En güvenli yer örgütlü mücadele

Arzu DEMİR yazdı —

  • Kadına yönelik erkek şiddeti, bir cins kırımı düzeyinde. Bunun faili de örgütlü erkek egemenliğidir, bir sistemdir, devlettir. Bu suç düzeninin uygulayıcıları, tetikçileri, evimizdeki, işyerimizdeki, sokağımızdaki, yanımızdaki, yöremizdeki erkek cinsidir. Erkek egemenliği bir sistem ve bir devlet olarak bu kadar örgütlüyken, onun karşısında, birey olarak durursak, güçlü olamayız.

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın “İlk defa söylüyorum koruma kararı olmasına rağmen geçen sene 32 hanımefendi şuradaki ikazımıza uymadan, kapıya adam gelince açmış, içeride vurmuş onu" sözü, iktidarın katledilen, canı yanan, intihara sürüklenen her bir kadının faillerinden biri olduğu gerçeğini bir kez daha hatırlattı. Bu gerçeğin yanı sıra bu cümlenin kadınlara söylediği başka bir şey daha var. Daha doğru bir ifadeyle bir tehdit de içeriyordu ve iktidarın, kadınları eve hapsetme politikasını özetliyordu. Elbette sermaye sınıfının ihtiyaçlarına bağlı olarak kadınlar, çalışmak için evden çıkıyor. Çünkü kapitalist sistem, ucuza satın alabileceği nitelikli kadın emeğine ihtiyaç duyuyor. Ancak, toplumsal üretimin dışındaki tüm zamanı kadının “eş” ve “anne” olarak evinde geçirmesi de faşist şeflik rejiminin hedefi. 

Ali Yerlikaya’nın “kapısının açılmasını” istemediği o evlerin kadınlar için hiç de güvenli olmadığını, aksine bir suç mahali ve mezarlık olduğunu, 25 Kasım nedeniyle açıklanan erkek şiddeti rakamları bir kez daha gözler önüne serdi.

BM Kadın Birimi’nin hazırladığı son rapora göre, 2023 yılında erkekler, 85 bin kadın ve kız çocuğunu katletti. Dünya genelinde her gün en az 140 kadın ve kız çocuğu katledildi. Bu elbette, buz dağının görünen yüzü, bu rakamlar gerçeğin çok küçük bir kısmı. Cinayetlerin yüzde 60’ını, kadınların en yakınlarındaki erkekler işledi. Rapordaki dikkat çekici yorum şu: “Aile birinci fail ve ev kadınlar için en tehlikeli yer haline geldi.”

Jinnews’in 10 aylık şiddet çetelesine göre ise erkekler, Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da en az 316 kadını katletti. 170 kadının öldürülmesi de kayıtlara “şüpheli ölüm” olarak geçirildi. Bu cinayetlerde de fail, kadının en yakınındaki, yani evdeki erkek. Kadınların 98’ini evli olduğu, 28’ini boşandığı, 33’ünü boşanma aşamasında olduğu, 6’sını birlikte yaşadığı, 28’ini tanıdığı, 25’ini birlikte olduğu, 10’unu ayrıldığı erkek katletti. 11’ini babası, 18’ini oğlu öldürdü. Bu verilere göre, 2 kadını tanımadığı erkekler katletti.

İHD Diyarbakır Şubesi’nin 25 Kasım’da açıkladığı bir başka raporda da Kürt kentlerinde son 1 yılda en az 114 kadının katledildiği ve bunlardan 57’sinin evlerinde öldürüldüğü verisi yer aldı.

İstanbul’da İkbal ve Ayşenur’un sokakta vahşice katledilmesi -burada fail elbette en yakındaki erkeklerden biriydi- sokakların da kadınlar için güvenli olmadığını hatırlattı. Sokaklarda sıkça yaşanan erkek şiddeti vakaları, bu güvensiz ve tehlikeli durumun elbette altını çiziyor. İki genç kadının ölümünün ardından, ailelerin kız çocuklarını, sokaktan daha fazla uzak tutmaya çalışmasında elbette anlaşılır bir yan var. Bu bir can güvenliği arayışı. Sokaklar da kadınlar için güvenli değil. Erkek cinsinin sırtını her fırsatta sıvazlayan, kadınlara, çocuklara ve LGBTİ+’lara karşı nefreti her fırsatta körükleyen bu faşist iktidar varken, aslında hiçbir yer kadınlar için güvenli olmayacaktır. Kadınlara güven olarak sunulan evler, şef tipi aile, evlilik kurumu de birer şiddet yuvası. Üstelik daha da tehlikeli, çünkü o kapanan kapılar, örtülen perdeler, şiddetin gizlenmesini, “yen içinde kalmasını” da sağlıyor.

O zaman ne yapacağız?

Bu sorunun yanıtını kadınlar 25 Kasım alanlarından çok güzel verdi.

Örneğin, İzmir Kadın Platformu’nun 25 Kasım şiarı; “25 Kasım’a gel, mücadele en güvenli yer”di.

Hayatı, kadınlar için en güvenli yer haline getirecek olan tek şey örgütlü mücadele. Çünkü örgütlü mücadelede, kadınların en fazla ihtiyaç duyduğu iki şey var: kadın yoldaşlığı ve özsavunma.

Kadına yönelik erkek şiddeti, bir cins kırımı düzeyinde. Bunun faili de örgütlü erkek egemenliğidir, bir sistemdir, devlettir. Bu suç düzeninin uygulayıcıları, tetikçileri, evimizdeki, işyerimizdeki, sokağımızdaki, yanımızdaki, yöremizdeki erkek cinsidir. Erkek egemenliği bir sistem ve bir devlet olarak bu kadar örgütlüyken, onun karşısında, birey olarak durursak, güçlü olamayız.

25 Kasım alanlarının sloganlarından biri de “Umutsuzluğa kapılırsan bu kalabalığı hatırla”ydı. Zalimler çağında umut etmek de ilacımız; dayanma, teslim olmama, eve çekilmeme gücümüzü artırır. Bu umudu, bir eylem parolasına dönüştürecek olan ise kadın yoldaşlığı ve örgütlü mücadeledir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.