Dağların fısıltısı ve Dersim’in Rojhat Adır’ı
Forum Haberleri —
- Bu topraklarda, her çocuğun ruhunda eski trajedilerin yankısı var, her biri, acının ve umudun mirasını taşıyor. Rojhat gibi, bu sesi duyanlar da var, duymayanlar da... Ama Dersim’in çocukları bilirler ki, onlar için özgürlüğün bedeli çoktan ödenmiştir, acının fısıltılarıyla büyümüşlerdir ve bu yolda yürümek, onların alın yazısıdır.
ŞAHİN KUCİN
Dersim’in acıları dağlardan yüksek, nehirlerden derindir. Burda doğan çocuklar, 1938’in acı dolu yankılarıyla büyürler. Bu toprakların çocukları, sabah ormanın derinlerinden gelen fısıltılarla uyanır; dedelerinin ve ninelerinin gözlerinde saklanan anlatılmamış hikayelerle, dağların suskunluğu içinde geçmişin yankısını duyarlar. Onların suskun dudaklarından dökülmeyen sözler, dağların kayalıklarında yankılanır. Acının yoldaşlığı, buralarda erken yaşta öğrenilen dosttur.
Dersim’in çocukları için dağlar, yalnızca yükseltiler değildir; onlar için dağlar, bir sığınak, bir yoldaş, bir sırdaştır. Gözleri ufuklara dalar, orada kendilerini bekleyen kaderi sezerler. Daha çocukken duydukları özlem, içlerindeki ilk kıvılcımdır, dağların çağrısıdır. Dağların sessiz ama ağırbaşlı davetini bir kez hisseden, ömrü boyunca onunla yaşar.
Dersim’in çocukları yüreklerinde ateşle doğarlar; kimisi bu ateşi içinde büyütür, kimisi dağlara çıkar. Ama hepsi, bu toprakların sızısını, direncini, cesaretini yüreklerinde taşır.
Rojhat Adır da (Celal Oduncu) o cesur çocuklardan biriydi. Sosyal medyada, “Biz yaşamı uğrunda ölecek kadar çok seviyoruz” diye yazmıştı son kez. Bu sözler, yüreğinde taşıdığı sevdanın, halkına olan bağlılığının, özgürlüğe duyduğu hasretin en çarpıcı ifadesiydi. Onun için yaşamak, sadece nefes almak değil, uğrunda savaşılacak, bedel ödenecek, uğruna can verilecek kutsallıktı.
Bir yandan köylüsü olan efsanevi gerilla komutanı Şiyar’ın (Kazım Kulu) kahramanlığı, diğer yandan komşusu, çocukluk arkadaşı Welat’ın (Zülfikar Kulbag) ölümsüzlüğe uzanan cesur adımları... O’nun bu yola adım atmasındaki en büyük nedenlerdir. Onlar, çetin yolları adımlarken ardında bıraktıkları izlerle onur mirası bırakmışlardı. Rojhat da, dağların bu kadim çağrısına sırtını dönemezdi. Daha çocukken dağlara duyduğu özlem, kaderinin işareti gibiydi.
Rojhat’ın yardımseverliği dillere destandı, her gülümseyişinde umut çiçekleri açtırır, dağlarda esen rüzgâr gibi özgür ruhuyla, etrafına hayat verirdi. Rojhat 2013 yılında gerillaya adım attı. Onun gerilla saflarına katılması, soykırımdan geçirilmiş halkının yüreğine, geçmişine ve geleceğine karşı sorumluluğun omuzlanmasıydı.
Dersim’in dar patikalarına, Ali Boğazı’nın kayalıklarına hızlıca alıştı, doğanın zor koşullarına uyum sağladı. Fırtınada, soğukta, toprakla, rüzgarla arkadaş oldu. Güler yüzü ve bitmez tükenmez fedakarlığı, diğer gerillaların yüreğindeki dost, soğuk günlerde sıcak gülüş gibiydi. Bu toprakların kültürünü, dilini, tarihini alıp yürüdü; Dersim’in kokusunu, ruhunu her adımına kattı.
7 Kasım 2016’da Bali Deresi’nde Agit Amed (Umut Hocaoğlu) komutasında kış üslenmesi için toplanan gerillaların üzerine otuz binin üzerinde asker, kobra helikopterler ve savaş uçaklarıyla büyük bir operasyon başlatıldığında, Rojhat gözcü görevindeydi. Gökyüzünü uçaklar kapladığında, patlayan bombaların sesi vadinin dört bir yanında yankılanıyordu.
Agit Amed ağır yaralanmıştı. O an Rojhat’ın alandan çıkmak için fırsatı vardı, kendini güvene alabilecekken, geri dönüp Agit’in yanına koşmayı seçti. Yoldaşını yalnız bırakmadı, onun bedenini güvenli bir yere taşımak için kendini feda etti.
O’nun hikayesi, sıradan hayatın ötesine geçmek isteyen bir çocuğun hikayesidir. Halkına, dağlara, mavi göğe, toprak kokusuna sevdalı bir çocuktu o. Büyüdü, büyürken öğrendi, sadece doğduğu toprağın değil, ona anlatılan acının da evladı olduğunu fark etti. Ve belki de en derin dersiydi, acının ve umudun aynı bedende yoğrulabileceğini anlamak.
Bu topraklarda, her çocuğun ruhunda eski trajedilerin yankısı var, her biri, acının ve umudun mirasını taşıyor. Rojhat gibi, bu sesi duyanlar da var, duymayanlar da... Ama Dersim’in çocukları bilirler ki, onlar için özgürlüğün bedeli çoktan ödenmiştir, acının fısıltılarıyla büyümüşlerdir ve bu yolda yürümek, onların alın yazısıdır.