Çöktürme planı çökerken uzanan “Devlet” eli
Arzu DEMİR yazdı —
- Kürt halkının, PKK’nin, devrimcilerin iradesini teslim almak için çıktıkları yolun kirişleri kırıldı, kolonlar da çökmesin diye faşist Bahçeli devreye sokuldu. Bu, 2014 yılının Ekim ayındaki MGK’da kararını alıp, 20 Temmuz Suruç Katliamı ile resmen ve fiilen ilan ettikleri çöktürme planının çöküşüdür.
Faşist parti MHP’nin lideri Devlet Bahçeli’nin 1 Ekim’de Meclis açılışında DEM Parti Eşbaşkanı Tuncer Bakırhan’a, önceden planlanmış ve hesap edilmiş bir şekilde elini uzattıran şey, 2014 yılının Ekim ayındaki MGK’da kararını alıp, 20 Temmuz Suruç Katliamı ile resmen ve fiilen ilan ettikleri çöktürme planının çöküşüdür.
2015 yılından bu yana devreye koydukları kitle katliamları, siyasi kırım operasyonları, kapatma/kumpas davaları, gerillaya karşı kimyasal silah kullanımı, işgal saldırıları, manipülasyon, kayyum darbeleri, yalan dolan, rüşvet işe yaramadı.
Faşist şef Erdoğan, 2015 Ekim’inde ağzı kulaklarında “Kobanî düştü, düşecek” demişti. Ancak Kobanî düşmemiş, O’nun karanlık hayalleri suya düşmüştü. Kobanî zaferi ile DAİŞ çeteleri için de yolun sonu görünmüştü.
Süleyman Soylu’su, Efkan Ala’sı, Selami Altınok’u her bahar, “Bitti, bitiyor” diye müjde verdi. Kimyasal silah kullandılar, savaş suçu işlediler, hiçbir uluslararası kuralı tanımadılar. Ancak gerillanın iradesini teslim alamadılar, çöktürme planı sonuç vermedi.
Her türlü hileye, dolana, baskıya rağmen, tabanlarında başlayan erimenin sandığa yansımasına engel olamadılar.
Kürt halkının, PKK’nin, devrimcilerin iradesini teslim almak için çıktıkları yolun kirişleri kırıldı, kolonlar da çökmesin diye faşist Bahçeli devreye sokuldu. Salı günkü grup toplantısında Bahçeli, bir kez daha Türk burjuva devletinin kurucu kodlarını hatırlattı, “Aman ha, uzattığım el yanlış anlaşılmasın, bu el Türk milliyetinde buluşma elidir”, “Devlet pazarlık yapmaz” dedi. Kürt halk önderi Abdullah Öcalan’a çağrı yaptı, DEM Parti’yi suçladı. Bilindik argümanlarını sıraladı. Devlet, bildiğiniz devletti özcesi.
Amberin Zaman’ın gündeme getirdiği iddialar, Cengiz Çandar’ın Gazete Duvar’a yaptığı “Çözüm süreci demek için erken ama bir şeyler pişiyor” açıklamaları, “çözüm süreci”ne dair bir hava oluşturuyor. Ancak şu anda, iddia edildiği gibi, herhangi bir temasın ya da görüşmenin olduğuna dair herhangi somut bir bilgi, veri yok. Aksine, iktidarın, artan saldırıları var; Amed mitingi karşısındaki tutum, Silopi’de Barış Anneleri’ne yönelik gerçekleşen çok sert asker saldırısı. O nedenle ne söylense şu anki haliyle spekülasyon olur. Çözüm süreci başlıyor olsun ya da iktidar “başlıyormuş” yanılsaması yaratmış olsun, altı çizilmesi gereken nokta şu; söyleyene değil, söyletene bakın. İktidarın çöktürmek istediği Kürdistan gerillası çökmemiştir ve bu nedenle de iktidar başka bir yol arayışına girmiştir.
Bu çözüm tartışmalarıyla birlikte iktidarın kullandığı bir başka argüman ise; “İsrail Türkiye’ye saldıracak”. Faşist şef, son grup toplantısında yine uzun uzun anlattı, “İsrail tehlikesi ülkemize yaklaşıyor” dedi. Geçtiğimiz hafta Meclis’te “İsrail tehdidi” üzerinden gizli oturum bile yaptılar. Bu iddialarının hiçbir politik, nesnel temeli olmamasına rağmen, yeni ve kullanışlı bir düşman imal etmek istediler.
İşgal devleti İsrail’in Gazze’nin ardından işgali Lübnan’a, ardından Suriye’ye yayma ve İran’ı da savaşa çekme planı, Ortadoğu’da zaten pamuk ipliğine bağlı dengeleri elbette değiştirecektir.
İsrail saldırıları karşısındaki tutumu, bölgedeki etkisini azaltan bir faktör olmasına rağmen, İran hala savaşa girme yanlısı değil. İsrail’in hedefleri bakımından Lübnan’ın ardından sıranın geleceği ülke Suriye, ki İsrail, Suriye’yi, özellikle başkent Şam’ı zaman zaman hedef alıyor.
Bu toz duman içinde Ankara da Şam’a “dostluk elini” uzatıyor. Ne de olsa, “düşman” ortak. Ankara’nın İsrail’e karşı Ankara-Şam ittifakını da düşünmesi muhtemel. Eğer böyle bir şey mümkün olursa, ilk faturanın Rojava’ya yeni bir işgal saldırısı olarak kesileceği kesin. Rojava’daki Kürt halkının statüsünün ortadan kaldırılması zaten Türk burjuva devleti için stratejik hedef. Çünkü, Kürt halkını her yerde statüsüz bırakmak, Türk devletinin varoluş amacı. Rojava’ya yönelik işgal saldırısı planlanırken, Kuzey Kürdistan’da çözüm süreci mümkün olur mu? Çöken çöktürme politikasını bu kez başka bir “dil”le sürdürmek gibi bir algı operasyonu olarak belki.
Hem Kürt halkına ‘uzatılan’ “Devlet eli” hem de “İsrail en büyük düşmanımız” propagandası, iktidarın, çıkış için yeni “milli birlik ve beraberlik cephesi” arayışı olarak görünüyor. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından “Yenikapı ruhu” diyerek, darbe girişimini fırsata çevirmişlerdi. CHP de o günkü Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile Yenikapı milli cephesinde yerini almıştı. Geçtiğimiz günlerde, faşist şef, Bahçeli, savunma bakanı, kuvvet komutanları, Hüdapar, BBP ile birlikte Ahlat hatırası pozunun verildiğini de unutmayalım.
Elbette başkaca faktörler de var, ancak en genel haliyle iktidarın çöküşten çıkış planı böyle.
Kürt halkı ve önderliği ise, 46 aydır tek bir haberin alınamadığı Sayın Abdullah Öcalan’la görüşmek için tüm yolları deniyor; çözüm süreci tartışmalarının ortasında da haklı olarak iktidarı, İmralı’nın kapısını açmaya zorluyor.
O kapı açılacak mı? Bu soruya spekülasyondan uzak bir yanıt verebilmek için önümüzdeki günlerde gelişmelerin nasıl seyredeceğini görmemiz gerekiyor. Fakat net olan şu ki; saray rejimi çöktürme planıyla gelip bir sınıra dayanmıştır. Sürecin nasıl gelişeceğini belirleyecek olan da mücadeleci kuvvetlerin pratiği olacaktır.