"Özgürlüğümüz de sözlerimiz de geri itilemez"
Kadın Haberleri —
- Arjantin'de feminizm yok edilmedi ama saldırı altında. Latin Amerika'daki kadınların, bu şiddetli baskıya son vermek için batıdaki kadınların dayanışmasına ihtiyacı var. Özgürlüğümüz geri itilemez. Sözlerimiz de öyle.
LUCIANA PEKER* - Çeviri: Serap GÜNEŞ
Mayıs 2015'te 14 yaşındaki Chiara Paez'in erkek arkadaşı tarafından öldürülmesi Arjantin'de ulusal çapta öfkeye yol açmıştı. Gazeteci Marcela Ojeda "Hiçbir şey yapmayacak mıyız?" diye sordu. Ve biz bir şey yaptık. 3 Haziran'da kadın cinayetlerine karşı ilk Ni Una Menos (Bir Kişi Daha Eksilmeyeceğiz) kadın yürüyüşü gerçekleşti.
Yürüyüş, cinsiyet temelli şiddete karşı mücadelede yeni bir küresel farkındalık uyandırdı. Ni Una Menos hareketi Peru, Uruguay, İtalya ve Almanya'nın yanı sıra başka yerlerde de tekrarlandı. Brezilya ve Meksika'da protestolar ve #MiPrimerAcoso (ilk tacizim) hashtag'i yaygınlaştı.
Batı da bunu takip etti. 2017 yılında, Ni Una Menos'tan iki yıl sonra #MeToo patladı. Arjantin'in "kız çocukları devrimi" kendi direnişini Plaza de Mayo Anneleri ve Büyükannelerinden, onların 1976'dan 1983'e kadar Arjantin'i yöneten diktatörlük tarafından kaçırılan çocuklarını ve torunlarını arayışlarından ve bu rejime karşı insan hakları için verdikleri mücadeleden öğrendi. Bu kadınların çoğu Arjantin'den kaçmak zorunda kaldı ve hakları için Avrupa'da da mücadele etmeleri gerektiğini öğrendi.
Ancak Latin Amerika'da kadın hakları mücadelesine öncülük eden ülke şimdi kadın düşmanı bir gerileme yaşıyor ve ben de ülkemi terk etmek zorunda kaldım. Javier Milei Aralık 2023'te göreve geldiğinden bu yana, hükümeti doğal kaynakları yağmalayan, sosyal adalete saldıran, kamuyu parçalayan ve kadın haklarını ve cinsel çeşitliliği aşındıran şok edici bir strateji uyguladı. Bu ortamda artan feminizme yönelik saldırılar Arjantin için büyük bir sorun. Aynı zamanda Latin Amerika'daki ve her ne kadar onlara uzak gelse de Batı’daki kadınlar için de çok ciddi bir sorun.
Feminizmin en büyük erdemi yalnızca cinsel özgürlüğü desteklemesi, ücret eşitsizliğine karşı kampanya yürütmesi ve cinsiyetçi şiddeti durdurması değildir. Feminizmin gücü, teslimiyet içinde boğulan bir dünyanın siyasi manzarasını dönüştürme kabiliyetinde yatar. Mesele sadece nelerin başarıldığı değil, kolektif eylemin bir şeyleri başardığını göstermektir. Feminizm dönüştürür, birleştirir ve canlandırır. Feminizm umuttur ve bu da bölen, bireyselleştiren, ezen neo-faşizmin düşmanı yapar onu.
Nitekim Milei hükümeti iktidara gelmesinin üzerinden bir ay bile geçmeden kadın, toplumsal cinsiyet ve çeşitlilik bakanlığını kapatarak cinsiyet temelli şiddete karşı politikaları bürokratik bir dekorasyona indirgemiş ve 2020'de kazanılan yasal, güvenli ve ücretsiz kürtaj hakkını riske atmıştır. Milei feminizm karşıtı konuşmalar yapmış ve kadınlara sözlü tacizde bulunmuştur, öyle ki bir kadın gazeteci canlı yayınlanan bir TV programında "9 mm'lik bir [silah] alıp kafana dayayabilirim" dedikten sonra programı terk etmiştir.
Elbette Latin kadınları Batı’dakilerden bir şeyler öğrenmeye devam ediyor. Arjantin'deki kabus, El Salvador, İtalya ve Macaristan'da da görülen gerici otoriterlik imajını yumuşatmak için dümende bir kadının - Arjantin örneğinde kürtaj karşıtı başkan yardımcısı Victoria Villarruel'in - bulunduğu kıyamet senaryolu İngiliz dizisi Years and Years'ın gerçek hayattaki versiyonu gibi görünüyor.
Bu bana aynı zamanda Laura Bates'in cesur kitabı Kadınlardan Nefret Eden Erkekler'i hatırlatıyor; bu kitapta Milei'nin seçim zaferinde önemli rol oynayan öfkeli genç erkekleri cezbetmek için uyguladığı stratejiler aynen anlatılıyor. Bu erkekler taciz, tecavüz ve istismarı kınayan herkesi düşman ilan ettiler. Sonuç olarak, sesini yükselten gazeteciler, yazarlar ve feminist aktivistler onların saldırılarının hedefi haline geldi. UNESCO'nun 2020 yılında yaptığı bir ankete katılan dünya genelindeki kadın gazetecilerin yaklaşık dörtte üçü, ölüm tehditleri, görüntü temelli taciz ve cinsel şiddet tehditleri de dahil olmak üzere çevrimiçi şiddete maruz kaldığını bildirmiş. Ölmemizi ya da sessiz kalmamızı istiyorlar.
Arjantin'de feminizm yok edilmedi ama saldırı altında. Bu nedenle, tehditler, sansür, susturma ve Milei'nin destekçileri tarafından çalışmalarımın ve gelirimin boğulmasının ardından ülkeyi terk etmek zorunda kaldım. Susturulmak için değil, yazmaya devam etmek için ayrıldım. Ve sonsuza kadar da gitmedim. Bu kişisel değil, politik bir mesele.
Latin Amerika'daki kadınların, bu şiddetli baskıya son vermek için batıdaki kadınların dayanışmasına ihtiyacı var. Latin yazarların, aktivistlerin, yazarların ve gazetecilerin çalışmalarını okuyun, onları sosyal medyada takip edin, içeriklerini paylaşın ve kadınlarımızın sözlerini destekleyin ki şiddet bizi susturmasın ve ekonomik boğulma sesimizi tekrar çalmasın. Özgürlüğümüz geri itilemez. Sözlerimiz de öyle.
*Arjantinli aktivist ve gazeteci Luciana Peker’ın yazısı The Guardian’dan alınmıştır.