Fiziksel evrimimiz kültürel değişime yetişemiyor
Doğan Barış ABBASOĞLU Haberleri —
- İnsanlar, ilk ortaya çıktıklarından bu yana fiziksel olarak büyük bir değişim geçirdi. Modern yaşam tarzının ortaya çıkışından bu yana yaşadığımız kültürel ve çevresel değişimlerin fiziksel evrimimizle ne kadar paralel olduğu tartışma konusu.
Bilimsel araştırmalar, özellikle modern toplumlarda yaşanan mental sorunların temel nedeninin hızlı teknolojik gelişme ve modernizasyon olduğunu ortaya koyuyor. Bu noktada en büyük soru şu: modern yaşam tarzının insanlara sunduğu seçenekler, güvenlik ve diğer imkanlara rağmen neden fiziksel olarak değişen yaşam tarzına neden uyum sağlayamıyoruz?
Evrimsel olarak uyumsuzluk, bir fiziksel ya da psikolojik bir adaptasyonun çevre ile uyumsuz olması durumunda ortaya çıkar. Gece sineklerinden örnek vermek gerekirse, daha önce ay ışığının rehberliğinde hareket eden bu canlılar günümüzde yapay ışık kaynaklarının bulunduğu bölgede yollarını bulamıyor.
Aynı şey insanlar için de geçerli. Örneğin evrimsel olarak tatlı yiyeceklere yüksek kalori ve enerji kaynağı olması nedeniyle biyolojik olarak eğilimliyiz. Ancak atalarımız Dünya üzerinde yürürken doğada az bulunan bu tür gıdalar sağlık için bir tehdit oluşturmuyordu. Modern dünyada ise yüksek şeker içeren ürünlerin sanayi üretimi sahip olduğumuz şekerli gıda eğilimiyle uyumsuz. Bunun bir sonucu olarak diş çürükleri, obezite ve diyabet gibi hastalıklar oldukça yaygın hale gelmiş durumda.
Sosyal olarak da insanlar yakınlarıyla 50-150 nüfuslu kabileler ve köy toplumları içinde yaşamak için evrimleşmişlerdir. Aidiyet hissimiz bu büyüklükteki topluluklara adaptasyon gösterir. Günümüzde milyonlarca insanla bir arada yaşayan insanların yalnız olduklarını hissetmeleri, sağlıklı sosyal ilişkiler kuramamalarının da temel nedeni budur.
Yüksek nüfus merkezlerinde yaşam insanları kötü etkiliyor
Sosyal hayvanlar üzerinde yapılan deneyler bu konuda bize bir fikir veriyor. Bir anda çok yüksek yoğunluklu nüfusun içine sokulan hayvanların fiziksel sağlığında ciddi sorunlar ortaya çıkıyor. Bilim insanları bu deneylerde bağışıklık sisteminin düştüğünü ve doğurganlığın azaldığını tespit etti.
Şehirlerde yaşayan insanlarda da benzeri sonuçlar görülüyor. Şehir yaşamında bireyler çok daha yüksek stres altında yaşamlarını sürdürüyor ve daha az çocuk sahibi oluyor.
Modern toplumlardaki sosyal eşitsizlik de insanların yüzbinlerce yıl içinde yaşadığı avcı-toplayıcı ortamdan farklıdır. İnsanlar sosyal statüyü önemseyecek şekilde evrimleşmiştir, bu da insanları topluluğu oluşturan diğer bireylerle arasındaki statü farklarını gidermeye motive eder. Ancak sosyal eşitsizlik çok üst düzeyde olduğunda bu bireylerin mental sağlıklarını son derece olumsuz bir şekilde etkiler. İnsanların amaçsızlaşmasına, çabanın önemsizleşmesine neden olur.
Ne kadar değiştik?
Peki türümüzün çıkışından bugüne kadar ne kadar değiştik? Evrim bizi ne noktaya getirdi?
İnsanlar genel olarak 100.000 yıl önceki atalarından daha kısa, daha hafif ve daha küçük kemikli. Bu azalma kademeli olarak gerçekleşmekle birlikte son 10.000 yılda belirgin hale geldi. Bununla birlikte, son birkaç yüzyılda ortalama insan boyunun artmaya başlamasıyla bu eğilim biraz tersine dönmüş durumda.
40 bin yıl önce Avrupalı erkeklerin ortalama boyu 183 santimdi. Cro-Magnon insanlarının kalıntıları üzerinde yapılan incelemeler bu topluluğun bugünkü ortalama insandan daha fazla vücut gücü gerektirecek fiziksel olarak zorlu bir yaşam tarzı sürdürdüklerini bu nedenle daha büyük olduklarını gösteriyor. Bilim insanlarına göre bu dönemdeki insanların direkt Afrika kökenli olmaları boylarını da etkilemiş olabilir. Zira uzun boylu ve uzun bacaklı yapıları sıcak Afrika iklimine uyum sağlamalarına yardımcı olmuştur.
10 bin yıl önce ise Avrupalı erkekler 162,5 santim ortalama boya sahipti. Bilim insanlarına göre bu dramatik küçülme tarım toplumuna geçişle birlikte ortaya çıkmıştır. Her ne kadar birçok alanda gelişme sağlasa da artan nüfus geçmişse göre beslenme konusunda daha fazla sıkıntılarla boğuşmak zorunda kalmıştır. Ayrıca, evcil hayvanlarla olan yakın ilişki, insan topluluklarına yeni hastalıklar getirmiştir.
600 yıl önce Avrupalı erkekler 165 santim ortalama boya sahipti. Bugün ise boy ortalaması 175 santim. Son birkaç yüzyıl içinde gıda güvenliği konusundaki ilerlemeler sayesinde boy ortalamasının arttığı düşünülüyor.
Beynimiz küçüldü
Son iki milyon yıldır, soy ağacımızdaki birçok tür daha büyük bir beyne sahip olma yönünde evrimleşti. Ancak beyinlerimiz şu anda türümüzün ilk ortaya çıktığı zamana göre ortalama 100-150 santimetreküp daha az.
Bilim insanları bu küçülmenin nedenini fiziksel olarak yaşadığımız küçülmeye bağlıyor. 100 bin yıl önce: ortalama beyin büyüklüğü: 1500 cc olarak görülürken bugün ise ortalama beyin büyüklüğü 1350 cc civarında.
Daha küçük dişler ve çeneler
Atalarımızda görülen daha küçük çenelere ve dişlere doğru eğilim evrim sürecinde insanlarda da devam etmiştir. Günümüzde bazı insanların çenelerinde 3. azı veya yirmi yaş dişlerini sığdıracak kadar yer yoktur.
Bilim insanları bu değişme son 10 bin yıl içinde beslenme tarzındaki değişikliklerin ve teknolojik gelişmelerin neden olduğunu düşünüyor. Son 30 bin yıl içinde yaşanan bu küçülme son yüzyılda çok hafif bir büyümeyle kesilmiştir. Bunun nedeni olarak da dişleri biraz daha büyüten florürün kullanımı gösteriliyor.
İnsanlar dış görünüm olarak daha çeşitli ve farklı
Günümüzde insanlar dış görünüş olarak muazzam bir çeşitlilik gösteriyor. Ancak bu çeşitlilik Homo sapiens'in erken dönemlerinde belirgin değildi. Türümüzün ilk üyeleri Afrika'da yaşıyordu ve o iklimde hayatta kalabilmek için birbirlerine benzer fiziksel özellikler geliştirmişlerdi.
İnsanlar yaklaşık 100 bin yıl önce dünyanın farklı bölgelerine yayılmaya başladıklarında, çeşitli iklim koşullarıyla karşılaştılar ve bu yeni iklimlere daha uygun yeni fiziksel adaptasyonlar geliştirdiler. Son DNA çalışmaları (2007'den beri) genetik özelliklerin bu süre zarfında değiştiğini veya yeni ortamlara adapte olduğunu doğrulamaktadır. Aslında, DNA'nın değişim ve dolayısıyla evrim hızı son 40 bin yılda hızlanmıştır.
Fiziki adaptasyonun bazı örnekleri şunlardır:
Vücut yapısı
Kısa, tıknaz vücut yapıları soğuk iklimlerde yaşayan insanlar için tipiktir. Ağırlığa kıyasla daha az yüzey alanı, vücut ısısının daha fazla tutulmasını sağlar. İnce, uzun bacaklı yapı, sıcak bölgelerdeki insanlar için tipiktir. Ağırlığa kıyasla daha geniş deri yüzeyi vücut ısısının daha kolay kaybedilmesini sağlar.
Cilt rengi
Daha açık ten, güneşin UV ışınlarının nüfuz etmesini sağlar. Bu ışınlar vücudun D vitamini sentezlemesine yardımcı olur. Daha koyu cilt, vücudu çok fazla UV ışını emmekten korur. Bu kansere neden olabilir veya önemli vitamin ve mineralleri yok edebilir.
Burun
Sıcak, nemli iklimlerde yaşayan insanlar, solunan havanın nemlenmesini ve dışarı verilen havadaki nemin tutulmasını sağlayan geniş, düz burunlara sahip olma eğilimindedir. Sıcak, kuru iklimlerde yaşayan insanlar tipik olarak daralmış, çıkıntılı burunlara sahiptir. Bu tip burun, nefes alma sırasında akciğerlerden kaybedilen su miktarını azaltır. Soğuk ve kuru iklimlerde yaşayan insanlar genellikle daha küçük, daha uzun ve daha dar burunlara sahiptir. Bu burun tipi gelen havayı nemlendirir ve ısıtır.
Saç
Sıkı, kıvırcık saçlar saçları enseden uzak tutar ve kafa derisinin düz saçlara göre daha fazla bölgesini açığa çıkarır. Bu da serinlemeye ve terin buharlaşmasına yardımcı olur. Düz saç, boynu ve başı sıcak tuttuğu için daha soğuk iklimlerde yaşayan insanlarda yaygındır. Düz saç ayrıca soğuk nemin kafa derisinden daha kolay akmasını sağlar.
Yüz şekli
İnuitler ek sıcaklık için yüzlerinde yağ katmanları tutarak aşırı soğuğa adapte olmuşlardır. Kuzey Asya ve Kuzey Kutbu'ndaki popülasyonlar, donmanın etkilerini azalttığı için geniş, düz yüzlere sahip olma eğilimindedir.
Ağız şekli
Kalın dudaklar, nemin buharlaşmasına ve vücudun soğumasına yardımcı olmak için daha geniş bir yüzey alanına sahiptir. Daha geniş yüzey aynı zamanda dudakların nemlendirilerek soğutulmasını da sağlar.
Gözler
Kuzey ve Doğu Asya popülasyonları arasında yaygın olan epikantik kıvrım, gözü bu bölgelerde tipik olan sert kardan korumak ve ayrıca kar parlamasını azaltmak için bir adaptasyondur. Mavi gözler, koyu renkli gözlere göre daha fazla ışık aldıklarından, ışığın daha az olduğu bölgelerde görüş için daha iyi adapte olmuşlardır.
* Scientific American, National Geographic ve New Zealand Herald’da konuyla ilgili yayınlanan makalelerden derlenmiştir.