İki faşizm “tek kutsal aile”
Arzu DEMİR yazdı —
- 9. Yargı Paketi’nde yapılan bu düzenlemelerin de hedefi kadınları güçsüzleştirmek. Kadınlar o kadar güçsüz ve zayıf olsunlar ki, çaresizlik içinde o şef tipi ailenin içinde kendi varlıklarını unutup, sadece “eş” ve “anne” olsunlar. Nazi faşizminden Erdoğan faşizmine amaç aynı; kutsal aile. İki faşizm, tek kutsal aile!
Faşist şef Erdoğan çok kararlı, herkesi baş göz edecek, evlenmemiş, yuva kurmamış kimse kalmayacak! Salı günkü faşist kabine toplantısının ardından yine ailenin kutsallığını anlatıp durdu. Doğum oranları düşüyormuş, “LGBT dayatması faşizmi aratır” hale gelmişmiş, Türk ailesi büyük bir tehdit altındaymış.
Erdoğan rejimi, faşizmin gereğine uygun bir aile politikası uyguluyor. Her faşist kendi çağının özgünlükleri ile değerlendirilmeli ancak faşist şeflik rejimi ile Hitler faşizmi arasında, kadın düşmanlığındaki ortaklık çok fazla.
5 Mart 1933 tarihinde “seçimle” iktidara gelen Hitler, daha iktidarının üçüncü ayında Mayıs 1933’de, kürtaj hakkını gasp etmek için harekete geçti. Hem kürtaj olmak hem kürtaj yapmak, malzemesini satmak, kürtaj yöntemleri hakkında bilgi vermek yasaklandı. Tüm bunlara ağır cezalar getirildi. Öyle ki, İkinci Dünya Savaşı’nın ortasında kan gövdeyi götürürken de Hitler iktidarının “dertlerinden biri” de kürtaj yapan kadınları cezalandırmaktı.
Hitler kadar çabuk olmasa da Erdoğan da kürtaj hakkını ortadan kaldırma noktasındaki niyetini 2012 yılında gözler önüne sermişti. Onu daha temkinli davranmaya iten, kadın özgürlük mücadelesinin gücüydü. Roboskî katliamının faillerinden olan Erdoğan, "Her kürtaj bir Uludere'dir" gibi akıllara ziyan bir açıklama ile kadınların kürtaj hakkına savaş açtı.
Hitler Almanyası’nda 1934’te gizli polis teşkilatı Gestapo’da eşcinselliğe ve kürtaja karşı mücadele veren bir birim oluşturuldu. İki yıl sonra eşcinsellik ve kürtaj aynı derecede tehlikeli görülerek “Eşcinsellikle ve Kürtajla Mücadele İçin İmparatorluk Merkezi” kuruldu. Sağlık merkezlerine, kürtajı önlemek için Gestapo ile iş birliği yapma zorunluluğu getirildi.
Bugün MİT içinde, Hitler’inki gibi bir birim kuruldu mu, bilinmez ama, LGBTİ+’lar, onların dernekleri de sürekli Erdoğan’ın hedefinde. İktidar bu konuda toplumda sürekli bir nefret söylemini körüklüyor.
Almanya’da 15 Eylül 1935 tarihinde çıkarılan Nürnberg Yasaları, “Safkan Almanların” evlilikleri ve çocuklarının doğumu ve bakımına dair düzenlemeler içeriyordu. Orada da “özel hayat” diye bir şey yoktu. O hayatın her anı, Nazi iktidarının yönetimi, denetimi altındaydı. Alman kadınların, “ari Alman ulusu” için büyük bir tehdit olarak addedilen Yahudiler ile evlenmesi yasaklanmıştı. Yasalara uymayan kadınlar ağır şekilde cezalandırılmaktaydı. Doğum kontrolü engellenirken, çocuk doğurmanın özendirilmesi, parayla teşvik edilmesi, resmi devlet politikasıydı.
Hatırlayacaksınız, biz de faşist şef Erdoğan, istediği 3 çocuk sayısını 5’e yükseltmişti.
Nazizm ideolojisi, Alman kadınların “ari ulusun” devamını sağlayacak olan anneler olarak yetiştirilmesi gerektiğini savunmaktaydı. Bu nedenle annelik, Alman kadınları için kutsallaştırılmıştı.
Erdoğan rejimi de kadınları, “evinin kadını, kocanın karısı, çocuğun annesi” olarak, özetle “anne” olarak görüyor. Çünkü, bu anneler, o şef tipi ailelerin içinde dindar ve kindar nesli yetiştirecek.
9. Yargı Paketi’nin içinde kadın düşmanı düzenlemeler de iktidarın bu stratejik planıyla bağlantılı. Soyadı ile ilgili bölüme daha önceki yazıda değinmiştim, onu geçiyorum. Pakette yer alan “tedbir kararlarına itiraz yolunun açılması” kadınlar bakımından çok tehlikeli sonuçlar doğuracak.
Biliyorsunuz, iktidar, İstanbul Sözleşmesi’ni gasp ettikten sonra gözünü nafaka hakkına ve 6284 Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Yasası’na dikti. Bu yasada, kadınların mücadelesi sonucunda, erkek şiddetine karşı kimi koruma hükümleri yer alıyor. Yasayı toptan kaldırmaya cesaret edemeyen iktidar, torba kanunlarla onun içini boşaltıyor. 9. Yargı Paketi’ndeki bu düzenleme de 6284 sayılı yasayı işlevsiz hale getiriyor. 6284 sayılı yasa, kadını erkek şiddetinden korumak için, fail erkeğe, ortak konutun kadına tahsis edilmesi, kişiyle iletişim kurup rahatsız etmeme; ev, iş ve okuluna yaklaşmama; silahı varsa kolluğa teslim etme gibi önleyici tedbirlerin hâkim kararıyla verilmesine ilişkin düzenlemeler içeriyor. Bu önleyici tedbirlerden biri de “zorlama hapsi.” Fail erkek, tedbir kararına uymuyorsa, “zorlama hapis” devreye giriyor. Erkek yargının, nadir uyguladığı bir madde ancak kadınlar için bir güvence. İşte 9. Yargı Paketi’ndeki düzenleme ile, “zorlama hapsi”ne itiraz yolu açılarak, kadınlar, koruyucu bir hükümden daha mahrum bırakılıyor. Avukat Yelda Koçak, tasarının yasalaşması durumunda olacakları, bir röportajda şöyle özetlemiş: “Kadın koruma kararı alacak, koruma kararına erkek uymayacak. Gelecek eve, kadını dövecek, kadın gidip diyecek ki bu adam koruma kararına uymuyor, hapse atın, durdurun. Başvuru yapacak, bu başvuru için itiraz edilecek, dosya açılacak, belki görüşme günü de gelecek. Deliller toplanmaya çalışacak, yani süreç uzayacak. Yani kadına koruma kararına rağmen yaklaşan adam yaklaşmaya devam edecek. Bu ne demek oluyor? Bu bugüne kadar gördüğümüz sayısız kadın cinayeti davasında olanların olmaya kat be kat devam etmesine sebep olacaktır.”
9. Yargı Paketi’nde yapılan bu düzenlemelerin de hedefi kadınları güçsüzleştirmek. Kadınlar o kadar güçsüz ve zayıf olsunlar ki, çaresizlik içinde o şef tipi ailenin içinde kendi varlıklarını unutup, sadece “eş” ve “anne” olsunlar.
Nazi faşizminden Erdoğan faşizmine amaç aynı; kutsal aile. İki faşizm, tek kutsal aile!