Çocuklarını boğan ülke!

Kültür/Sanat Haberleri —

"Kutsal İncirin Tohumu" filmi

  • “Gerilim artar, baba gittikçe paranoyak bir hâl alarak iktidarını korumaya çalışır… Ailenin genç kadınlarının başkaldırısı giderek keskinleşir.”

VİLDAN BOZKURT

İran’daki rejime karşı eleştirel filmleriyle tanıdığımız yönetmen Muhammed Rasoulof son filmi Kutsal İncirin Tohumu’nda Tahran'daki başkaldırının ortasında kalan bir hakimin, ailenin yaşadıklarına odaklanıyor. Hakim Iman, Tahran'daki Devrim Mahkemesi'nde sorgu yargıcı olarak terfi ettirilir. Bu sırada Jina Mahsa Amini’nin gözaltında öldürülmesiyle ülke çapında bir protesto dalgası patlak verir.

Rasoulof, çektiği bu film için 8 yıl hapis cezasının yanısıra kırbaç cezası da alır. Mal varlığına el konulan yönetmen Rasoulaf, tüm yasaklara ve cezalara rağmen filmi yayınlamayı başarır.

Gençliğinden beri rejim karşıtı olan Rasoulaf, çalışmalarından ötürü defalarca hapis cezaları alır. Ülkeden çıkışı yasaklanır.

Yönetmenin ilk dönem filmleri toplumsal adaletsizlikleri ele alırken zamanla daha metaforik ve rejim karşıtı filmlere odaklanır. Neredeyse her filminde İran'ın toplumsal ve politik yapısını derinlemesine işler.

"Kutsal İncirin Tohumu" da bu bağlamda inanç, bireysel özgürlük ve devlet baskısı gibi başlıkları ele alan en önemli yeni dönem yapıtlarından biri olarak karşımıza çıkıyor.

En bilinen bir diğer filmi "Şeytan Yok" ise ülkedeki idam cezasını konu almaktadır. Bu filmi sayesinde yönetmen, Berlin Uluslararası Film Festivali'nin en önemli ödül olan Altın Ayı'yı kazanır, fakat ülkeden çıkış yasağı olduğu için ödülü almaya gidemez. Keza, "Kutsal İncirin Tohumu" filminin kurgusunu da hapisteyken tasarlar. Bu filmi Cannes film Festivali'ndeki ana yarışmaya seçildiğinde bile İran hükümeti tarafından oyuncuları ve ekibi sorgulanıp ülkeden çıkışına izin verilmez.

Jina Mahsa Amini’nin katledilmesi ardından aylarca süren ayaklanmanın yarattığı travmayı, dehşeti, direnişi, arayışları ve en önemlisi genç kadınların başörtülerini çıkarıp sokaklara çıkmasını yönetmen bir ailenin gözünden izleyiciye başarılı bir şekilde aktarıyor.

İman ve ailesi

Kutsal İncirin Tohumu", İran’da Devrim Mahkemesi'nde  soruşturma hakimi olarak göreve başlayan İman ve ailesinin etrafında şekilleniyor. İman, bu terfi ile birlikte ailesine karşı daha katı ve otoriter bir tutum sergilemeye başlar. Eşi Najmeh başlangıçta bu değişimi kabullenip evin düzenini korumaya çalışırken, kızları Rezvan ve Sana için durum çok farklıdır. Aile içinde ilk başta saklanan bu görev, sonrasında açıklanır ve kızların da buna göre davranmaları istenir. Ancak bu, onların İran’da giderek büyüyen toplumsal değişimi fark etmelerine engel olmaz. Olaylar, Rezvan’ın üniversite arkadaşı Sadaf üzerinden gelişir.

İran’da 2022 yılında yaşanan Jina Mahsa Amini olaylarının izlerini taşıyan film, gerçek görüntüleri ve sosyal medya paylaşımlarını doğrudan sahnelerine entegre ederek güçlü bir gerçeklik hissi yaratır. Genç kadınlar başörtülerini yakarak sokaklarda protesto gösterileri düzenlerken, devlet tabanlı televizyon kanalları olayları çarpıtarak aktarmaktadır. Bu süreçte Rezvan ve Sana, gerçeğin devlet kanallarında değil, halkın arasında ve sokaklarda olduğunu öğrenir. Sadaf, polis tarafından plastik mermilerle vurulan protestocu kadınlardan biridir. Gerçekte de Sadaf gibi çoğu genç kadın bu şekilde protestolarda kurşunlar yüzünden gözlerini kaybetmişlerdir. Yüzüne isabet eden saçmalarla ağır yaralanan genç kadın, Najmeh’in annelik içgüdüsüyle evlerine sığınırken ona yerdim eder. Her ne kadar Sadaf’ın varlığı İman için bir tehdit oluşturuyorsa da Najmeh, onun yaralarını elleriyle sararak kadın dayanışmasını güçlü bir şekilde ortaya koyar. Ancak kısa süre sonra Sadaf, devlet güçleri tarafından kaçırılır ve ortadan kaybolur. Onun gibi birçok genç kadın da bu dönemde kaybettirilir.

 

 

Paranoya ve çöküş

İman’ın görevi ve evine getirilen yeni düzen, ailenin iç dengesini de sarsar. Ona verilen güvenlik amaçlı silah bir gün ortadan kaybolur ve bu olay İman’ı paranoya içine sürükler. Sürekli izlendiğini düşünmeye başlayan adam, sadece meslek hayatında değil, ailesiyle olan ilişkilerinde de bir çöküş yaşar. Şu çarpıcı cümleyi sarf ettiğinde durumun ne kadar ileri gittiği anlaşılır: "Kendi evimde can güvenliğim yok." Bu korku ve güvensizlik onu, ailesini eski evlerine götürerek sorguya çekmeye iter. Silahı kimin aldığını öğrenmek için onları baskı altına alır ve içlerindeki yalancıyı bulmaya çalışır. Sonunda, silahı küçük kızı Sana’nın aldığı ortaya çıkar. Ancak Najmeh suçu üstlenerek kamera karşısına geçer ve silahı çaldığını itiraf etmeye hazırlanır. Bunun üzerine İman, Najmeh ve Rezvan’ı bodruma kilitleyerek silahı alıp kaçan Sana’nın ortaya çıkmasını bekler. Ancak Sana, ailesini kurtarmak için bambaşka bir yol izler. Küçük kız bulduğu tüm eski hoparlörleri ağaçlara bağlayıp geçmişteki mutlu zamanlardan kalan İman'ın şarkı söylediği sesini dinlettirir babasına. Bu esnada Najmeh ve Rezvan'ı bodrumdan kaçırmayı başarır. Harabelerde kovalamaca başlar ve İman ile Sana arasında oluşan hesaplaşma yüzünden Sana, babasını vurur. Bu sahne tüm film için, devlet baskısının aile içindeki yansımalarına ve bireysel özgürlük mücadelesine dair güçlü bir metafor haline gelir.

Her ne kadar film boyunca bazı sorular akılda kalsa da, yönetmenin doğup büyüdüğü ancak kaçmak zorunda kaldığı ülkesinin durumunu bu kadar cesur ve açık bir şekilde izleyiciye sunma gayreti başarıyla gözler önüne seriliyor. İran toplumunun ahlaki ikilemlerini ve içinde bulunduğu mevcut siyasi durumu güçlü bir sinematografik dille yansıtan film, yönetmenin önceki yapıtlarında olduğu gibi bireyin ve toplumun çelişkilerini sorgulamaya devam ediyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.