Suriye’ye bak Ortadoğu’yu anla
Forum Haberleri —
- Öyle anlaşılıyor ki Türk rejimi Suriye’deki durumdan kaygılıdır. İşler beklediği gibi olmamıştır. HTŞ’yi kontrol etmesine izin verilmiyor. Koalisyon güçleri QSD’den vazgeçmiyor. İsrail ise Suriye’deki Türk varlığını kendi çıkarlarına görmüyor. Arap ülkeleri de karşıdırlar.
ALİ AKTAŞ
Bölgede “Mısır’sız savaş, Suriye’siz barış olmaz” denilirdi, ama artık ne Mısır’ın savaş ve ne de Suriye’nin barış yapacak hali kalmış. Ücüncü küresel savaşı yürüten küresel hegemonik güçler İsrail eliyle TC de dahil bölgenin ulus- devletlerini komalık etmiş, hepsinin de yapmacık ve dış destek olmadan ayakta kalamayacağını göstermiştir. Şimdiye dek Irak-Tunus-Libya-Mısır-Lübnan ve Suriye’de böyle oldu, herhalde yarın İran-Türkiye ve diğer yerlerde de böyle olacak.
Kuşkusuz bölgedeki 3. küresel savaş 93’te Körfez’le başladı, 98’de Önder Öcalan’ı esir ederek, 2003’te Saddam’ı devirerek, 2011’de Arap baharıyla Tunus, Mısır ve Libya rejimlerini yıkarak ve bugün de Esad’ı devirerek devam ediyor. Dikkat edilirse bunların çoğu eski Sovyetler Birliği ile ilişkili ve İsrail ile de sorunu olan rejimlerdir. Tabii ki, müdahalenin tek nedeni bu değil. Zira küresel güçler dönemsel ihtiyaçlarını karşılamak için bölgeyi yeniden dizayn gereğini de duyuyorlar. Bunun için ne gerekiyor ise yapıyor ve kim engelse aşıyorlar. 7 Ekim Hamas saldırısı sonrası İsrail eliyle bunu daha da hızlandırıp şiddetlendirdiler.
27 Kasım-8 Aralık arası hamleyle bu güçler Esad’ı devirerek bölge dizaynında önemli bir adım daha attılar. Bu tabloya ulaşmak için otuz yıldır saldırıyorlar. Milyonlarca insanı katlettiler, aç bırakıp yerinden ettiler. Ama ilk kez adını vererek Erdoğan’ı bu tablonun sorumlusu yaptılar. İleride bunun Türkiye’ye faturası olacak. Ama bu suç tablosunun faturası, hızla düzeltilmezse sisteme de olacak. İşte Irak’tan Suriye’ye dek yıktılar, ama hala işleyen bir düzen kuramadılar. Irak’ta görüldüğü gibi bunun bir nedeni de Türkiye ve İran’dır. Hal etmezlerse düzen tutturamazlar.
Bu rejimlerin neden yıkıldığı artık sır değil. Zira dış destekle kuruldular ve kesilince de hemen çöküyorlar. Bir kere sistemin ihtiyaçlarını karşılayamaz, görevlerini yapamaz ve halklar nezdinde teşhir oldukları halde değişmemekte ısrar edip haddini aşınca yıkıyorlar. Yani çıkarları için ulus- devlet adıyla halklara kayyum atayanlar, şimdi de yenilerini atayarak yol almak istiyorlar. Halklar bu hakikati görerek kaderlerini eline alacak bir mücadele geliştirmezlerse başarılı olamazlar.
Bu iş doğası gereği sancılıdır. Bir mafya patronunun bile bir çeteden kurtulması zordur. Emperyalist sistem de tam bir mafya düzenidir. Sorun olan bir çete devletten kurtulmak-değiştirmek isterken zorlanıyor. Ama tedbirlidir, daha kurarken hepsi için birer yıkma senaryosu yapmıştır. Aynen Suriye’de yüzbinlerce ordusu olan Esad rejimini bir haftada yıktıkları filim gibi. Ama bu yıkım hala muammadır. Kendine pay çıkaran çok güç var. Sanki Colani piyonunda anlaşıp “ver gülümü al gülünü” yapmışlar. Daha şimdiden Türklere şöförlük yaptığına bakılırsa herhal onun da sonu Mursi gibi olacak. O da Erdoğan’la ahbap olunca iktidarda ancak bir yıl kalabildi ve sonu ise hüsran oldu.
Kötü olan bu devletler yıkılırken birbirinden ders çıkarmıyorlar. Birgün yıkılacakları halde hiçbirinin aklına demokrasi ve halklarıyla barışmak gelmiyor. O kadar ahmak ve iktidar hastasıdırlar ki, kendisini kuran sistemde kalarak kafa tutacaklarını sanıyorlar. Hem parçası-piyonu olacaksın hem de düşmanlık yapacaksın, işte af etmiyorlar. Bu kendini bilmezlerin başında da Türkiye geliyor. Saddam, Abidin Bin Ali, Mübarek-Mürsi, Kaddafi ve Esad devrilirken, Erdoğan kalacağını sanıyor, ama yanılıyor.
Kuşkusuz halk düşmanı olan bu faşist rejimlerin yıkılması kötü değil. Keşke halklar yıksaydı ve yönetimlerini kurabilseydi. Ama böyle bir durum yok. Maalesef kuracaklar yine küresel güçlerdir. Ama bu sefer halkların etnik-dinsel varlığını, eşitlik ve özgürlük istemlerini dikkate almak zorundalar. Yoksa başarılı olamazlar. Bu konuda bu sefer halklar daha şanslıdır. Zira yanı başında direnen Kürt halkı var. Eğer bilinçlerini kirleten ulus- devletçiliği aşar, bunların kendi devletleri olmadığını anlayıp Kürtlerle mücadele birliği yaparlarsa o zaman kapsayıcı-demokratik yönetimlere kavuşabilirler. Yoksa yakalanan bu tarihi şansı da kaçırırlar. Suriye halkları demokratik federal Rojava modelinde ısrar ederse kazanırlar.
Şimdi de bir çok güç “Esad’ı biz yıktık” diyor. Bunda İsrail ve Türkiye başı çekiyor. Bundan olsa gerek biri güneyden diğeri de kuzeyden işgal ediyor. Netanyahu Hermon Dağı’na çıkarken, MİT’çi Kalın ise Emevi Camisi’nde namaz kıldı ve Fidan da Kasiyun dağına çıkıp poz verdi. Tevrat’a göre bu dağda Kabil Habil’i öldürmüştür. Bu Cami ise eskiden Aziz Yahya Kilisesi’ymiş. Kalın ve Fidan, Colani’nin arabası ile tur bile attılar. Demek resmi terörist değilmiş, kan kardeşiymiş! Tabii Rusya-İran da kendine pay biçiyor. Esad bile yenildiğini söylemiyor. Aslında kimse bu işi HTŞ-Colani’nin yaptığına inanmıyor. HTŞ-Colani de inanmıyor olmalı ki, saraya-iktidara konunca şaşırmışa benziyor. Galiba geçici olduklarını, rolde hata yaparsa aşılacaklarını biliyorlar. Zira faşist-çete zihniyeti ve yapıları gereği Suriye mozaikine uygun demokratik bir sistem asla kuramazlar. İslamcı devlet ve örgütler hiç bir yerde bunu yapmamışlar.
Ama gerçek şu ki, Esad’ı devirmede baş planlayıcı-uygulayıcı olan ABD, İngiltere ve İsrail bile Kürtlerin rölünü görmezden geliyor. Oysa Kürtler ve dostları 2011’den beri DAİŞ’i yenerek demokratik bir Suriye yaratmak için onbinlerce şehit verdiler. Koalisyon güçleri bile özgürleştirilen Kuzey ve Doğu Suriye’ye dayanarak etkili olabildiler. Türkiye’nin bu gerçeği inkar etmesi ve düşmanlıkta ısrar etmesi anlaşılır bir durumdur, ama koalisyon güçlerinin bunu açıkça teslim etmemesi kabul edilemez.
Suriye’de Türkiye’nin ne yaptığı başından açıktır. Kürtleri kast ederek “Irak’ta yaptığımız hatayı Suriye’de yapmayız” ve “Suriye’nin kuzeyinde bir teröristan kurulmasına izin vermeyeceğiz” diyor. Dahası “Türkiye Türkiye’den büyüktür, sınırlarımızdan ibaret değil” ve “I. Dünya Savaşı farklı bitseydi, Halep ve Şam, yani Suriye bizim vilayetimiz olacaktı” diyor. ABD ve İsrail bile gücü varken böyle hayasız değiller. Trump bile Panama Kanalı’nı isterken “parayla almak istiyorum” diyor. Erdoğan ise ABD, NATO ve Batı izin vermezse Kıbrıs’a bile gidemezken böyle hayasız oluyorsa ya bir rolü ifşa ediyor ya da şartlatandır. Yani bu haliyle Erdoğan, Saddam ve Esad’dan daha tehlikeli. Önü alınmazsa Suriye’de asla savaş bitmez ve demokratik bir sistem kurulamaz. Nitekim bu yüzden Irak ve Libya’da da kurulmadı. Zira Türk rejimi baştan beri DAİŞ’le birliktedir. Şimdi de SMO ile birliktedir. İki amacı var: Suriye’de Kürtleri tasfiye edip statü kazanmasını engelleyerek bir demokratik sistemin kurulmasını engellemek, ayrıca Suriye ve Irak’ı işgal ederek Osmanlı hayallerini gerçekleştirmektir. Bölgeyi dizayn etmek, İsrail güvenliğini sağlamak ve yıktıkları rejimler yerine daha demokratik-eşit düzenler kurmak iddiasında olan güçler, Türkiye’nin bu saldırgan politikasını görüp kırmazlarsa Irak’ta olduğu gibi Suriye’de de başarılı olamazlar.
Dikkat edilirse Esad devrildiği halde Türkiye hem SMO eliyle hem de doğrudan savaşta ısrar ederek hem Kürtleri tasfiye etmek hem de HTŞ’yi yanına alarak Şam’da kendi uydusu olan ve Kürtleri dıştalayan bir rejim kurmak istiyor. Kuşkusuz Kuzey ve Doğu Suriye halkları ve özerk yönetim Suriye’nin diğer demokratik halk grupları ve kesimleriyle ittifak içinde direnmeyi sürdürürse ve koalisyon güçleri de demokratik bir sistemde ısrar ederse, Türk rejiminin başarı şansı yoktur. Er veya geç DAİŞ gibi SMO da yenilecek ve Türk rejiminin Kürt düşmanlığı ve neo Osmancı politikası da iflas edecektir.
Öyle anlaşılıyor ki Türk rejimi Suriye’deki durumdan kaygılıdır. İşler beklediği gibi olmamıştır. HTŞ’yi kontrol etmesine izin verilmiyor. Koalisyon güçleri QSD’den vazgeçmiyor. İsrail ise Suriye’deki Türk varlığını kendi çıkarlarına görmüyor. Arap ülkeleri de karşıdırlar. Ürdün’deki toplantıda bu tutum ortaya çıktı. Aslında Esad rejimi de tam dağıtılmış değil. Ordu, bürokrasi, yargı ve diğer idari kurumlar bir nevi duruyor ve iş başındadır. Dikkat edilirse rejimin eski başbakanı gitmeyip devir-teslimi yürüttü. Esad ve yakın erkanı gitmiştir. Tutuklanma bile yok, devlet işliyor. 27 Kasım-8 Aralık arası ve sonrası gelişmeler sanki gizli bir anlaşmaya göre seyrediyor. Rusya ve İran’ın duruşundan da bu anlaşılıyor. Az veya çok herkes kazansın misali yapmışlar. Libya ve Irakta’ki hatayı yapmaktan çekinmişler. İleride bu daha da açığa çıkacak. Bu bir devrilme-devrim değil, devralmadır ve geçiş sürecinin HTŞ ile olmasını uygun görmüşler. Rengi, zihniyeti ve suçu beli olan faşist-terörist bir örgütle ancak bu kadar yaparlar.
Kuşkusuz geriye dönüş olmayacak. Eğer Türk rejimini ikna eder veya bir şekilde engellerlerse, ki başka çareleri yok, o zaman Kürtlerin de mutlaka içinde olduğu ve bölgeye model olabilecek ademi-merkeziyetçi veya demokratik federal, yani tüm etnik-dinsel toplulukları ve kadınları eşitçe kapsayan bir Suriye inşa edebilecekler. Bu konuda kuşkusuz faydalanacakları ve model alabilecekleri bir Kuzey ve Doğu Suriye modeli var. Ama önce Suriye’de ki tüm savaşları durdurmaları lazım. TC’nin ve SMO’nun saldırılarına son vermeleri lazım. Sonra BM gözetiminde ve koalisyon güçlerinin desteğinde bir ulusal Suriye Kongresi’nin toplanması ve buna tüm Suriyeli kesimlerin eşitçe katılıp tartışması, öneri sunması ve kararda söz sahibi olması gerekir. Bu olmazsa savaş bitmez, demokratik Suriye kurulamaz, inşa ve refah sağlanamaz, geri dönüşler olmaz, Suriye-Ortadoğu ve dünya kanamaya devam eder.