Güncel

Bu bir isyandır

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Sokaklarda isyan var. Diktatörün aldırdığı yok. Daha sonra demir parmaklıkların gerisinde titreye, sarsıla can veren “Kankası” Mısır’ın Mursi’si gibi, o da devletin kendisidir. Kendini öyle görüyor.

Türk devletinde yaşanan toplumsal olaylar, “kağıttan diktatör”ün, kendisini “al aşağı” edecek güçteki rakibi Ekrem İmamoğlu’nu, “yalan dolan” çarkında öğütüp bertaraf etmesine tepkiden ibaret değildir.

Olaylar, onun da ötesinde açların isyanıdır.

İmamoğlu olayı, sadece vesile, ilk adımın görünen gerekçesidir.

Sokaklardaki gerçek ise açların hak, hukuk, adalet, kısacası özgürlük davasının dillendirilmesidir.

Bu yönüyle olay meşruiyetini, legalite ve hukukiliğini çoktan yitirmiş ırkçı, IŞİD dincisi güce karşı gövde gösterisi, hırsızlar sistemine kafa tutmadır.

Gayri meşruluğu artık tartışma götürmeyen güç ise hala, köleleri zorla terbiye edip “zapt u rapta” almakta direniyor. Çünkü bildikleri bu, konuştukları bil budur. Bu devlet, köle efendileri gibi, polis gücünü özel “dövücü” olarak besleniyor.

 Türk anayasasına göre insanlar, “ben devletim” diyen zübüklerden izin almaksızın, topluca sokağa çıkma, sorunlarını haykırma hakkına sahiptir. Ama Türk İslam faşizminde, anayasal hakların kullanımı da suçtur. Bu hakları kullanan Kürtler tanklarla eziliyor, topluca katlediyor, tek tek vuruluyor, sokaklarda halka açık işkence görüyorlar.

Şimdi, Kürtler ezilirken alkışa duranlardadır, sıra. Kürtlere de onların başına gelenleri seyrediyor, uzaktan.

Halkın parasıyla beslenip silahlanan polis, halka karşı kullanılıyor. Sokağa çıkan açları dövmekle görevli birlikler olarak copları, kalkanları, zehirli gaz tüfek, tabancalarıyla saldırıyorlar.

Türk’ün devleti yeni değil, başından beri, dünya dışı bir yapı olarak böyle işliyor. Yönetilenler dün düşmandı, bugün de düşman.

Osmanlı Padişahını devirdiler ama, diktatörler onları aratan yetkidedir.

Örneklersek, Türk devletini 23 yıldan beri buyruklarla yönetip yönlendiren, buyruğuyla mala mülke, hayatlara çöken Recep Erdoğan, 1990’larda henüz hurdaya çıkmış, çöplüğe atılma miadını çoktan aşmış, cıvata tutmadığı için, plakası telle bağlanmış Renault marka bir arabaya binili olarak çıkmış, bir amigo (kalabalıkları eğlendirip oyalayan) idi. Gecekondunun çulsuz betonuna yere diz çökerek, Emine’si ve dört evladıyla, etsiz, yavan “mercimek çorbasına kaşık sallıyordu, o zamanlar.

Sağa sola el kaldırıp parmağındaki evlilik yüzüğünü, dürüstlüğünün sembolü olarak gösteriyordu, “bundan fazla bir servet olursa, bilinki hırsızlıktır” diyordu.

Ama öyle değil işte. Hemen sonra seçildiği belediye başkanlığından başbakanlığa yürürken, ardından sürüklenen “Akbil” mahkeme dosyasında adı, yolsuzluk ve kalpazanlıkla anılıyordu. Kendisi artık zengindi. Başbakanlık koltuğuna oturduğunda, kendisini yolsuzluk ve kalpazanlıktan aklayan yargıç da Yargıtay başkanıydı.

Ve kendisi sabahın köründe Bilal’i uykudan uyandırıp “evdeki paraları sıfırla, polis baskında” emrini veriyordu. Bilal’in komutasındaki aile saatler boyu paraları, zulalara naklediyordu.

Emrindeki polisten kaçan başbakan, kısa süre sonra, darbe içinde gerçekleştirdiği darbelerle polisi, orduyu ve adliyeyi emir ve komutası altına alıyor, cici muhalefetin yardımlarıyla anayasa değişikliği sonucu “tek adam” oluyordu.

O şimdi, altın varaklı koltuğa kurulu, yedi saraylı ve de ülkede tek yargıç, tek polis, tek söz ve yürüyen tek karardır.

Sokaklarda isyan var. Diktatörün aldırdığı yok. Daha sonra demir parmaklıkların gerisinde titreye, sarsıla can veren “Kankası” Mısır’ın Mursi’si gibi, o da devletin kendisidir. Kendini öyle görüyor, o. Polis copu, asker postalıdır kendisi. Tek savcı ve karar veren tek yargıç.

Açların isyanı daha ne kadar ve nereye bilinmez, ama o, ömrünün sonuna kadar üstüne oturduğu görkemli çiftliğin efendisi olarak kalmaya kararlı. Öylesine hırsızlı, kazanıp üstünde oturduğu ülkenin efendiliği konusunda o denli tutkulu ki, uğurda yapamayacağı, feda etmeyeceği şey yoktur.

paylaş

   

Güncel

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.