Afet bölgesinde şiddet, işkence ve kaos
Toplum/Yaşam Haberleri —
- Depremin ardından korkulan oluyor. Deprem bölgelerinden gelen şiddet, işkence, kitlesel galeyan ve linç haberleri her geçen saat biraz daha artıyor. Dijital mecralarda dönmeye başlayan şiddet görüntüleri önü kesilemeyecek duruma geldi.
MIHEME PORGEBOL
Depremin ardından korkulan oluyor. Deprem bölgelerinden gelen şiddet, işkence, kitlesel galeyan ve linç haberleri her geçen saat biraz daha artıyor. Dijital mecralarda dönmeye başlayan şiddet görüntüleri önü kesilemeyecek duruma geldi. Başta twitter ve telegram olmak üzere birçok dijital mecrada dolaşıma sokulan kurgu ve eski tarihli videolarla başlayan şiddet dalgası depremin onuncu gününde artık gerçek görüntülere dönüşürken, şiddet çağrıları da övünülerek yayılmaya başlandı.
Irkçılık, mülteci düşmanlığı ve komplo teorilerine bel bağlayan siyasetçiler tarafından körüklenen bu ateş artık deprem bölgelerine dayanışmaya giden gönüllüleri ve depremzedeleri de hedef alıyor. Şu ana dek sayısız kişinin işkenceye maruz kaldığı ispatlanırken en az 5 vatandaş da bu olaylarda yaşamını yitirdi. Hatay’da yağmacı sanılarak linç edildikten sonra gözaltına alınan Ahmet Güreşçi adlı yurttaş ise jandarma karakolunda işkenceyle katledildi. Toplumun güvenliğini sağlayıp dayanışma organizasyonlarının güvenliğini sağlamakla yükümlü olan kolluk güçlerinin de dahil olduğunun görüldüğü şiddet dalgasının bir an önce kontrol altına alınarak söndürülmesi gerektiğini söyleyen uzmanlar ise endişeli.
'Bir kaos sürecinden geçiyoruz'
Endişelerini dile getiren isimlerden biri de yazar ve Psikiyatr Cemal Dindar oldu. Dindar, twitter hesabından yayımladığı "Hangi gerekçeyle olursa olsun bir insanın başka bir insana, canlıya şiddet uyguladığı görüntüleri sosyal medyada paylaşan biri dolaylı biçimde size şiddet uyguluyordur. Şiddeti yasasız haklılaştıran biri şiddete meyillidir, yakınlıklarında hep 'haklı' olduğunu düşünüp uygular da" ifadeleriyle şiddet görüntülerinin yaygınlaşmasından ötürü kaygılarını ifade etti. Dindar, daha sonra gazetemize yaptığı açıklamalarda "Bir kaos sürecinden geçiyoruz ve belli ki yöneticiler bu süreci nasıl yöneteceklerini bilmiyor. Sanki körüklenir gibi bir hali de var bu kaos ortamının. Tuhaf bir dönemden geçiyoruz ve konuya dair net bir şey söylememizi sağlayabilecek sağlam ve güvenilir bir bilgi akışı yok. Bu tür kaos dönemlerinde kurallar askıya alınabiliyor. Şiddeti kontrol etmek güçleşebiliyor. Deyim yerindeyse herkes şiddete veya şiddet ortamında ruhsal olarak geriliyor. Muhtemelen deprem öncesi çatışmalar da bunu körüklüyor" dedi.
'Gazeteciler görüntüleri paylaşmamalı'
Sahada görev yapan gazetecilerin elde ettikleri şiddet görüntülerini servis ederken çok dikkatli olması gerektiğini belirten Dindar, "Gazeteciler şiddet görüntüsü paylaşmamalılar. Bu hayati derecede önemli bir şey. Yasanın iptal edildiği afet bölgesinde birileri, ister güvenlik görevlileri olsun isterse halktan birileri olsun, her kim olursa olsun tek başına kolluk kuvveti, savcı, yargıç ve infaz memuru olamaz. Bunu iddia eden kişi yasa tanımıyor ve suç işliyordur" ifadelerini kullandı.
Dayanışmanın yerini alıyor!
Bu görüntüleri izleyip etkilenen veya etkilenmesi muhtemel insanlara dönük önerilerini sorduğumuz Dindar, "İzlemeyebiliriz. Paylaşmaktan uzak durabiliriz. Bu tür görüntüleri paylaşmak insanları dolaylı biçimde şiddete maruz bırakmaktır. Bunun vicdani sorumluluğunu taşımalıyız, başkalarını şiddette maruz bırakmamalıyız. Bu insan olmaya dair sorumluluklarımızla ilgili bir meseledir. Şiddet ve işkence görüntülerini paylaşanlar ilk olarak etrafındakiler tarafından 'Bize bunu gösterme, bizi şiddet terörüne maruz bırakma' denilerek uyarılmalıdır. Çünkü gelinen aşamada dayanışmanın güzelliğinin yerini alan haberlere dönüştü bunlar. Bir şiddet karnavalını konuşur hale geldik ve aslında bunlar değerli olanın da üstünü örtüyor" diyerek, herkesin etrafındakileri uyararak bile olsa bu şiddet meyilini engellemekle yükümlü olduğunu hatırlattı.
Siyasi kültürün payı var
Büyük bir felaketin ortasında olduğumuz için şiddet meyili ve kitlesel linçin tetiklendiğini vurgulayan Dindar, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu gibi büyük afet ortamlarında her şey ortaya çıkabilir. Bu anlarda ortaya çıkan eylemliliği toplumun genel anlamdaki eylemliliği gibi düşünmemek lazım. Eğer böyle düşünürsek içinde yaşadığımız topluma haksızlık da etmiş oluruz. Fakat Türkiye'deki siyasi kültür, yönetme kültürü, şiddeti baskın bir yönetme aygıtı haline de getirmiş durumda. Bugün karşılaştığımız fotoğrafın, sistemin bu niteliğiyle de derin bir bağı olduğunu düşünüyorum."
'En yetkilinin özür dilemesi gerek'
Dindar, kamu idarecileri ve devlet yetkililerine ne tür önerileri olabileceğine dair sorumuzu ise "İlk elden en yetkilinin çıkıp gerekli refleksleri gösteremediği, devletin imkanlarını daha uygun yönlendiremediği için açık yüreklilikle özür dilemesi ve sorumluluğu taşıdığını kabul etmesi gerekiyor. Eğer gerekli refleks ve sorumluluklarla hareket etselerdi bunca kaybın yaşanmayacağını toplum huzurunda kabul etmeleri gerekiyor. Eğer sorumluluğunu kabul etme yeterliliğinde bir yönetim erki olsa karşılaştığımız kaotik sorun yumağını çözmek daha kolay olabilecek" ifadeleriyle yanıtladı.