusya’da icazet, izin alıp kiralık orduyu mayın tarlasına sürülen eşek gibi önde yürüterek, çağın son ürünü silahlarla ve köpüren bir hırs, kabaran kin, öfkeyle Kürtler üstüne hamle ettiler. Kana girdiler, cana kıydılar ve çaldılar…
O arada gücünü yitirmiş, yarı harabe Suriye’ye girip orayı da talen ettiler. İşe yarar ne bulursa çaldılar. Çalacak bir şey kalmayınca zeytin ağaçlarını, tren raylarını söküp götürdüler.
O emperyal Türkler, şimdi yıkık, yangın yaralısı Suriye’de, eski kırıkları olan dokuz çeteden oluşan bir rejimin anlaşmalı “hamisi”, koruyucusu.
Gelgelelim Suriye, pek çok horozun kanat açıp öttüğü, bir Ortadoğu çöplüğü. Kadim zamanların haydutları, emperyalizmin efendileri Britanya ve Fransa bile tutunamadı. O çöl ayak basan yabancıyı, eninde sonunda yuttu, yutuyor.
Ve çete yönetiminden “badigartlık ihalesi” alan Türkler, belalı Suriye topraklarına yerleşmenin ilk adımı olarak, tarihi Palmira şehrinin yakınlarında, “T4” adıyla bilinen Tiyas hava üssüne yapmaya başlamıştı. Orayı savunma ve hücum kalesi olarak kullanacaklardı. Hayal böyleydi, yani…
Ama, “resmen ilan edilmemiş savaş halinde” oldukları, “gecekondu cazgırı” gibi, uzaktan sövüp hakaret ettikleri İsrail de oradaydı. Hemen bitişikte….
Ve onlar boş durmadılar. Hemen karşıladılar. Bölgedeki Hama, Humus’u, Şam’ı bombalarken “T4”ü es geçmediler. Orayı gökten yağan bombalarla ziyaret ettiler. Askeri yığınağı havaya uçurdular.
İsrail dışişleri ve savunma bakanlığı, anında bombalı gösterinin gerekçesini açıkladı:
“Yanımızda dost olmayan potansiyel istemiyoruz, riske izin vermeyiz!..”
T4’un vurulması, yüzüne inen “düello eldiveni” değildi. Can alıcı yumruk, tepesi tepesine inen öldürücü darbeydi.
İnen darbenin gümbürtüsü, tüm dünyada yankılandı.
Bunun üzerine gözler, kendiliğinden Türk Recep Erdoğan’a çevrildi ve üstünde toplanıp orada dondu. “Türk’ün tek başına dünyaya bedel”, bu “tek adamı” hiddetli ve öfkesi şiddetli biriydi. Türk hapishaneleri ona kafa tutanlarla doludur. Kürtlerle doldurmaya başladı, Türklerle devam ediyor.
Kürt coğrafyası, onun öfkesine yenik düşen çocuk ve bebeklerin mezarlarıyla doludur. Şehirler, köyler onun açtığı yaralarla güneş altında yatıyor. Öte yandan dünyanın neresinde, bir karşı ses duysa, cevap olarak ağzında “ey” narası hazırdır, O’nun.
O nedenle, İsrail’in “aşağılayarak meydan okuyan hücumu”ndan sonra, biz sıradan insan onun “Ey İsrail” diye kükremesini bekledik.
Ama nafile yere bekledik. Reis Erdoğan kameralar karşısına geçip “Ey İsrail, bir gece yarısı gelebiliriz” demedi, diyemedi.
Zoru görünce, hep yaptığı gibi davrandı. Kürtçe söylemle “qer u lal” vaziyetlere yattı. Yani sağır, dilsizi oynadı.
Amerikalılar Güney Kürdistan’ı karıştırmaya giden askerlerinin başına çuval geçirdiğinde de, aynen böyle “lal” durmuştu.
Ama Türk devleti iki gün sonra ses verdi. Savunma Bakanlığı “olanlar hakkında sadece resmi açıklamalara itibar edilmesi”ni istedi. Resmi açıklama ise Dışişleri Bakanlığı’ndan geldi.
Güçlüyü görünce, “ver elini öpim” diyenlerin halleri böyledir. “El yordamı”yla (Amerika ve Rusya) emperyalistlik pööhhh, bu kadar olur!...