Güneşe yüzünü dönen Êzîdîler

Nubar OZANYAN yazdı —

  • Geçtiğimiz hafta ise Federal Almanya Parlamentosu, DAİŞ eliyle Şengal’de işlenen Êzîdî soykırımını kabul etti. Ancak aynı “uygar” batılı Alman devletinin Türk devletine günümüzde Kürtler’i katletmek için en kıyıcı silahlar sattığı da ortada.

Ortadoğu’nun kadim bir halkından bahsediyoruz. Yaşadığı katliamların sayısını bilmekte zorlandığımız, dinsel-ulusal baskıya maruz kalan bir halkın ayakta kalma ve var olma direnişinden bahsediyoruz. Laleş’in evlatlarından, yani Êzîdîler’den bahsediyoruz.

Kolay değil, Ortadoğu gibi kan ve barutun eksik olmadığı, kapışma ve boğuşmanın hiç azalmadığı bir coğrafyada Zerdüştlük inancını koruyarak yüzünü ateşe, özünü güneşe çevirerek yaşamak. Ermeniler gibi Laleş’in çocukları Êzîdîler de yalnız zalim imparatorluklar, vicdansız diktatörler tarafından değil, yanıbaşında birlikte yaşadığı bilinçleri kirletilmiş, vicdanları karartılmış komşuları tarafından da ezilmeye, sürülmeye ve toprağa gömülmeye çalışılmıştır.    

Yüzyıldan fazla bir zamandır İttihatçı-Türkçü Cumhuriyet’in değişmeyen ve değişmeyecek olan bir politikasıdır halkların yaşadığı toprakları yangın ve kırım yerine çevirmek. Dün Ermenilerin, Kürt, Êzîdî ve Alevilerin başları ve bedenleri taş ve balta ile ezilip, kör bıçaklarla parçalanırken bugün kimyasal silah ve gazlarla katledilip kuşatma ve ambargoyla zorla tehcire ve imhaya zorlanmaktadırlar. Terör rüzgarları estiren Türk general ve askerlerinin boyunlarına başarı madalyaları asılarak soykırım ödülleri verilmektedir. Kendi generallerinin boynuna döktükleri mazlum kanı kadar madalya takan devletlerin çoğu da coğrafyamızdadır. Coğrafyamız birer halklar bahçesi olduğu kadar, halklar mezarlığıdır da. Çok uzak bir tarihe gitmeye gerek yok, 20. yüzyılın başında milyonlarca insan soykırıma uğratıldı. Aradan yüzyıl geçmesine rağmen soykırımlar insanlığın gözü önünde devam ediyor.

3 Ağustos 2014’te, başta TC devleti olmak üzere, emperyalist ülkeler tarafından yaratılan ve beslenen DAİŞ çeteleri, Şengal’de aralarında çocuk ve yaşlıların da olduğu 5 bini aşkın Êzidî’yi katletti. Binlercesini rehin aldı, yüz binlercesini ana yurdunu terk etmeye zorladı. Yaşanan katliamdan sonra binlerce kadın kaçırıldı, pazarlarda satıldı, köleleştirildi. Tam anlamıyla bir soykırım gerçekleştirildi.

Geçtiğimiz hafta ise Federal Almanya Parlamentosu, DAİŞ eliyle Şengal’de işlenen Êzîdî soykırımını kabul etti. Ancak aynı “uygar” batılı Alman devletinin Türk devletine günümüzde Kürtler’i katletmek için en kıyıcı silahlar sattığı da ortada.

Batılı modern kapitalist ülkelerin burjuvalarının da korkuları vardır. Ancak faşist ülkelerin diktatörleri kadar büyük değildir. Adına “Cumhuriyet-i Türki” denilen soykırımcı devletin korkusu katlettikleri halklar kadar çoktur. Tarih boyunca kılıç ve süngüyle işgal ettikleri ülke halklarından korkmuş ve onları zulümle kırımdan geçirmiştir.

TC devleti, tarih boyunca, bir cinayet şebekesi gibi çalışmış, bir suç örgütü gibi hareket etmiştir. Bu devlet aygıtı kuruluşunda Ermeniler’in, Rumlar’ın, Süryaniler’in servet ve mallarına çökerken, gelinen aşamada bu gelenek devam ettirilmektedir. Suriye topraklarının yer altı ve yer üstü zenginliklerini çalmaktadır. Hırsızlık, yağma ve soygun TC devletinin genlerine öyle bir işlemiştir ki, “kardeş kavgası”ndan sonra Gülen Cemaati’nin mallarına da çökmüştür. Kısacası, tam bir yağma ve çökme devleti söz konusudur.

Onun devlet dokusunda gericilik, ırkçılık, faşizm vardır. Bir düşman yaratmadan ve korkutmadan var olması mümkün değildir. Zira her anı döktüğü mazlum kanıyla dolu, diktatörlükten başka bir yönetim biçimini bilmeyen ve öğrenemeyecek olanların gerçekleştirdikleri soykırımları kabul etmesi, suçlarıyla yüzleşmesi beklenemez. İttihatçı-Kemalist Türk faşistleri de arkalarında kan ve gözyaşı bırakarak Êzîdî- Kürt- Ermeni-Rum-Süryani-Keldani-Alevi soykırımlarını gerçekleştirmiştir. Bu oldukça kabarık suç dosyası ile  yüzleşmesi mümkün müdür? Bundandır ki mazlum halkların adalet mücadelesi günümüze kadar bitmeden sürüp devam etmektedir. Tıpkı Şenyaşar Ana’nın bitmeyen adalet mücadelesi ve talebi gibi.  

Her katliamın ardından katlettiklerini suçlu gösteren ve bunu oldukça ustaca yapan, kendi yalanlarına halkını ve dünya halklarını inandırmaya çalışan İttihatçı-Kemalist devletin Êzîdî- Kürt- Ermeni katliamlarını kabul etmesi beklenemez. Bunun gündeme getirilmesine bile müsaade etmezler.

Katlettikleri halklardan özür dileyemezler. Yeraltı gibi yer üstünü de mezarlıklara çeviren, soykırım gerçekleştirmekten başka bir şeye akılları çalışmayan Osmanlı’nın İttihatçı-Kemalist torunları bugün de suçlarına devam etmektedir. 

Haksızlık yapmayı utanç kabul eden, dünyada kötülüklerin son bulmasını isteyen Meleki Tavus’a inanan Êzîdîler, Ortadoğu’nun en kadim ve en renkli halklarından biridir. Özgürlüğe en yakın yerde duran ve en fazla ihtiyacı olan halktır. Sabahın ilk ışığında ve güneşin batışında günde iki kez yüzlerini güneşe dönenler özgürlüklerini direniş ve mücadeleyle mutlaka bulacaktır!

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.