100 bin yıllık mezarların anlattıkları…
Doğan Barış ABBASOĞLU Haberleri —
- Günümüz İsrail sınırları içinde bulunan Tinshemet Mağarası’nda ortaya çıkarılan gömüler üzerinde yapılan araştırmalar sembolizmin gelişimi ve bölgede o dönemde insan toplulukları arasındaki alışveriş ve kültürel iletişim konusunda eşsiz bilgiler ortaya çıkardı.
Mezar kültürü insanın düşünce dünyası ve sosyal yaşamındaki evrimin en önemli göstergelerinden biri olarak kabul edilir. Bilim insanlarının günümüz İsrail sınırları içerisinde bulunan Tinshemet Mağara’sında bulduğu 100 bin yıllık gömütler son 50 yılın en büyük arkeolojik keşiflerinden biri olarak gösteriliyor. Buradaki mezarlar yaklaşık 100 bin yıllık ve ritüel gömülerin en eski örneklerinden biri.
Tinshemet Mağarası'nda sistematik kazılar 2017'de başladı, ancak mağarada ilk taş aletler 1940 yılında keşfedilmişti. Bu yeni kazılarda bir yetişkin ve bir çocupa ait tam iskeletler, başka bireylere ait üç kafatası ve diğer insan kalıntıları bulundu. İskeletler, sağ taraflarına yatırılmış ve cenin pozisyonunda bulunurken, oker pigmentlerinin kullanımı ölülerin bedensel dekorasyonu için uygulanmış olabileceğini düşündürüyor.
Üç mağarada dünyanın bilinen en eski definleri
Araştırmalara göre mağarada insan yaşamına ilişkin izler 130 bin ila 80 bin yıl öncesine tarihleniyor ve defin alanları yaklaşık 100 bin yıl önceye denk geliyor. Bu dönem, kuzey İsrail'deki Skhul ve Qafzeh mağaralarındaki buluntularla benzerlik gösteriyor. Bu üç mağaradaki mezarlar dünyanın bilinen en eski bilinçli definlerini oluşturuyor.
100 bin yıl kadar önce insan yaşamının izlerini taşıyan Qafzeh Mağarası, İsrail’in Aşağı Celile bölgesinde, Nasıra yakınlarında yer alıyor. 1934 yılında René Neuville tarafından başlatılan kazılar, mağaranın Orta Paleolitik dönemde hem yaşam alanı hem de mezarlık olarak kullanıldığını göstermiştir. Mağarada toplamda 15 bireye ait iskeletler keşfedildi. Bunların yedisi yetişkin, sekizi çocuk.
Qafzeh’te beş birey, mağara tabanında düzenli bir şekilde gömülmüş olarak bulunmuştur. 12-13 yaşlarında bir erkek çocuğun mezarında, göğsünün yanında Avrupa alageyiği boynuzları bulunmuştur; bu, ölüye sunulan bir adak olarak değerlendirilmiştir.
120 bin yıl önceye tarihlenen Skhul Mağarası ise İsrail’in Hayfa kentindeki Karmel Dağı’nda yer alır. Burada 1929-1935 yılları arasında yapılan kazılarda, yedi yetişkin ve üç çocuğa ait insan kalıntıları ortaya çıkarılmıştır. Bu buluntuların bazıları, bilinçli gömü uygulamalarına işaret etmektedir. Mağarada ayrıca, deniz kabuklarından yapılmış ve muhtemelen süs eşyası olarak kullanılmış boncuklar bulunmuştur; bu, sembolik düşüncenin erken örneklerinden biri olarak kabul edilir.
Gömüler ortak bir kültürün varlığına işaret ediyor
Tinshemet Mağarası’nda ise yaklaşık 100 bin yıl önce yaşamış insanların kalıntıları, özenli bir şekilde fetal pozisyonda yatırılmış, kırmızı pigment (oker) ile süslenmiş ve hayvan kemikleri, mezar eşyaları, geyik boynuzları, deniz kabukları, yaban domuzu çeneleri gibi çeşitli hediyelerle gömülmüş olarak bulundu.
Kazılarda ortaya çıkarılan insan kemikleri, uzun zaman içinde kaya gibi sertleşmiş sedimentlerle kaplanmış durumda. Bu nedenle kemiklerin laboratuvar ortamında titiz çalışmalarla temizlenmesi gerekiyor. Bazı kemiklerin blok halinde çıkarılarak laboratuvarlarda detaylı analizleri yapılıyor.
Her üç mağarada da ölülerin çoğunun fetüs pozisyonunda gömülmesi bu alanda ortak bir kültürün varlığına da işaret ediyor. Bilim insanları fetüs pozisyonunda gömünün insanların ölümü yeniden doğuşa açılan bir kapı olarak gördüklerine dair bir işaret olarak da yorumluyor. Bazı araştırmacılar ise bunu aşırı bir yorum olarak kabul ediyor.
Nature Human Behavior dergisinde yayımlanan yeni araştırmaya göre bu keşif, insan evriminde sembolik düşünme yeteneği ve genişleyen sosyal ağların oluşumunu gösteren kritik bir aşama olarak değerlendiriliyor. Araştırma ekibinin lideri Prof. Yossi Zaidner, Tinshemet Mağarası'ndaki bulguların son 50 yıl içindeki bölgedeki en önemli arkeolojik keşif olduğunu belirtiyor.
Geniş bir alanda ticaret ve kültürel alışverişin kanıtları
Araştırmacılar, o dönemde bölgede Homo sapiens ve Neandertal türlerinin birlikte yaşadığını ve kültürel etkileşimlerde bulunduklarını ortaya koydu. Bu ortak yaşam, sadece genetik düzeyde değil, kültürel düzeyde de kendini gösteriyor. Her iki tür de Levallois olarak adlandırılan ileri taş alet teknolojisini, ortak avlanma stratejilerini ve oker kullanımını paylaşıyordu.
Mağaradaki oker pigmentleri, bölgenin yakınında bulunmayan ve uzak mesafelerden getirilen materyallerdi. En yakın oker kaynakları Galile bölgesi (60-80 km kuzey) ve Negev Çölü (100 km güney) olarak belirlenmişti. Bu durum, o dönemde farklı bölgeler arasında ticaret veya değiş tokuş yapıldığını gösteriyor.
Tel Aviv Üniversitesi'nden antropolog Prof. Israel Hershkovitz, bu keşiflerin insanlık tarihine ilişkin geleneksel rekabetçi teorilere meydan okuduğunu dile getiriyor. Ona göre, Orta Paleolitik dönemde Levant bölgesi, bir "erime potası" işlevi görüyordu ve farklı hominin grupları arasında yoğun sosyal, kültürel ve hatta genetik etkileşim söz konusuydu.
Araştırma ekibinden Dr. Marion Prévost'a göre bu dönemde Levant bölgesinde yaşayan topluluklar, ortak bir avlanma kültürü geliştirerek geyik, yaban öküzü ve vahşi at gibi büyük avları tercih ediyordu. Levallois taş alet teknolojisi ise üst düzey zihinsel yetenekler gerektiren bir teknik olarak tanımlanıyor.
* * *
Neandertallerle bağlantı noktası
Bu üç mağaraya yakın bir konumda bulunan Nesher Ramla adlı bölgede Neandertallere ve arkaik insanlara ait karma özellikler gösteren başka bir hominin türüne ait bulgular ortaya çıkarıldı. Bu keşif, iki tür arasındaki kültürel ve teknolojik benzerliği daha da destekliyor.
Nesher Ramla, İsrail’in merkezinde bulunan ve Orta Pleistosen dönemine tarihlenen önemli bir arkeolojik alan. 2010 yılında başlayan kazılar, bu bölgede yaklaşık 140.000 ila 120.000 yıl önce yaşamış arkaik bir insan grubuna ait kalıntılar ortaya çıkarmıştır.
Kazılar sırasında, beş parçadan oluşan bir kafatası ve neredeyse tamamlanmış bir alt çene kemiği bulunmuştur. Bu kalıntılar, hem Neandertallerle hem de diğer arkaik Homo türleriyle ortak özellikler taşımaktadır. Özellikle büyük diş yapısı ve çene morfolojisi, bu bireylerin modern insanlardan farklı olduğunu göstermektedir. Araştırmacılar, bu grubun Neandertaller ve Doğu Asya Homo popülasyonlarına katkıda bulunmuş olabileceğini öne sürmektedir.
Homo Sapienslerle kültürel etkileşim
Nesher Ramla’da, Levallois tekniğiyle üretilmiş 6 binden fazla taş alet keşfedilmiştir. Bu ileri düzey taş alet üretim teknolojisi, Neandertaller ve Homo sapiens ile ilişkilendirilmiştir. Bu durum, Nesher Ramla insanlarının çağdaş Homo sapiens topluluklarıyla kültürel etkileşimde bulunmuş olabileceğini düşündürüyor.
Bölgede yapılan kazılarda, 2021 yılında, bir yaban öküzüne ait yaklaşık 10 cm uzunluğunda bir kemik parçası üzerinde altı paralel oyma keşfedilmiştir. Yaklaşık 120.000 yıl öncesine tarihlenen bu bulgu, Levant bölgesindeki en eski soyut nesne modifikasyonu örneği olarak kabul edilmekte. Bu, erken insan topluluklarının sembolik düşünce ve sanatsal ifade yeteneklerine dair önemli kanıtlar sunmakta.