Canlılar, ölüm ve yas
Doğan Barış ABBASOĞLU Haberleri —
- Ölümün kalıcılığı ve yitim tüm canlıların baş etmesi gereken bir tür doğa gerçekliği. İnsanlar bu durumun farkında. Peki hayvanlar bu gerçeği nasıl algılıyor?
Ölümün nihai bir gerçek olarak canlı yaşamındaki yerinin farkındalığı ve kalıcılığının farkında olmak insana ait bir özellik olarak değerlendirilir. Bu gerçek insan toplumlarının manevi dünyasının şekillenmesinde çok büyük bir rol oynamış ve birey davranışlarının karmaşık doğasının merkezinde yer alan bilinç durumlarından biri olarak ele alınmıştır.
İnsanlar hem birey hem de toplumsal anlamda ölüm gerçeğiyle başa çıkmak için birçok strateji geliştirmişlerdir. Kimisi biyolojik temellere dayanan ama ağırlıkla kolektif bir bilince dayanan bu mekanizmalar bireyin gerçek bir işlev sahibi olmasına yarar. Ölüm ve ölümün kalıcılığı konusundaki bilinç toplumsallaşmanın önemli halkalarından biridir.
Ölen bebeklerini taşıyan primatlar
Peki diğer canlılar ölüme karşı nasıl tepki veriyor? Ölüm konusunda hayvanların da bir anlayış gösterdiğine elimizde bir veri var mı?
Özellikle 20 ve 21’inci yüzyıllarda canlılar alemindeki en yakın akrabalarımız olan primatlar üzerinde oldukça uzun süreli gözlemler yapıldı. Primatlar arasında özellikle şiddet içermeyen bebek ölümleri durumunda, bebek cesedinin anne ya da grubun başka bireyleri tarafından taşınması davranışı çok sık görülüyor. Kimi şempanzeler ölen bebeklerini 100 gün gibi çok uzun süreler boyunca taşımaya devam ediyor.
Bu durum sadece primatlar için geçerli değil. Filler, dingolar hatta deniz memelilerinde de bu tür davranışlar gözlemlenmekte. 2018 yılında bir katil balinanın 17 gün boyunca ölü yavrusunu taşıdığı gözlemlendi.
Kimi bilim insanları bu türlerin bebeklerinin öldüğünün farkında olmadığını söylese de ağırlıklı görüş bunun doğru olmadığı yönünde. Ölü bir yavruyu taşımanın çok daha fazla efor ve dikkat gerektirdiğini belirten bilim insanları bu davranışı normal bir rutinin devamı olarak belirlemiyor.
Davranışlar bir yas ritüeline işaret ediyor olabilir
Londra Üniversitesinden evrimsel antropoloji profesörü Alecia Carter'a göre, bebek cesedi taşıma davranışı büyük olasılıkla anneler ve yavruları arasında kurulan yoğun bağın bir sonucu. Carter, bu bağın bir kez kurulduktan sonra kopmasının zor olduğunu belirterek bu durumun açıklamasının anneleri ölü yavrularını bile yakın tutmaya zorlayan doğuştan gelen veya bilişsel bir tepkinin varlığı olabileceğini söylüyor.
“Hayvanlar Nasıl Yas Tutar” kitabının yazarı Barbara J. King ise kederin sadece insana özgü bir şey olmadığını savunuyor. King için hayvanların bu davranışları bir yas ritüeli olabilir.
Ölen yavrularının cesetlerini taşımak hayvanların ölen bireylere yönelik sergilediği tek özen ifadesi değil. Birçok türde hayvanların tanıdık bir cesedin yanında uzun süre kaldıkları, hatta onu leş yiyen hayvanlardan koruyarak bir nöbet tuttukları gözlemlenmiştir. Örneğin zürafa anneleri günlerce ölen yavrularının başında durduğu çok yaygın bir şekilde belgelendi. Amerika kıtasında yaşayan bir tür domuz olan Peccariesler, ölen bir grup üyesinin cesedini defalarca ziyaret ederler.
Şempanzelerin de ölen sürü arkadaşlarının cesedini taradıkları ve hatta dişlerini temizledikleri gözlemlenmiştir.
Fillerin cenaze törenleri
Hayvanlar aleminde en ünlü cenaze törenleri ise fillere aittir. Filler, ölen bireyler sürü halinde ziyaret ederler. Hatta bu ziyaretlerin bazıları ölen bireyle hiçbir ilgisi olmayan filler tarafından da gerçekleştirilir. Çok nadiren de olsa fillerin ölülerinin üstünü kapattıkları da gözlemlenmiştir.
Bazı kuşlar da memelilere benzer tepkiler verirler. Özellikle ördeklerin yakın bireylerin ölmesi durumunda uzun süreli davranış değişiklikleri gösterdikleri ve ölen bireyin yanından ayrılmadıkları görüldü.
Ölüm sonrası temizlik
Bazı hayvan türleri ise ölüme çok pratik tepkiler verir. Karıncalar, termitler ve arılar ölen bireyi hızlı bir şekilde yok ederler. Bu bazen gömmek, uzak bir yere götürmek hatta yemek şeklinde olabilir.
Köstebek sıçanları da ölen bireylerin cesetlerini koloniden uzak ve belirli alanlara bırakılar.
Bu durumlarda bilim insanları, bu “temizlik” uygulamasının koloninin geri kalanını potansiyel hastalıklardan korumaya yardımcı olduğunu varsayıyor. Karıncalar ve termitler üzerinde yapılan deneyler, kokunun davranışın temel itici gücü olduğunu göstermektedir. Ölü böcekler, hayatta kalanların harekete geçmesini tetikleyen kimyasal bir bileşik yayar.
Dedektif gibi çalışan kuşlar
İspinoz, kuzgun ve kargalar da ölen kuşların etrafında toplanırlar. Bu bir cenaze töreni gibi görülse de bilim insanları kuşların ölüme neden olan yırtıcıyı bulup uzaklaştırmak için ortak hareket ettiğini düşünüyor.
Kargalar üzerinde yapılan bir fMRI çalışması, kuşların ölü bir eşe maruz kalmaya yanıt olarak, üst düzey karar verme ile ilişkili bölgelerde yüksek beyin aktivitesi gösterdiğini ortaya koyuyor.
Bununla birlikte yamyamlık da hayvanlar arasında oldukça yaygındır. Şempanzelerin ölen akrabaların cesetlerini yediği gözlemlenmiştir. Hatta bazı durumlarda anne şempanzeler ölen bebeklerinin bazı parçalarını yutar. Çok sevimsiz gözükse de bilim insanları bu davranışın arkasında nasıl bir motivasyon olduğunu bilmediklerini ifade ediyor.
İnsanlar genelde doğaya baktıklarında kendi davranışlarının yansımalarını ararlar. Bu nedenle davranışlarımıza benzer davranışların benzer düşünceler ya da tepkilerden kaynaklandığı yönünde bir yanılgıya kapılabiliriz. Hayvanların ölüm karşısında ne tepki verdiğini gözlemleyebiliyoruz ama motivasyonları ya da düşünceleri konusunda henüz çok net bir fikrimiz yok.
Ortada cevaplanmamış birçok soru var. Hayvanların ölüm sonrası bir bilinç gösterdiklerini iddia etmek temelleri çok güçlü olmayan bir hipotezdir. Bunu tamamen inkar etmenin de aynı düzeyde temelleri yoktur.
* * *
Hayvanların insanlara benzeyen davranışları
Şempanzeler
Şempanzeler, bonobolarla birlikte yaşayan en yakın akrabalarımızdır. 2018 yılında yapılan bir araştırma, şempanzelerin insanlarla aynı beş ana kişilik özelliğini (vicdanlılık, açıklık, uyumluluk, dışadönüklük ve nevrotiklik) paylaşmakla kalmayıp, bu özelliklerin yaşam süresiyle de bağlantılı olabileceğini ortaya koydu. Bilim insanları, daha uyumlu erkek şempanzelerin daha güçlü sosyal bağlar kurduğunu ve daha uzun yaşama eğiliminde olduğunu tespit etti
Science dergisinde yayınlanan ayrı bir 2020 çalışması, yaşlanan erkek şempanzelerde sosyal seçilime dair kanıtlar buldu; bireyler daha küçük bir grupta daha yaşlı arkadaşlarla daha anlamlı sosyal etkileşimleri tercih ediyordu. Çalışma, bu durumun, hayat boyu arkadaş seçme ve gençliğimize kıyasla daha küçük gruplarda sosyalleşme eğiliminde olan yaşlanan insan yetişkinlere benzediğini belirtti.
Bir başka çalışma da şempanzelerin, tıpkı küçük çocuklar gibi, el sallama, alkışlama ve öpüşme gibi insan davranışlarını taklit ettiğini gösterdi.
Goriller
Goriller insan benzeri özellikler sergileyen büyük primatlardır. Bilim insanları gorillerin hem vahşi doğada hem de esaret altında insan benzeri beş kişilik özelliği sergilediğine dair kanıtlar bulmuşlardır. İletişim kurmak için yüz ifadeleri ve jestler kullanırlar ve neşe, empati ve üzüntü hissederler. 2016 yılında goril davranışları üzerine yapılan bir çalışmada, farklı goril popülasyonları arasında kişilik farklılıkları bile tespit edildi.
Atlar
İnsanlar gibi atlar da yüz ifadelerini yorumlayabilir ve insan duygularını ayırt edebilir. Köpeklere benzer şekilde, atların da sahipleriyle yakın ilişkileri olduğu biliniyor.
2018 yılında yapılan bir çalışmada araştırmacılar, atların birincil bakıcılarının ve yabancıların seslerini, yüz ifadelerini ve duygusal durumlarını çapraz-modal olarak tanıdıklarını buldular. Japonya'daki Hokkaido Üniversitesi'nde doçent olan ve çalışmanın eş yazarı Ayaka Takimoto yaptığı açıklamada, “Çalışmamız, insanların ve refakatçi hayvanların ilişkilerimizi derinleştirmek için nasıl duygusal sinyaller gönderip aldıklarının anlaşılmasına katkıda bulunabilir ve bu da hayvanların refahını vurgulayan daha iyi bir ilişki kurulmasına yardımcı olabilir” dedi.
Güvercinler
Güvercinlerin kelimeleri anladıkları gözlemlenmiştir. 2016 yılında yapılan bir çalışma, bir güvercinin 60 kadar kelimeyi ayırt edebildiğini ortaya koyarak ilk kez primat olmayan bir hayvanın harfleri tanıyabildiğini ve ortografik bir beyne sahip olduğunu, yani harfleri işleyebildiğini ve anlayabildiğini gösterdi.
Yeni Zelanda'daki Otago Üniversitesi'nde psikoloji doçenti olan çalışmanın başyazarı Damian Scarf'a göre, bulgular insan beyninin gelişimi ve bilişsel becerilerimiz hakkında daha fazla fikir verdi. Scarf yaptığı açıklamada, “Güvercinlerde böyle bir şey bulursanız, bunun yaklaşık 300 milyon yıl önce güvercinlerle olan son ortak atamızla ortak olması gerektiğini iddia edebilirsiniz” dedi. “Dolayısıyla, kelimeleri ve arkalarındaki istatistikleri anlamamızı sağlayan insan beyninin aynı esnekliği ve plastisitesi, güvercinlerle hala birleşik olduğumuzda da mevcut olmalı.”