1912 ‘Sopalı Seçimleri’nin Kurdistan ayağı
Dosya Haberleri —
Kürt çatı siyasetinin önünün kesilmesi ve Hüseyin Kenan Bedirhan’nın mebusluğunun düşürülmesi
- Anti-demokratik icraat ve yönelimleri ile dönemin iktidarı olan İttihat ve Terakki'ye rahmet okutan ve HDP’yi kapatmaya çalışan günümüz AKP-MHP iktidarını anlamak için tarihe “Sopalı Seçim” olarak geçen 1912 seçimlerinin Kurdistan ayağı önemli veriler ve benzerlikler sunuyor.
SEDAT ULUGANA
Kürt siyasetine yönelik baskı ve şiddet argümanları ve seçme- seçilme haklarının gasp edilmesi gibi vakalar yeni şeyler değil. Tam 113 yıl önce Kurdistan’ın kalbi Botan’da bütün halkları kapsayan bir çatı hareketi olarak yola çıkan legal Kürt siyasetinin önü kesildi. Seçimler iptal edildi. Halka silah zoruyla lehte oy kullandırıldı, dahası Botan ve Garzan’daki oyların yüzde doksanını alan Hüseyin Kenan Bedirhan’ın mazbatası verilmedi ve Bedirhan kısa bir süre sonra da katledildi. Anti-demokratik icraat ve yönelimleri ile dönemin iktidarı olan İttihat ve Terakki'ye rahmet okutan ve HDP’yi kapatmaya çalışan günümüz AKP-MHP iktidarını anlamak için tarihe “Sopalı Seçim” olarak geçen 1912 seçimlerinin Kurdistan ayağı önemli veriler ve benzerlikler sunuyor.
93 Harbi
Botan’daki meşhur isyandan sonra Girit’e sürülen Bedirhan Bey’in çocukları babalarının ölümünden sonra ancak İstanbul’a dönebildi. 93 Harbi esnasında Kurdistan’da oluşan kaotik durumu değerlendirmek isteyen beyin ortanca oğlu Hüseyin Kenan Bedirhan, Şam’daki askeri okulu bırakarak Botan bölgesine gidip aşiretleri tekrar toparladı. Büyük kardeşi Osman Paşa ile Cizre ve Siirt’i zapt eden Hüseyin Kenan Bedirhan, muhitteki aşiretlerden büyük bir destek gördü. 1880’de Osmanlı kuvvetlerine karşı yenildi lakin Botan dağlarına çekilip, teslim olmayı reddetti. Bunun üzerine Sultan Abdülhamid, Bahri Bedirhan’ı Kurdistan’a göndererek kardeşlerini ikna etmesini istedi. 1880’lerin başında kardeşi Osman Bedirhan ile İstanbul’a getirilen Hüseyin Kenan Bedirhan, Abdülhamit tarafından affedildi ve İstanbul Belediyesi'ne encümen olarak atandı. İstanbul’da Abdülhamid sarayına yakın bir hayat süren Hüseyin Kenan Bedirhan, sonradan padişah olacak olan Mehmet Reşat’ın sütkardeşi ile evlendi. Bu evlilik yolu ile Osmanlı erkine tamamen uyum sağlaması beklenirken, Hüseyin Kenan Bedirhan “Kurdistan davası”nı sürdürmeyi tercih etti.
Kürt adaylar
İstanbul’da, Kürt yurtseverliğinin banilerinden şair Hecî Qadirî Koyî’nin öğrencisi olduğu sıralarda tekrar Kurdistan’a gitmeye hazırlanırken Sultan Abdülhamid tarafından “mutasarrıf” rütbesi ile Şam’a gönderildi. 1904’de Antalya mutasarrıfı iken, kendisine karşı ayaklanan şehir eşrafının evini kurşunlattığı gerekçesiyle görevden alındı. Kısa bir süre sonra İstanbul’a dönen Hüseyin Kenan Bedirhan, Abdürrezak Bedirhan’ın İstanbul Belediye Başkanı Rıdvan Paşa’yı öldürtmesi üzerine diğer Bedirhaniler ile birlikte 1906’da sürgüne gönderildi. Meşrutiyet’in ilanına kadar Taif’te bir kalede tutsak kalan Hüseyin Kenan Bedirhan, 1908’de katı bir Abdülhamid karşıtı olarak İstanbul’a döndü. İddiaya göre İstanbul’a döndükten sonra Jöntürkler ile bağlantı kurmak istediyse de İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) tarafından bu isteği kabul görmedi. Hüseyin Kenan Bedirhan, 1912 seçimlerinde İTC’ye karşı Kürt muhalefetinin desteğini alıp mebus olarak Meclis-i Mebusan’a girmek istiyordu. Yani 1878’de, sahada silah ile yapamadığını, bir anlamda siyaset ile yapmak istiyordu.
Bedirhan’ın bu yönlü niyetini öğrenen merkezî ve yerel otorite de boş durmuyordu. İngiltere’nin Bitlis konsolos yardımcısı Safrastian 'ın aktardığına göre, İTC’nin Selanik merkez komitesi, sırf Bedirhanilerin propagandasını izlemeleri için derhal bölgeye gizli ajanlar gönderdi. 1912 seçimlerine bir kez daha ortak liste ile giren İTC ve Ermeni Devrimci Federasyonu -Tainaksütyun (EDF) ittifakının Kurdistan’daki en büyük rakipleri, muhalefette bulunan Hürriyet ve İtilaf Fırkası (HİF) listesinden seçime katılan Kürt adaylardı.
Ortak adaylar korkutmuştu
Tarihe “Sopalı seçim” olarak geçen 1912 seçimleri, bütün imparatorluk genelinde olduğu gibi Van ve Bitlis vilayetlerinde de muazzam bir baskı ortamında geçti. Şeyhler İTC-EDF ittifakına karşı Van vilayetinde bizzat aday olurken (Şeyh Mahsum Arvasî yine de kazanamayacaktı), Bitlis vilayetinde ise arka planda kalıp diğer Kürt adayları destekleme kararı aldılar. Nitekim Hizan’daki Gayda tekkesinin desteklediği vilayet eski tahrirat müdürü Sadullah Bey, Bitlis’ten seçilirken, Muş’ta ise geçen seçimde olduğu gibi İTC-EDF ittifakı (Keğam Der Garabedyan- Hoca İlyas Sami) kazandı. İTC, Bitlis’te seçim sonuçlarını kabullenirken, Siirt’te İTC adayı Abdürrezak Efendi’ye karşı HİF’ten aday olan Hüseyin Kenan Bedirhan’ın büyük bir fark ile seçilmesini kabul etmedi. “Kürt davasının banisi” olarak kabul edilen Bedirhan Bey sülalesinden gelen Hüseyin Kenan Bedirhan’ın, Kürt, Arap, Ermeni, Süryani ve Keldani halkları etrafında toplaması ve bu halkların ortak çatı adayı olarak belirmesi, devlet cenahını fazla korkutmuştu.
İTC'nin somut vaadi yoktu
İTC ne pahasına olursa olsun, “Kürtlük mefkûresi” ile 1878’de Osmanlı devletine başkaldırmış, şimdilerde de alanen “Kürtçülük” yapan Hüseyin Kenan Bedirhan’ı Mebusan Meclisi’ne sokmamaya karar vermişti. Seçim sürecinden önce Hüseyin, Hasan ve Süleyman Bedirhan İkdam gazetesine gönderdikleri bir telgraf ile “en az 30 bin Kürt adına” HİF’i desteklediklerini ilan ettiler. Bunun üzerine, Bitlis belediye reisi, vilayet meclisi azaları ve devlet cenahı ile sıkı bir işbirliği içinde bulunan Küfrevî şeyhleri, Bedirhanilerin bu ilanına karşı çıkarak, Dahiliye Nezareti’ne çekmiş oldukları müşterek telgrafta, Bitlis’teki Kürtlerin HİF’in varlığından dahi haberdar olmadıklarını, aksine İTC’ye sonsuz şükran duyduklarını ilettiler. Şeyh-ağa-eşraf triosu ile şehirdeki güçlü Keldani “Schemmas Abboche” (Şemas Aboş) ailesinin desteğini alan Bedirhan, Siirt ahalisine “baskısız, şiddetsiz ve eşit bir yaşam ve hakkaniyetli bir vergi sistemi”ni öngüren sosyal ve ekonomik vaatlerde bulunuyordu. Siirt’teki devlet otoritesinin desteklediği ve bütün araçlarını uğruna seferber ettiği İTC adayı Abdürrezak Efendi ise pek somut bir vaatte bulunamıyordu. Onun yerine Bedirhan ailesinin geçmişine atıfta bulunarak, 1878’daki isyan hareketini referans gösterip “bozguncu” ve “ayrılıkçı” olarak suçladığı Hüseyin Kenan Bedirhan’a karşı en sert muhalefeti, Bitlis valisi Ahmed Nedim Paşa yürütüyordu.
Hristiyanları tahkirler başladı
Vilayetin en tepedeki resmi yetkilisi sert bir üslûp takınınca, alt yöneticiler ve memurlar da boş durmadılar. Mutasarrıflar ve kaymakamlar, İTC adayının seçilmesi için halka baskı yaptılar. Kısa bir süre sonra, devletçe yürütülen sert propaganda dili sokağa da yansıdı. İTC cenahı, Hüseyin Paşa’nın Hristiyanlar tarafından desteklenmesini karşıt siyasi propaganda için kullanmaya başlayınca, duvarlara Hristiyanları tahkir eden posterler asılmaya başlandı. Kentteki Süryani, Ermeni ve Protestan cemaati temsilcileri müştereken, Keldani temsilci Addaï Scher ise ayrı olarak İstanbul’a çektikleri telgraflar ile söz konusu eylemin faillerinin derhal bulunmasını talep ettiler. Yerel yetkililer yaptıkları “tahkikat”tan sonra, İstanbul’a yazdıkları yazıda, söz konusu posterlerin “Papuççu Murad” isimli bir Ermeni kunduracı tarafından belediyenin duvarlarına asıldığını iddia ediyorlardı. Kunduracının bu fiiliyat ile kentteki Hristiyan ile Müslümanları birbirine düşürmeyi planladığı, söz konusu kunduracıyı “politik sürece katkı sunamayacağı için” şimdilik cezalandırmaktan vazgeçtiklerini ama Ermeni Piskopos Kigork’un şehirden mutlaka ayrılması gerektiği belirtiliyordu. Ancak kentteki Hristiyanlar soruşturma sürecine ve fiilin isnad edilen şahıs tarafından işlenebileceğine inanmadılar.
Kürt ve Hristiyan seçmenlerine tehdit
Süryani Patrik vekili Qaso Abraham, Ermeni piskopos Kigork ve Protestan vaiz Aziz, İstanbul’a çektikleri müşterek telgrafta “hem haçımıza, dinimize hakaret ediliyor hem de bu fiil bir Hristiyan’a isnad ediliyor” diyerek soruşturma sürecine güvenmediklerini açıkça ifade ediyorlardı. Keldani temsilci Addaï Scher, Süryani ve Ermeni temsilcilerden farklı olarak, süreci Dominiken misyonu yöneticilerden Fransız rahip Boissieu ve Peder Bonte’un yardımıyla Fransa’nın Van viskonsölü Mösyö Layeck’le paylaşmayı tercih etti. Zira Hüseyin Kenan Bedirhan’ı doğrudan destekleyen cenah olarak Keldaniler, kendilerini herkesten daha fazla tehlike altında görüyorlardı. Özel bir kurye ile 5 Mayıs'ta Van’a ulaşan mektuplardan birini kaleme alan rahip Boissieu, Nisan ayı sonlarında gerçekleşen Siirt seçimlerini ve akabinde gelişen “vahim ve tehlikeli” süreci aktarıyordu. Boisseu’nun iddiasına göre, valinin Şirvan’da kaymakam olan oğlu, Kürt ve Hristiyan seçmenleri İTC lehine oy kullanmaları için silahla tehdit edince, seçmenler kent merkezine gelerek hükümeti protesto eden bir miting düzenlediler.
Asıl amaç kriminalize etmekti
Miting alanındaki kitleyi ateş açarak dağıtan yerel otorite, olanlardan Hüseyin Kenan Bedirhan’ı sorumlu tutuyordu. Bu arada seçimi kazanan Hüseyin Kenan Bedirhan, aynı zamanda kendi listesinden 18 azayı da vilayet meclisine seçtirmeyi başarmıştı. Buna karşılık seçimi kaybeden Abdürrezak Efendi, aday gösterdiği azalardan sadece 6 tanesini seçtirebilmişti. Lakin sonuçları hazmedemeyen İTC, yüksek perdeden, seçimlerin şaibeli olduğunu, Hüseyin Kenan Bedirhan’ın “saf ahaliyi kandırdığını” iddia ederek, seçim öncesi mitingde meydana gelen olaylardan ötürü yargılanması gerektiğini dillendirmeye başladı. Nitekim “Bişarê Çeto’yu yakalamak bahanesi” ile 26 Nisan gecesi Schemmas Abboche’nin evine baskın düzenleyen ordunun asıl amacı, seçim sürecini kriminalize etmekti. Evden kaçmayı başarabilen Hüseyin Kenan Bedirhan’ın evraklarına ve kişisel eşyalarına o gece el konuldu ve 1911’den beri Teşkilat-ı Mahsusa’nın sıkı bir şekilde takip ettiği Bedirhan hakkında yakalama emri çıkarıldı.
Mektup trafiği
Rahip Boisseu, baskından sonra Hristiyanların okul boykotu ve kent çarşısında çıkan kavgalara vurgu yaparak, viskonsül Layeck’in Siirt’e gelmesinin yaralı olabileceğini belirtirken, Keldani Piskopos Jacques Hanna, kentin önde gelen Şeyh ve Hristiyan-Müslüman eşrafın imzasının bulunduğu müşterek bir dilekçeyi Fransız yetkiliye göndererek Fransa’nın sürece dâhil olmasını istiyordu. Dilekçede şeyh ve eşraf, “hem Müslümanlar hem de Hristiyanlar nezdinde yüz yıllardır asil olan Aboche ailesi” ile anlaştıklarını, böylece canları pahasına Hüseyin Kenan Bedirhan’ı desteklemeye devam edeceklerini vurgulayarak söz konusu baskından sonra birçok köylünün köylerini terk ederek geldikleri kent merkezinde merkezi hükümete çektiği telgrafların cevapsız kaldığını belirtiyorlardı. Mektup trafiği sonraki günlerde de devam etti. Siirt Keldani temsilcisi Addaï Scher, özellikle tercihini Hüseyin Kenan Bedirhan’dan yana kullanan Kürt köylüsünün hükümetin şiddetli baskılarına maruz kaldığını, aynı baskıların artık Katolik Hristiyanlara da uygulanmaya başladığını iddia ederek, “Kürtlere ve Katoliklere yapılan zulmü kendi gözleri ile görmesi için” Fransız viskonsülü ısrarla kente davet ediyordu.
Kaos yaratıldı
Hüseyin Kenan Bedirhan, baskının yaşandığı gece sıra kadem basarken, ilerleyen günlerde İTC Siirt’teki seçimi iptal ettiğini duyurdu. Mayısın ortalarında Van’a uğrayıp Mösyö Layeck ile görüşen, görevden yeni alınan Siirt mutasarrıfı Sadri Bey, seçimlerin iptal edildiğini doğrularken, İTC adayı Abdürrezak Efendi’nin seçtirilmesi için kesin talimat aldığını itiraf ediyordu. Eski mutasarrıf ile viskonsülün mülakatından, bir süre sonra Van’a uğrayan Avrupalı iki gezgin de paralel bilgiler vermişti. Van’a ikinci bir mektup gönderen Siirt’teki Dominiken rahip P. de Boissieu de, kentten firar eden Hüseyin Kenan Bedirhan’ın Siirt Dominiken misyonu tarafından saklandığına dair yaygın kanının kendilerini endişelendirdiğini, seçim süreci boyunca Addaï Scher’in hükümete karşı açık muhalefet yapması ve Bedirhan’ı bu kadar sahiplenmesinin Siirt’teki Katolikleri tehlikeye attığını düşünüyordu ve ne olursa olsun bu sürece dahil olmak istemediklerini açıkça belirtiyordu.
Siirt özelinde 1912 seçim sonuçları
Haziran ayına gelindiğinde vilayet genelindeki seçim sonuçları resmen ilan edilmesine karşılık, Siirt’teki muamma hâlâ sürüyordu. Hüseyin Kenan Bedirhan’ın izi bulunmazken, kendisini sakladıkları gerekçesi ile beş aşiret reisi tutuklanarak Bitlis’e gönderilmişti ve şehrin duvarlarına asılan ilanlarda Bedirhan’a dair bilgisi olanların bunu derhal yerel hükümetle paylaşması gerektiği, ona yardım edenlerin ise kat’i surette cezalandırılacağı yazıyordu. Hüseyin Kenan Bedirhan cephesinde bunlar yaşanırken, yerel İTC kadroları da Abdürrezak Efendi’nin tekrar aday olmasına sıcak bakmıyorlardı. Abdürrezak Efendi’nin halk tarafından istenmediğine ikna olan merkez İTC komitesi, bu sefer Siirt’deki Düyûn-ı Umûmiyye (Osmanlı Genel Borçları İdaresi) şubesinin eski denetleyicisi Nazım Bey’i aday yaptı. Haziran ayı ortalarında gerçekleşen Siirt seçimlerinde, yegâne aday olan Nazım Bey, boykota rağmen “Siirt Mebusu” olarak Meclis'e seçildi. Böylece Siirt özelinde 1912 seçimleri İTC lehine sonuçlandı.
Botan vergi vermeyi reddetti
1912 yılının 26 Nisan gecesi yapılan askeri baskın esnasında ortadan kaybolan Hüseyin Kenan Bedirhan ise birkaç ay sonra tekrar ortaya çıkıp kaldığı yerden temsiliyet iddiasını sürdürmeye devam etti. Kurdistan’dan uzaklaşması için Ankara vilayetinin Kırşehir sancağına mutasarrıf olarak atandığı halde Botan’dan ayrılmadı. 1912 sonbaharında Botan’ı ziyaret eden Fransız viskonsol Mösyö Layeck, Siirt’te bulunan Hüseyin Kenan Bedirhan’ı da ziyaret etti. Geçen seçimlerde mebusluğunun zorla elinden alındığını belirten Bedirhan, İTC’yi Fransız viskonsola şikâyet ediyordu. Bedirhan’ın şikayetini destekleyen “Müslüman bir delegasyon” da yine aynı konu hakkında Layeck ile görüşmüştü. Delegasyon, merkezi otoritenin baskılarını gerekçe göstererek bölgedeki ahali adına Fransa’dan “korunma” talep ediyordu. Lakin Hüseyin Kenan Bedirhan, Jön Türk rejimini şikayet ederken, aynı rejim ile ilişki kurmaktan da geri durmuyordu. Bedirhan’ın amacı imparatorluğun kriz anlarını bir nevi fırsata dönüştürerek tekrar güç devşirmekti. Aynı yıl Botan aşiretlerinden asker toplayıp yeni vuku bulan Balkan Savaşı’na katılma talebinde bulundu. Ancak aynı yöntemi kullanarak 93 Harbi’ne katılma bahanesi ile aşiretlerden asker toplayıp daha sonra isyan etmiş olması, söz konusu talebinin merkezi hükümet nezdinde derhal reddedilmesine vesile oldu, ama aynı Bedirhan bir yıl sonra 1913 baharında, vergi vermeyi reddeden Botan’ın mühim aşiret reislerinden Çêlekli Derviş Bey’in itaat etmesi için bizzat devlet tarafından görevlendirildi.
Botan'da seçim sonuçları
Neticede Derviş Bey direnmeden Bedirhan’a itaat etmiş, kan dökülmeden sorun hallolmuştu. Bununla birlikte Siirt’in Dominiken rahipleri, “Çêlekli Derviş Bey vakası”nın bizzat Bedirhaniler tarafından tertiplenmiş düzmece bir başkaldırı olduğunu iddia ediyorlardı. Rahiplere göre, bu vaka ile Bedirhaniler bölgedeki güçlerini ve halk üzerindeki etkinliklerini devlete bir kez daha kanıtlamak istiyorlardı. Söz konusu vakadan birkaç gün sonra Van vilayetinden gönderilen şifreli bir telgrafta, Hüseyin Kenan Bedirhan’ın tekrar isyan ettiği ve Cizre kaymakamını öldürdüğü yazılıyordu. İddia, bölgedeki yerel yetkililer tarafından yalanlanırken, bu esnada Hüseyin Kenan Bedirhan aniden rahatsızlanarak Siirt’teki hastaneye kaldırıldı, lakin kurtarılamadı. Bedirhan’ın ölümü üzerine Botan aşiretleri ayaklandı, Hüseyin Kenan Bedirhan’ın devlet tarafından öldürüldüğüne dair güçlü bir algı mevcuttu. Bedirhan ailesi, onun zehirletildiğini iddia ediyordu. Yusuf Kâmil Bedirhan ve Süleyman Bedirhan, bu ölümden dönemin Bitlis valisi Ahmed Nedim Paşa ve Siirt Mutasarrıfı Sadreddin Bey’i sorumlu tutuyorlardı. İTC hükümeti Kürtlerin soruşturma taleplerini ciddiye almadığı gibi, Vali ve mutasarrıfa sonuna kadar sahip çıktı. Böylece Botan’daki seçim süreci de tamamen sona ermiş oldu.
Kürt isyanı başladı
Sonuç olarak Kurdistan bağlamında merkez ve periferinin iktidar ile kurmuş oldukları ilişkilerin farklılık göstermesi, 1912 seçimlerinin Siirt gibi heterojen bir muhitte derin bir krize yol açmasına neden oldu. Bedirhaniler kentten ziyade, Botan aşiretleri ile kurmuş oldukları tarihsel ilişkiler sayesinde Kürtlerin temsilcisi olarak belirginleşirken, İTC bu temsiliyeti yok etmek için bütün imkânlarını kullandı. Bu temsiliyetin yok edilmesi, aynı zamanda Hüseyin Kenan Bedirhan şahsında teşkil edilmeye çalışılan Kürt çatı siyasetinin tasfiyesi anlamına da geliyordu. Böylece 1912 seçimi, sıradan Kürt kitleleri ile Osmanlı devleti arasında var olan kompleks bağın kopmasına yol açtığı gibi Kürt siyasetinin yereldeki temsiliyeti iddiasını güden Kürt elitlerin tekrar pozisyon almasını sağladı, legal siyasete dahil edilmeyen Kürt cenahı kısa bir süre sonra silaha sarıldı ve tarihe “1914 Bitlis İsyanı” olarak geçen halk hareketi vuku buldu.