Sözcüklerin bilinci; kültürün dili
Selahattin IŞILDAK Haberleri —
- Farklı kültürler ve perspektifler, toplumsal zenginliğin, çeşitliliğin bir parçasıdır. Bu hakikat toplumsal bileşenin büyük çoğunluğu tarafından anlaşılmasını sağlamak, demokratik bir toplumsal yaşam inşasının ilk adımıdır. Zordur, ama elbette ki çok da mümkündür
Uzun yıllar öncesinde okuduğum bir tiyatro oyunu beni çok şaşırtmıştı. Harold Pinter’ın “Mountain Language”(1) isimli tiyatro oyununu kalem ve kağıt kullanarak Türkçe'ye çevirmiştim. Anlatılan öykü o kadar tanıdık gelmişti ki, bir yandan çeviriyor bir yandan da kendime has sade bir çeviri dilini yakalamaya çalışıyordum. Daha sonrasında Pinter’ın eserinin neden bana çok tanıdık geldiğini de öğrendim. Ruhu şad olsun Harold Pinter; 80 darbesi sonrası zindanlarda “Çok konuş, Türkçe konuş” uygulamasının mağduru Kürt bir ananın görüşte evladı ile kendi ana dilinde, “dağ dilinde” konuşamamasının öyküsünü duymuş ve bu tiyatro oyununu yazmış. Aşağı yukarı 27 sene öncesinde bu çeviri işini ilk kez ciddiyetle ve heyecanla üstlenmiştim. Üstelik kimse bu işi bana yap bile dememişti, ben yapmak istemiştim. Çünkü bence bir iş değildi, yapılması gerekiyordu, öyle düşünmüştüm. Elbette ki zorluklarından bihaber olarak...
Edebi çevirilerin hem zorluğu ve hem de keyifli yanı metnin tüm zenginliğini hedef dile aktarma sürecinde yaşanıyordu, ilk olarak bunu fark etmiştim. Şanslıydım, bu hassas dengeyi bulmak “Dağ Dili” isimli oyunu çevirirken beni çok zorlamamıştı, çünkü yaşadığım coğrafyanın acılarını İngilizce dilinde bir tiyatro oyunu ile yansıtıyordu yazar, okurken aslında Harold Pinter’ın o yaşanan tarifsiz acıları bir diğer dilde (İngilizcede) tiyatro eserinde nasıl aktardığını öğreniyordum. Haliyle çeviriyi yaparken hedef dilde, yani Türkçe’de çok zengin ifade biçemleri olduğunu bizzat yaşadığım dönemin hikayelerinden biliyordum. Zor olanı aslında Harold Pinter yapmıştı zaten, bir acılı coğrafyanın lâl halini kendi dilinde kendi kültürüne bir tiyatro oyunu olarak aktarmıştı. O eserin kaynağına, yani tersinden türkçeye kazandırılması sürecinde hedef dilin bütün zenginliklerinden faydalanmak ve çeviriyi bir tür kültürlerarası aktarım olarak görmek gerektiğini biliyordum.
Hatırlıyorum; Can Yücel’in “Bir Yaz Gecesi Rüyası” oyununun çevirisini okurken İstanbul sokaklarında dolaşır gibi hissedebiliyordunuz. O, sadece kelime kelime çeviri yapmak yerine, kaynak metnin ruhunu ve duygusunu yakalayıp diğer dile aktarıyordu. Can Yücel’in vurguladığı gibi aslolan kültürler arasındaki aktarımı en zengin ve güzel bir şekilde yapabilmek gerekirdi. Bence bu tespit iyi bir çevirinin ön şartı gibiydi. Çünkü bu süreç, doğru bir şekilde yapılırsa kültürler arası anlayışı artırabilir, farklı dillerin ve kültürlerin zenginliğini daha geniş kitlelere ulaştırabilir ve okuyuculara (ya da izleyicilere) daha önce hiç tanımadıkları, bilmedikleri derin deneyimler sunabilecek bir süreç sunabilir. Bir dilden diğerine çeviri yaparken sadece anlamı değil, aynı zamanda duyguyu, imgeleri ve atmosferi de korumak ve aktarabilmek gerekir. Bu şekilde çeviri metin, hedef dildeki okuyuculara birebir aynı değilse de, benzer bir düşünsel-duygusal etkiyi yapabilir ve kaynak metnin güzelliklerini ve derinliğini de yansıtabilir. Aslında bir yanıyla bu biraz Hava Durumu simgeleri-haritalarının anlamlarını derinlemesine aktarmaya benzemektedir. Çince’deki “doğa”, “güzel”, “aşk” gibi genellikle sade ve çıplak kavramlar tek başına bir karakter ile ifade edilmektedir. Hava durumu simgelerinin taşıdığı anlam bütünlüğü de bu duruma benzemektedir. Amaç, havanın durumu hakkında en doğru bilgiyi yansıtan o simgenin kısa açıklamasını en iyi şekilde verebilmektir. Dolayısı ile tıpkı çevirilerdeki gibi, hava durumu simgelerinin/haritalarının anlam zenginliği ve derinliğini aktarmak da, bir anlamıyla iyi bir çeviri yapmak gibidir.
Edebi çevirilerde veya hava durumu aktarımlarındaki gibi kısa ve özlü tarz; emekçiden, işçiden, yani halktan yana olan siyasetçilerin de izlemelerinde fayda olabilecek bir tarzdır. Edebi çevirilerde olduğu gibi, siyasetçiler de farklı görüşler ve çıkarlar arasında hassas bir denge kurabilir, bu da yeri geldiğinde anlaşılır bir durumdur ancak bu temel ve ilkesel hattan sapmadan yapılmalıdır. Anayasa tartışmalarının gündeme geldiği bu dönemde; toplumun tüm kesimlerini dikkate alarak adil ve dengeli politik bir hat oluşturmak toplumsal barış ve istikrarın da önünü açacaktır. Farklı kültürler ve perspektifler, toplumsal zenginliğin, çeşitliliğin bir parçasıdır. Bu hakikatin toplumsal bileşenin büyük çoğunluğu tarafından anlaşılmasını sağlamak, demokratik bir toplumsal yaşam inşasının ilk adımıdır. Zordur, ama elbette ki çok da mümkündür. Bunun aksi savaş, ölüm, yoksulluk, açlık ve sefaletten başka bir şey getirmeyecektir.
Sonuç olarak, kültürel anlayış, empati, etkili iletişim, çoğulculuk, çeşitlilik, farklılıklara saygı, denge ve kapsayıcılık gibi toplumsal zenginliklerimiz hem edebi çevirilerde, eserlerde hem de başarılı siyasette önemli mihenk taşlarıdır. Bu taşlar toplumda daha fazla anlayış, uyum, huzur ve barışı sağlamaya katkı sağlar.
(1) https://politicsdrama.wordpress.com/wp-content/uploads/2017/02/mountain-language.pdf