2024 Avrupa Kupası karşılaşmaları

Selahattin IŞILDAK Haberleri —

  • Doğru zamanda ve doğru anda harekete geçmek… Bir kaleci için bu can alıcı bir öneme sahiptir. İngilizlerin çok sık söylediği gibi “timing”, doğru zamanlama can alıcı öneme sahiptir, skoru-her şeyi değiştirebilir.

Kaçıncı defadır düzenleniyor bilmiyorum, doğrusu merak da etmiyorum ama 2024 Avrupa Kupası’nın Almanya’nın ev sahipliği ile başladığını biliyorum. Kupa karşılaşmaları başlamadan Almanya hükümeti bütün sınırlarda (eskisi gibi) denetimlere başlayacağını duyurdu. 2000 yılında Euro’ya geçildikten sonra peyder pey azaltılarak tamamen sınırlardaki denetimlerin kaldırıldığı AB ülkelerinde, Almanya eskisi gibi denetlemeler yapılacağını duyurdu. Velhasıl karşılaşmalar başladı, insanlar stadyumları ve ekranları hınca hınç doldurmaya başladı.

Bir zamanlar Sela Sor’da Dış haber servisi editörlüğü yapığım dönemde yakından tanıdığım ve tanıdığım günden beri Almanya ile Belçika arasında mekik dokuyan gazeteci arkadaşım, dostum Cahit Mervan’a: “Geliş gidişlerde haberlerde ifade edildiği gibi sıkı denetimler var mı?” diye sordum.

“Yok öyle ciddi bir değişiklik. Her zaman olduğu gibi, bakıyorlar sınırda gözlerine kestirdikleri biri (kara kafalı biri) olursa durdurup kimlik ve pasaport soruyorlar. Yani her zaman olan şey aslında, esasen Doğu Avrupa sınırlarını sıkı tutuyorlar” dedi.

***

Alman futbol takımı da ilk karşılaşmada işi sıkı tuttu. İlk müsabakalarında (Veysi hocama gelsin bu sözcük. Kendisi karşılaşmalara maç demez, müsabaka der) İskoçya’yı 5-1’lik bir skorla ezdi, perişan etti, gözünün yaşına bakmadı, kılıçtan geçirir gibi toptan geçirdi(1). Kupa’nın ilk maçına “Blitzkrieg” (yıldırım savaşı) stratejisi ile girdi. Bütün gücünü sahaya sürerek, son ana kadar nefes nefese, tam bir askeri disiplinle hakimiyet sağlayarak ve her fırsatı da keyifle kazanç hanesine yazarak noktaladı. Çarşamba günü Macaristanı da 2-0 yenerek 1/8 finali garantileyen ilk takım oldu.

***

İskoçya’nın ilk müsabakasında kafasını çarptığı Alman panzeri, bana sevgili Baha’nın (son durağa varmadan) bir zamanlar yaşadığı Dublin’de bir barda başından geçen traji-komik olayı anımsattı. Sanırım 2003 yılında İngiltere ile Türkiye arasındaki bir müsabaka vardı ve yanlış hatırlamıyorsam o karşılaşmanın sonucunda Türkiye 2-0 kaybetmişti. Sevgili Baha bu maç’ı (bu sözcük de Baha’ya gelsin, o hiçbir zaman müsabaka demez, maç derdi) yaşadığı İskoçya’nın Glasgow kentinde bir barda izlemişti. Gülerek yaşadıklarını anlatmıştı.

“Baba, ben İngiltere gol atınca sevinçten ayağa kalktım, ikinci golde de ayağa fırlayınca, birden sağımdan solumdan bana yan yan bakan İskoçları fark ettim. Ben Türkiye’nin yenilmesine sevinirken, İskoçlar da büyük bir emperyalist güç olan İngiltere’nin yenilmesini istiyorlardı. Yani ben ne istiyorsam aynı şeyi istiyorduk ama bunun (birbirimizin) farkında değildik ve yanlış anlaşılmaya çok müsait bir ortamdı. Hızla bardan uzaklaştım” diye anlatmıştı. Baha, tam da bir ezen ulus devrimcisinin göstermesi gerektiği gibi bir tavır almıştı. Kendi ifadesi ile “Kürt basınından çok hızlı bir şekilde öğrenip kavradığı gibi”, yan yana oturduğu bir başka ezilen ulusun, yani İskoç halkının tavrını da hemen kavramış ve anlamıştı. Öte yandan İskoçlar da, haliyle Türkiye’nin maçı kazanmasını istiyor, İngiltere’nin yenilmesini istiyordu, yani her şey olması gerektiği gibiydi. Belki de Baha ve oradaki İskoçlar birbirlerini –hâlâ- (bu sözcük de bana gelsin) tanımadıkları için, sevinçlerini de kederlerini de birbirlerine aktaramıyor, birbirlerini anlayamıyorlardı. Baha bunu anında fark etmiş olmalı ki, “kaçar gibi hemen çıktım bardan” demişti. Muhtemelen en doğru an da, en doğru tavrı ve tutumu sergilediği için, yani bir sorun doğmasını istemediği için çıkmıştı. Her zaman değilse bile, belki de bazı zamanlarda böyle bir adım atmak, en doğrusuydu. Kim bilir?   

***

Doğru zamanda ve doğru anda harekete geçmek… Bir kaleci için bu can alıcı bir öneme sahiptir. İngilizlerin çok sık söylediği gibi “timing” (bu sözcük de dostum Mustafa’ya gelsin), yani doğru zamanlama, skoru-her şeyi değiştirebilir. (2)

***

Kaleci olmak büyük sorumluluk gerektirir, sahadaki diğer 10 kişilik takım arkadaşlarından daha fazla fedakarlığı ve zora dayanmayı, sıkı bir konsantrasyonu ve kondisyonu, hızlı bir refleksi  ve şahin gibi keskin gözleri gerektirir.  Yeri gelir bir penaltı esnasında “tek başına kaleci tüm takım demektir”(bu sözler de takım kaptanım Cengiz’e gelsin). Misal temposu yüksek bir karşılaşmada, ceza sahasına yakın bir yerde serbest vuruş esnasında, 3-4 kişilik bir baraj kurdurma anları genellikle kaleci için bir kaostur. Özellikle barajı kuran kişi takım kaptanı, ve/ya libero-stoper ya da bunlardan biri  değilse, kaleci sürekli yüksek sesle bağırarak barajın başlangıç noktasını güçlükle doğru yere çekmeye çalışır. Ama defansta baraj kurucular arasında deneyimli biri olmazsa bu bağırmadan kaynaklı ses duyulmaz, duyulsa da doğru anlaşılamaz. Kalecinin o esnada bütün çabası riski, yani gol tehlikesini en aza indirmektir. O an, takımın aslında esas kaptanı odur, ama bunu herkes anlamaz.(3)

Başkalarını bilmem ama ben lise takımı kalecisiyken baraj kurulduktan sonra, eğilerek-bükülerek, çömelerek, dikilerek de olsa mutlaka doğru bir açıyı yakalayarak topa kilitlenirdim. Kilitlenirdim, çünkü topa vurulduğu anı görmem ve ona göre mili saniyeler içerisinde zamanlama yapmam gerekirdi, -ki top hangi köşeye atılırsa atılsın, zamanında müdahale edebileyim, yetişebileyim diye. Beni okul takımının kalecisi yapan ve kupa kaldırtan da sanırım buydu. Sonunda anladım ki; doğru zamanda ve yerde hareket edebilmek getiriyor mutluluğu ve huzuru.

Esen kalın.

  • Futboldaki terimlerin, savaşta kullanılan terimlerle çok benzer olduğunun altını çizmek gerek. (atak, karşı atak, savunma, oyun kurma vb.)
  • Zaman kavramına farklı bir bakış açısı için mutlaka izlemeniz gereken bir film, “The Hummingbird Project”. https://m.imdb.com/video/embed/vi3444819225/?vPage=1
  • Bu gibi durumlarda kaleci tarafından başarılı bir kurtarış, bir konta-atak ile de sonuçlanabilir. Her zaman değilse de, son saniyelerde bedavadan bir gol daha getirebilir. (Anlam açısından bire bir (mota mot) değilse de, Arda’nın Gürcistan’a attığı o harika golden sonra gelen o beleş gol gibi)

 

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.