Şef tipi aile vizyonu: Kadın köleliği

Arzu DEMİR yazdı —

  • Neden şef tipi? Bir işçinin, emekçinin, bu kapitalist devlet karşısında hiçbir kıymet-i harbiyesi yok. Şef tipi aile içinde de, “evdeki devlet” olan koca karşısında karısının hiçbir kıymeti yok. Vatandaş, tüm iktidarın ve gücün merkezileştiği faşist şeflik rejiminin kölesi olsun deniyor.

Faşist şeflik rejimi, kadınlara karşı yürüttüğü savaşta, yeni bir hamle yaptı. “Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Vizyon Belgesi ve Eylem Planı” hazırladı. 4 yıllık bu planın kapsamında, Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Kurulu oluşturuldu. Faşist şefin 14 Mayıs’ta yayınladığı genelgeye göre kurulda, İçişleri Bakanlığı’ndan Diyanet İşleri Başkanlığı’na neredeyse tüm bakanlıklar ile RTÜK ve Türkiye Belediyeler Birliği gibi kurumlar yer alıyor. Kurulun görevi özetle, ailelerin sorunlarını tespit etmek ve çözüm bulmak olarak tanımlanıyor.

Bu kurul ile eş zamanlı bir biçimde kadınlara karşı yürütülen bu savaşın bir parçası olarak 9. Yargı Paketi’nde de kadın haklarını tırpanlayan düzenlemeye yer verildi. Kadınların evlendikten sonra kendi soyadını tek başına kullanma hakkı gasp ediliyor. Bunun gerekçesi özetle şöyle: Anne ve baba ayrı soyadı kullanırsa, ailenin önemi azalır, çocuk bundan olumsuz etkilenir, “Türk toplumunun temeli olan” aile bütünlüğü zarar görür.

Kadının kendi soyadını kullanması konusu hayli önemli. Bazen, “Günde 8 kadın ölürken, soyadı tartışmasının ne önemi var” gibi düşünülebiliyor. Ama öyle değil mesele. Kadını kimliksizleştirme, onu evlendiği erkekle tanımlamanın ilanı bu. Kadın, evlenerek aile kurmaya başladıktan sonra, bir birey olarak varlığı ortadan kalkıyor, erkeğin ihtiyaç, beklenti, gelecek planına -aklınıza gelecek her şey- göre konumlanıyor.

Yeniden aile meselesine dönersek… Aile hem en küçük devlettir hem de devletin kurucusudur ve bu aile kadın bedeni, emeği üzerinden inşa edilir. Kadınların boşanmak için ölümü göze aldıkları düşünüldüğünde, aile, kadınların mutsuzluğu üzerine kurulur. Kadının mutlu olduğu aileler yok mudur? Vardır elbette! Ama deryada damladır ancak!

Faşist şeflik rejiminin, güçlü aile takıntısının -aynı zamanda Türk ve Sünni Müslüman olacak- iki temel nedeni var.

Birincisi, bu iktidar, yeni bir toplum inşa ediyor, yeni bir toplumsal hafıza oluşturuyor, yeni bir “kimlik” yaratıyor. Faşist şef bunu gayet net ifade etmişti: dindar ve kindar bir toplum. 

İkinci amaç; Erdoğan iktidarının koruculuğunu yaptığı kapitalist sisteminin, karakteri ile ilgili.

Kadının toplumsal üretime katılması, evdeki işleri yapmakla hala sorumlu ve görevli sayılsa bile, ailenin zeminini nesnel olarak zayıflatıyor. Kadın, her gün kocası olan işçiyi, çalışmak üzere hazırlarken, Marksist literatürle söylersek, işgücünü yeniden üretirken, diğer yandan çocuk doğurup bakarak yeni işgücünü yaratıyor, ev dışında da toplumsal üretime katılıyor. Evdeki “karılık” ve “analık” görevlerinin aksamaması için, ev eksenli ya da esnek çalışma gibi biçimlerle eve kapatılmak isteniyor. Ancak dünyanın içinde bulunduğu emperyalist küreselleşme aşamasında “kadını eve kapatmanın” da sınırı var. Elbette, bu sistem, cinsiyetçi iş bölümü ile kadını, evden yapabileceği işlere yönlendiriyor ya da üretimi mümkün olduğu kadar çok parçalara, evlere doğru dağıtıyor. Ancak en nihayetinde fabrikayı eve kuramıyor. Ayrıca burjuvazinin, erkek işgücü karşısında daha ucuz kadın emeğine ihtiyacı devam ediyor. Ki bu emek, birçok sektörde erkek işçiye nazaran daha kalifiye. Dolayısıyla bu durum, ailenin nesnel zeminini dağıtıyor ve burjuva faşist Türk devleti de bu gerçeği görerek, aileyi “şef tipi” bir aileye dönüştürerek güçlendiriyor.

Neden şef tipi? Bir işçinin, emekçinin, bu kapitalist devlet karşısında hiçbir kıymet-i harbiyesi yok. Şef tipi aile içinde de, “evdeki devlet” olan koca karşısında “karısının” hiçbir kıymeti yok. Vatandaş, tüm iktidarın ve gücün merkezileştiği faşist şeflik rejiminin kölesi olsun deniyor. Üstelik bu köle, kaya gibi mermer olacak; Türk ve Müslüman. Şeflik rejiminin minyatürü de şef tipi aile. Her bir koca, bu ailede, şeftir, Erdoğan’ın minyatürüdür. Her bir kadın da bu şef karşısında temel insan haklarından bile mahrum bırakılmış bir “şey”dir. 

Elbette, aile kurumu, karakteri gereği gericidir. Engels’in deyimiyle, “ilk sınıf savaşı” da aile içinde kadın ile erkek arasında yaşanmıştı. Bu aile, tarihsel bir olgu olarak bugüne kadar değişip dönüşerek gelmiştir. Bugün bizim coğrafyamızda ulaştığı düzey şef tipi aile olmuştur.

Kadının hapishanesi olan bu aile düzenine karşı mücadele kadın özgürlük mücadelesinin gündeminde duruyor. Ancak bu mücadele, hangi politik söz ve eylem ile aile hapishanesindeki kadınlara ulaşacak? Tarihin bu anında, şef tipi aileye karşı “Batsın, batsın aileniz batsın” sloganı, dönemin ihtiyacını karşılıyor mu? İktidarın yaratmak istediği “makbul kadın” ve “makbul olmayan kadın” gerici saflaşmasına düşmeden nasıl yol alınacak? Bu soruna hızlıca ve ortak cevapların bulunması aciliyet kazanmış durumda.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.