Uygarlığı doğuran Dicle tehdit altında
Toplum/Yaşam Haberleri —
- Bir zamanların bu güçlü nehri, insanların tarımı, yazıyı ve tekerleği ilk geliştirdikleri yer. Ancak antik dünyanın can damarı şimdi tehdit altında.
LEON McCARRON - Çeviri: SERAP GÜNEŞ
Dicle'nin kaynağına ulaşmak kolay bir iş değil. Toprak bir yolun bittiği yerde, tepeleri tırnak gibi kemirilmiş sivri bir dağın omzunun üzerinden küçük bir patika uzanıyor. Patika bir keçi yoluna dönüşüyor, haince dar ve bir pınar yığını tarafından durdurulana kadar yamacın etrafında dolanıyor. Bunlar, geniş, kemerli bir tünelde kaybolan sağanak bir akarsu oluşturuyor. Doğmakta olan nehir 1,5 km sonra ortaya çıktığında, mağaranın derinliklerinde her ne olduysa ehlileşmiş oluyor.
Eski Asurlular buranın fiziksel ve ruhani dünyaların çarpıştığı bir yer olduğuna inanıyordu. Üç bin yıl önce orduları kurbanlar sunmak için nehrin yukarısına giderdi. M.Ö. 1114-1076 yılları arasında Asur Kralı olan Tiglath-Pileser'in bir kabartması hâlâ tünelin ağzında durmaktadır. Zaman kenarlarını köreltmiş olsa da, imparatorluğunun dört bir yanını işaret eden dik ve görkemli duruşunu hala korumaktadır.
Dicle Nehri'nin kaynağı, Toros Dağları'ndan güneydoğuya doğru aktığı günümüz Türkiye'sinde bulunmaktadır. Suriye'nin kuzeydoğusunda sıkışmış bir köşeyi sıyırıp geçtikten sonra Bağdat'a giderken Musul, Tikrit ve Samarra şehirlerinden geçer. Güney Irak'ta, geniş Mezopotamya Bataklıkları Dicle'yi kardeş nehir Fırat'la birleştiği yere yakın bir yerde içine alır ve her ikisi birlikte Basra Körfezi'ne akar.
Yaklaşık 8000 yıl önce, avcı-toplayıcı atalarımız bu iki nehir arasındaki büyük taşkın yatağına yerleşerek tarım ve hayvancılığı geliştirmiş ve birçok kişinin bölgeyi "Medeniyetin Beşiği" olarak adlandırmasına neden olmuştur. Eridu, Ur ve Uruk gibi bu ilk şehir devletlerinden tekerleğin ve yazının icadı geldi. Bunu diğer icatların yanı sıra hukuk sistemleri, yelkenli tekneler, bira yapımı ve aşk şarkıları takip etti.
Ancak günümüz Irak'ındaki onlarca yıllık çatışma nedeniyle, Dicle'nin ortak insanlık mirasımızı koruduğu ve şekillendirdiği gerçeği kolayca unutuluyor.
Dicle’de 2000 km’lik yol
2021'de 10 hafta boyunca küçük bir ekiple birlikte Dicle'nin kaynağından Basra Körfezi'ne döküldüğü yere kadar tekneyle ve karadan yaklaşık 2000 km yol kat ettik - bir danışmanın bana Osmanlı döneminden bu yana muhtemelen denenmediğini söylediği bir yolculuktu bu. Amacım nehrin tarihi öneminin haritasını çıkarmak ve hikayesini kıyısında yaşayanların sesinden anlatmak, aynı zamanda geleceğine yönelik tehditleri de araştırmaktı. Jeopolitik istikrarsızlık, kötü su yönetimi ve iklim değişikliğinin bir araya gelmesi, bazılarının bir zamanların bu güçlü nehrinin ölmekte olduğunu söylemesine yol açıyor. Yolculuğumuzun, bu topraklardan nelerin doğduğunu ve uygarlığı doğuran nehrin kuruması halinde kolektif olarak neleri kaybedeceğimizi hatırlatmasını umuyordum.
Dicle'nin Eğil'deki kaynağından seksen kilometre ötede, bir Asur kalesinin surları, daha sonra nehrin kıyılarına yerleşen Yunanlılar, Ermeniler, Bizanslılar, Romalılar ve Osmanlılar tarafından değiştirilmiş. Nehrin daha aşağısında, Tunç Çağı'ndan beri bir şekilde varlığını sürdüren bir başka kalenin hala ayakta olduğu Diyarbakır'da da benzer bir katmanlaşma yaşanmış. Bugün Türkiye'nin büyük Kürt nüfusunun fiili başkenti olan kentin labirentimsi sokaklarında, bazalt bir avluda, bir dut ağacının gölgesinde dinlenirken, surların etrafında yankılanan unutulmaz seslerle kendimizden geçtik.
Lanetli bir aşk hikayesi
Sağ elini kulağına götürmüş bir kadın, bankta oturmuş türkü söylüyordu. Adı Feleknaz Aslan'dı ve 30 dakika boyunca gür sesi bizi esir aldı. Aslan, bir dengbêjdi; ataları tarihlerini ve halk hikayelerini nesilden nesile aktarmış bir Kürt şarkıcı ve hikaye anlatıcısıydı. Aslan'ın şarkısı Dicle kıyısında yaşanan lanetli bir aşk hikayesini anlatıyordu. Dengbêjlerin çoğunun artık erkek olduğunu, ancak bu geleneğin aslında kadınlar tarafından icat edildiğini söyledi. Kimliği ve kültürü korumanın bir yolu olan bu şarkılarda Dicle'nin ortak bir fon olduğunu ve o zaman da şimdi olduğu gibi bu bölgedeki Kürtler için yaşamın merkezi bir özelliği olarak kabul edildiğini anlattı.
Diyarbakır'ın güneydoğusundaki Dicle, Türkiye'nin Toros dağlarının Tur Abdin bölgesinde derin bir kanyon oluşturuyor. Burası yüzyıllar boyunca, kökenleri Hıristiyanlığın doğuşuna kadar uzanan kadim Süryani Ortodoks Kilisesi'nin kalbinin attığı yer olmuştur. Sadece inançla asılı kalmış gibi uçuruma tutunan 4. yüzyıldan kalma uzak bir manastıra, Mor Evgin'e tırmandık.
Manastırın içinde, dünyanın ilk Hıristiyanlarından bazılarının uyguladığı sıva, hala duvarlara yapışık durumda ve Süryanice yazılar duadan ağlar halinde duvarların etrafında geziniyordu. Bir oyukta mum yaktım ve başımı eğdim. Dicle'nin bereketli havzasının Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam'ın gelişmesine nasıl önayak olduğunu (her inanç için manevi bir model olan İbrahim'in buralı olduğu söylenir) ve bu nüfusların daha sonra mallarını, fikirlerini ve inançlarını dünyanın uzak köşelerine nasıl götürdüklerini hatırlatan bir başka şeydi.
Halkın kullanması yasaklandı
Dicle'ye erişim genellikle zor olsa da mümkün olduğunca küçük teknelerle seyahat ettik. Türkiye'de, son derece tartışmalı bir dizi baraj inşa projesi nedeniyle nehirde gezinmek zor. Suriye'de ise Dicle uluslararası bir sınır. Türkiye'den çıktığımızda, nehir tarafından ikiye bölünmüş bir şehir olan Musul'a kadar nihayet daha özgürce seyahat edebildik.
IŞİD 2014-2017 yılları arasında Musul'u işgal ettiğinde, kent sakinlerinin Dicle'yi kullanmasını yasakladı ve Musul'un nehrin batı kıyısındaki Eski Şehri, grubun son sığınağı haline geldi.
Dicle boyunca görülecek 5 yer
* Diyarbakır şehir surları: Bölgenin binlerce yıllık katmanlı tarihini görmek ve şehrin panoramik manzarasını seyretmek için antik yapılar boyunca yürüyün.
* Musul Miras Evi: Restore edilerek müzeye ve kültür merkezine dönüştürülen miras evi, Musul'un IŞİD sonrası yeniden doğuşunun simgesidir.
* Samarra Ulu Camii: Malwiya'nın sarmal, salyangoz kabuğu minaresi Irak'ın ikonik yerlerinden biridir ve 9. yüzyıldan beri ayakta durmaktadır.
* Irak Müzesi: Ülkenin hikayelerle dolu tarihine dair geniş ve dikkat çekici bir koleksiyon.
* Mezopotamya Bataklıkları: Binlerce yıldır Bataklık Araplarının eşsiz kültürünü besleyen geniş, biyolojik çeşitliliğe sahip sulak alanlar.
Dünyanın en eski şehirlerinden biri
Çatışmalar sırasında Musul'da nehri geçen her köprü yıkıldı ve bazı cihatçıların son savaş sırasında kaçmak için Dicle'ye atladığı bildirildi. Tarihsel olarak nehir toplumları birbirine bağlayan bir güç olabilirdi, ancak nasıl bir çatışma noktası haline geldiğini gördük.
Musul'un Arapça adı olan El-Mevsıl, muhtemelen Diyarbakır ve Basra arasında bir ticaret kavşağı ve Dicle boyunca önemli bir merkez olduğu için "bağlantı noktası" anlamına gelmektedir. M.Ö. 7. yüzyılda kurulan bu şehir dünyanın en eski şehirlerinden biridir ve M.S. 12. yüzyılda zirveye ulaştığı dönemde sadece bölge üzerinde büyük bir güç ve nüfuza sahip olmakla kalmamış, aynı zamanda etnik ve dini çeşitliliğe de sahip olmuştur. Kültürlerin bu şekilde bir araya gelmesi zengin bir kültürel alan yarattı ve Eski Şehir'in büyük bir kısmı IŞİD tarafından yok edilmiş olsa da şehrin ruhu hâlâ yaşıyor.
“Yıkımı asla kabul etmeyiz”
Dicle Nehri Savunucuları Derneği'nin kurucularından ve yolculuğumuza eşlik eden Salman Khairalla, "İnsanlar hiçbir şeyimiz kalmadığını düşünüyor" diyor. "Ama Dicle boyunca hayatta kalan o kadar çok şey var ki. Bunun da ötesinde, biz Iraklılar her zaman yeniden inşa ederiz. Yıkımı asla kabul etmeyiz."
Musul'da, 12. yüzyılda yıkılan El Nuri Ulu Camii, Unesco ve Birleşik Arap Emirlikleri'nden gelen büyük bir bağışla yeniden inşa ediliyor. En az bunun kadar çarpıcı olan bir başka şey de toplum öncülüğündeki kültürel canlanma. El-Nuri'nin karşısında yer alan ve "evimiz" anlamına gelen Baytna'da genç Musevi sanatçılar eski bir Osmanlı evini yenileyerek çok amaçlı bir müze, kafe ve mekan alanı yarattılar. Mekanın kurucularından Sara Salem Al-Dabbagh, "İnsanların burada yaşananları unutmasını istemiyoruz. Ancak istihdam için fırsatlar ve becerileri olan insanları destekleyecek bir yer yaratmak istiyoruz" diye konuştu.
Zigguratın yükseldiği Aşur
Dicle bizi Asur imparatorluğunun ilk başkenti olan ve nehrin üzerinde 4000 yıllık bir zigguratın yükseldiği Aşur'a götürdü. Çölün ötesinde ise daha sonraki bir Asur başkenti olan Nimrud ve 2000 yıllık kervan şehri Hatra vardı. Her üçü de IŞİD tarafından tahrip edildi, ancak yerel arkeologlardan oluşan kahraman ekipler, eldeki yetersiz kaynaklarla bile bu alanları korumak için ellerinden geleni yapıyorlar.
Savaş ve düşmanlıkla sık sık uluslararası haberlere konu olan bir bölgede, yolculuğumun en kalıcı izlenimlerinden biri katıksız misafirperverlik oldu. Ramazan ayında bile çay, kendileri de oruç tutan ev sahipleri tarafından hazırlanıyordu. Birçok zavallı keçi, cömert ziyafetlerde bizim için bir pirinç tabağının üstünde tamamladı ömrünü. Kifrij köyünde belediye başkanı bize iki genç çobanın geceleri sadece bir traktörün iç lastiğini kullanarak IŞİD'in elindeki bölgeden Dicle üzerinden sivilleri nasıl güvenli bir yere kaçırdıklarını anlattı. Yakın zamanda yaşanan hiçbir şiddet olayının bölge sakinlerinin yabancılara yardım etme isteğini ve cömertlik duygusunu kıramadığını gördüm. Dicle, tıpkı örgülü nehrin iplikleri gibi, tüm bu hikayelerin içine işlemiş; yaşam ve ölüm arasında bir sınır olarak, ama aynı zamanda büyük iyilik eylemlerinin aracı olarak.
Dicle’deki su ile öte dünyadaki su
Bir Pazar gününü Irak'ın en küçük ve belki de en eski etnik-dinsel grubu olan Mandalılarla geçirdik. Mandalılar ruhani bir beslenme kaynağı ve günahlardan arınmanın bir yolu olarak düzenli vaftizlere inanırlar. Vaftizler akan suda yapılmalıdır ve inancın yeşermesini sağlayan iki nehirden biri olan Dicle hala topluluğun birçok üyesine ev sahipliği yapmaktadır.
Bir rahibin sekiz kadını teker teker Dicle'ye götürmesini ve onları nazikçe suya batırmasını, tek koruyucuları oldukları eski bir Arami lehçesi olan Mandaik dilinde dualar fısıldamasını izledim. Rahibin yardımcısı bana "Buradaki su öte dünyadakiyle aynı" dedi.
Mandalıların ve pek çok topluluğun bel bağladığı nehir tehlikede. Ancak Khairalla gibi aktivistlerden Aşur arkeologlarına ve kültürlerine sahip çıkan Musevi sanatçılara kadar, Dicle'nin koruyucularının boş olmadığını gördüm.
Kaynak: BBC