Erkeklikle toplumsal yüzleşme ve insanlaşma

Arzu DEMİR yazdı —

  • Erkek cinsi, her daim kendini özne olarak görüyor, politikada da bu böyle. Toplumsal erkeklikle mücadele etmek, kadınlar adına, kadınlara konuşmak değil. Rol çalmak değil. Kurtarıcı olmak değil. Günah çıkartmak değil. Kendini, erkek egemenliğinden azade görmek değil. “Fiziksel şiddet uygulamıyor” diye kendini “kadınların can dostu” sanmak değil.

Erkek cinsi, toplumsal erkekliği ile hemen şimdi yüzleşmek zorunda. Bu yüzleşmenin önderliğini de komünist, sosyalist, yurtsever, devrimci erkekler yapma göreviyle karşı karşıya.

Bu zorunluluğun çok temel iki nedeni var.

Birincisi, insanlaşmak için.

İkincisi, faşist rejimi yıkma mücadelesini güçlendirmek için.

İlk nedene takıldığınızın farkındayım. “Ne yani biz insan değil miyiz?” sorularını duyuyorum. İnsanlaşma çağrısına gelen ilk tepki bu oluyor.

Değilsiniz! Ama bu “hayvansınız” demek anlamına da gelmiyor.

Nasıl ki erkek cinsine “Erkekliğinizle yüzleşin, erkekliğinizden kurtulmak için çaba sarf edin” derken, biyolojik bir tanımdan bahsetmiyorsak, “Erkek egemenliğinin, erkek şiddetinin öznesi olmak insanlığınızı yarım bırakıyor. Sizi de köleleştiriyor” derken de biyolojinin kurallarıyla konuşmuyoruz.

Şöyle anlatayım.

Kadına yönelik cinsel şiddetin, kaynağı erkek egemenliği elbette. Devleti, ordusu, mahkemesi, ailesi, okulu, sendikası, partisi vs. ile bir sistemden bahsediyoruz. Bu sistemli şiddetin failleri ise erkekler. Ağırlıklı olarak da kadınların en yakınlarındaki erkekler.

Kadın ile erkek arasındaki ilişki, insani bir ilişki olmaktan çıkmıştır. Erkek egemenliği, kadını, erkek cinsi için bir kullanım nesnesi haline getirdi. Politik islamcı faşist rejimin, “şef tipi aile” politikası, kadının her türlü sömürüsünü daha da artırırken, sınırsız avantaj ve konformizm sağladığı erkek cinsini, insanlıktan daha da uzaklaştırıyor. Kadın ile erkek arasındaki ilişki bir tahakküm ilişkisidir. Faşist şef Erdoğan’ın “Kadın-erkek eşit değildir, fıtratta yoktur” sözü de bu tahakküm-biat ilişkisini tanımlıyor zaten.

Bu ilişkiyi sürdürdüğü müddetçe erkek cinsi, eksik kalacaktır. Elbette, “erkek olmanın” getirdiği kolaylıklar, avantajlar, erkeklik konformizmi hayatını kolaylaştıracaktır. Ancak tüm bunlar insanlığından alıp götürüyor.

İkincisine gelirsek… Özellikle İstanbul Sözleşmesi’nin gasp edilmesi sürecinde gördük ki; faşist şeflik rejimi, erkek cinsini gayet iyi bir biçimde kendine yedekledi. Toplumu gerici bir temelde saflaştırdı, böylece, kendi içinden tepkilerle bile baş etmeyi başardı. Hatırlayacaksınız, Erdoğan’ın kızı Sümeyye Erdoğan’ın başındaki KADEM, İstanbul Sözleşmesi’nin uygulamadan kaldırılması kararına karşı çıkmıştı. Ancak susturmayı başardılar. Nafaka hakkının gasp edilmesine giden sürecin taşı, harcı olarak da evdeki, sokaktaki, işteki erkek cinsi ileri sürülüyor. Hatta bir araya gelip “nafaka mağduru erkekler” diye örgütleniyorlar, boyunlarını büküp kameralara poz veriyorlar.

Bu gerici saflaşmanın bölünmesi, denklemin kadın özgürlük mücadelesi lehine dönüştürülmesi, sadece kadın özgürlük mücadelesinin öznesi olan kadınların sorunu olamaz. Bu sorun emekçi sol hareketin, politik mücadele konusu olmalıdır. Bu mücadelenin özneleri de erkek cinsidir.

Sosyalist kadınlar ve yurtsever Kürt kadınları, “erkeği dönüştürmek” için erkeklik atölyeleri yaptı, kahvehanelerde erkeklere hitap etti, erkek egemenliği ile mücadele etti. Bu konuda önemli bir deneyim birikti. Bunlar çok kıymetli. Bu “dönüştürme” sorgulamaları daha çok ideoloji zemininde kaldı. Şimdi ise daha fazlasına ihtiyaç olan bir noktadayız. Çünkü erkek egemenliği, kadınlara, LGBTİ+’lara ve de çocuklara karşı savaş açmış durumda. Kendilerine “devrimcilik, komünistlik, sosyalistlik, yurtseverlik” gibi ideolojik ve politik misyon biçen erkeklerin de, bu savaşta, ezilen kimliklerden yana saflaşması gerekiyor.

Ancak…

Burada çok temel bir ilkenin altını kalınca çizeceğim. Çünkü, erkek cinsi, her daim kendini özne olarak görüyor, politikada da bu böyle. Bunun nesnel zemini de var elbette.

O nedenle, toplumsal erkeklikle mücadele etmek, kadınlar adına, kadınlara konuşmak değil.

Rol çalmak değil.

Kurtarıcı olmak değil.

Günah çıkartmak değil.

Kendini, erkek egemenliğinden azade görmek değil.

“Fiziksel şiddet uygulamıyor” diye kendini “kadınların can dostu” sanmak değil.

Buyurun, size yeni bir sınav; toplumsal erkeklikle yüzleşirken, tüm bunları yapmamak da erkek egemenliğinizle mücadele yöntemlerinden biri olacak.

“Bize hem erkekliğinizle yüzleşin diyorsunuz hem de sınırlar çizip duruyorsunuz, bize güvenmiyorsunuz” sözlerini duyuyorum.

Evet, güvenmiyoruz.

Kapitalist patron karşısında birlikte sömürülürken aynı sınıfın bireyleri olarak dostken, erkek egemenliği tarafından ezilirken, farklı cinsiyetlerin bireyleri olarak dost değiliz.

Emekçi sol hareketin, devrimci parti ve örgütlerin erkekleri, kendi kişisel erkeklikleri ile mücadele ederken, aynı zamanda mahallede, kahvehanede, evde, işte, sokakta, dernekte vs. erkek hemcinslerini de yüzleşmeye davet etmeliler.

HDP’nin eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’tan geçtiğimiz salı günü gelen, toplumsal yüzleşme çağrısı bu anlamda çok önemliydi.

ESP’li erkekler, bir süredir özellikle kahvehanelerde, erkek cinsini, erkeklikleri ile toplumsal yüzleşmeye çağıran bir çalışma yürütüyor. Önemli bir adım bu, ancak güçlendirilmesi, yaygınlaştırılması, derinleştirilmesi gerekiyor.

Çok açık ki, bu tip çalışmalar, faşist şeflik rejiminin gerici, kadın düşmanı politika ve uygulamalarının toplumsal dayanaklarını da zayıflatacak. Kadınların hayatta kalma mücadelesi ile birlikte, işçi ve emekçiler üzerindeki erkek egemenliğinin zayıflatılması antifaşist mücadelenin gelişimine de hizmet edecektir.

“Nasıl ki Türk şovenizmi sadece Kürt halkının mücadelesinin gelişiminin değil, aynı zamanda işçi sınıfı mücadelesinin de temel engellerinden biriyse ve geriletilemediği her durumda siyasi gericilik ve ideolojik çürüme yaratıyorsa, erkek egemenliğinin geriletilememesi de toplumsal mücadelenin geneli bakımından benzer sorunlar yaratıyor. Ortalama bir demokrat tutum göstermeyen ezilen erkek cinsinin toplumsal mücadelenin genelinde de ilerici bir rol oynaması beklenemez. Bugün ezilen erkeğin faşizme karşı mücadelede en güncel görevlerinden biri, hemcinslerinin insanlık dışı tutumlarını görmezden gelmeyi, “normalleştirmeyi” bir yana bırakarak, karşı mücadele saflarını güçlendirmesidir.”*

*Erkek Egemen Toplumsal Çürümeye Karşı Erkeklikle Toplumsal Yüzleşme, Sultan Ulusoy, Marksist Teori Dergisi, Sayı 61, Temmuz-Ağustos 2024

https://www.marksistteori5.org/140-marksist-teori/sayi-61-temmuz-agustos-2024/1169-erkek-egemen-toplumsal-cueruemeye-kars-erkeklikle-toplumsal-yuezlesme.html

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.