Kürt gerçekliğinde sosyal boyut
Abdullah ÖCALAN yazdı —
- Kürt sosyal gerçekliğine milli burjuva enjekte etme çabaları iç dinamikten yoksundur; yapaydır ve dıştan bir dayatmadır. Öyle ki, soykırımı uygulayan güçler çok sıkıştıklarında, yapay işbirlikçi bir Kürt sahte aydın ve burjuva sektör yaratmaktan geri durmamaktadır.
Kürtler açısından bu yeni hegemonya üzerinde önemle durulmayı gerektirmektedir. Bu hegemonya bu konuda (Kürt sorununda) bir yandan Kürt kırımında büyük rol oynamış ve mesafe kat etmiş Beyaz Türk bürokratik ve tekelci (ikisi hep iç içe oldu) iktidar ve sermayeye yüklenirken, diğer yandan kendi hegemonyasını kuruluş aşamasındaki yöntemler de dahil, daha gelişkin yöntemlerle pekiştirip öncekini aratmayacak biçimde yürütmektedir. Bu iş için esas gücünü dış sermaye ve ideolojik aygıtlardan (think-tank kuruluşları) alırken, ordunun desteğini sağlamak için de İslâm’ı kullanma ustalığını pazarlamaktadır. Tüm meşruiyetini yitiren Beyaz Türk faşist argümanlar yerine, meşrulaştırıcı ideoloji olarak ‘din kardeşliğini’ ve ‘tarihsel beraberliği’ (özde değil, demagojik tarzda) kullanmaktadır. Irkçı milliyetçiliğin ve inkârcı ulusalcılığın iflasını kullanarak, orduyu ve diğer bazı bürokratik kurumları ancak İslâm’ın kullanılmasıyla Kürtlerin hepsini olmasa da önemli bir bölümünü kontrol altında tutulabileceği konusunda ikna etmeye çalışmaktadır. Özcesi, dinin Kürtler üzerindeki geleneksel etkisi, yeşil sermayenin hegemonik hesaplarında önemli yer tutmaktadır. Bu konuda geleneksel tarikatlarla yeni açılan ve daha da açılacak olan Kuran Kursları, İmam Hatip Liseleri ve benzer öteki ideolojik aygıtlar devreye sokulmaktadır. Nakşîlik ve Kadirilik başta olmak üzere, tarihte olduğu gibi üst kesimi hep iktidardan geçinen ve son dönemde bizzat holdingleşen tarikat önderlikleri önemli bir koz olarak kullanılmaktadır. Bazıları vurucu güç (Hizbullah kanatları) rolünü oynamaktadır. Yeşil sermaye hegemonyası dinin istismar aracı olarak kullanılmasında büyük çıkar ummaktadır.
Yapay bir Kürt burjuvazisi oluşturulmak istenmektedir
İkinci önemli istismar ayağı, yapay bir Kürt burjuvazisi oluşturmaktır. Geleneksel feodal işbirlikçilik yerine, modern Kürt burjuva işbirlikçiliği geliştirilmektedir. Irak Kurdistan’ındaki siyasi oluşum bu amaçla yoğun biçimde kullanılmaktadır. Kurdistan genelinde tüm sermaye gruplarına buradaki ekonomik yatırımlarda öncülük şansı tanınmaktadır. Arabistan’da Dubai’nin oynadığı rolün benzeri Kurdistan’da Erbil’e oynatılmak istenmektedir. Süleymaniye ve Diyarbakır ikinci ayak olarak düşünülmektedir. Bu temelde siyasi parti ve sivil toplum örgütleri kurulmaktadır. Sanki Kürtlük davasına can, mal ve akıl gücü vermişlermiş gibi, sahte bir Kürtçülük türü de bu projede bir paravan olarak kullanılmaktadır. Bu oluşumun arkasında bulunan küresel sermaye, tıpkı Türkiye’de olduğu gibi bu işte de belirleyici rol oynamaktadır.
Hem küresel sermaye hem de Türk sermayesi bir Kürt burjuva oluşumuna yoğun ilgi göstermekte, adeta kendilerinin uzantısı, maketi durumunda olan bir sosyal oluşum inşa etmektedirler. Esas hedefte Kurdistan’da canı ve malıyla ve zihinsel olarak ağır bedeller ödemiş ulusal ve toplumsal güçlerin devrimci demokratik hareketini bölme ve etkisizleştirme vardır. Bunu başardıkları oranda, kendi geleneksel çıkarları kadar, yeni ortaya çıkan sermaye ve rant edinme imkânlarını koruyup geliştirebileceklerini sanmaktadırlar. Daha önce Kürtlüğü inkâr etme temelinde sağladıkları ve korudukları çıkarlarını bu sefer sahte Kürtçülükle (uğrunda hiçbir fedakârlıkta bulunmadığı gibi, bulunanları, can ve kan verenleri şiddet yanlısı ilan edecek denli pervasızlaşan bir Kürtçülük) hem devam ettirmek hem de büyütmek istemektedirler. Kürt işbirlikçileri bu konuda tarihsel olarak tecrübeli ve esen rüzgâra göre hareket etmede ustadırlar. Güncel tartışmaya sunulan devlet federalizmi ve Erbil merkezli Kürt ulus-devletçiği küresel sermaye ile yakından bağlantılıdır. Türk ve Arap ulus-devletçiklerinin bir nevi Kürt versiyonu oluşturulmaktadır. Gelişen demokratik modernite perspektifli Demokratik Özerk Kurdistan projesine karşı bu temelde bir alternatif sunulmaktadır.
Kürt sosyal gerçekliğine milli burjuva enjekte etme çabaları iç dinamikten yoksundur; yapaydır ve dıştan bir dayatmadır. Öyle ki, soykırımı uygulayan güçler çok sıkıştıklarında, yapay işbirlikçi bir Kürt sahte aydın ve burjuva sektör yaratmaktan geri durmamaktadır. Sanki mümkünmüş gibi, Hamidiye Alayları ve köy koruculuğu rant karşılığı bu sahte aydın ve burjuva tabaka ile sürdürülmek istenmektedir. ‘Köy koruculuğu’ ve itirafçılığın entelektüel, siyasal ve modern sosyal alandaki bir nevi yansımaları ile tamamlanması söz konusudur. Kürt toplumsal gerçekliğindeki iç dinamiklerin önemli oranda kırılmış olması, bu yapay ve sahte unsurlara cesaret vermektedir. Bu durum dikkatli ve ustaca yaklaşımlarla bunların maskelerinin düşürülmesini ve gerçek yüzlerinin ortaya çıkarılmasını gerektirmektedir.
Yeni hegemonya için tüm yöntemler devrededir
Yeni hegemonyanın hesapları sadece geleneksel İslâmîk ve yeni yapay unsurların harekete geçirilmesiyle sınırlı değildir. Bu hegemonya Beyaz Türk faşizminin kullandığı diğer tüm yöntemleri de devrede tutmaktadır. Ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel hegemonyacılık, asimilasyon ve soykırıma kadar varan yöntemlerle ancak insan ve Kürt bireysel hakları (Kolektif haklar olmadan bireysel hakların olmayacağı ve olsa bile hiçbir anlam ifade etmeyeceği iyi bilinmelidir) argümanı ile üzeri biraz cilalanarak sürdürülmektedir. Kürtlerin vatanı, ulusu ve toplumsal kimlikleri tanınmamaktadır. ‘Tek dil’, ‘tek vatan’, ‘tek ulus’, ‘tek toplum’, ‘tek bayrak’ söylemi olduğu gibi devam ettirilmektedir. Kürtlerin hiçbir anayasal ve yasal statüsü olmadığı gibi, bunu talep etmek bile suç sayılmaktadır. Ekonomik hak, eğitim ve sağlık hakkı, kendini dilediği ulusal ve toplumsal kimlikle tanımlama hakları talep etmek bile suçlanma konusudur. Siyasi haklar zaten söz konusu edilemez. Yeni hegemonya sadece tüm bu katı hak gasplarını olduğu gibi sürdürmekle kalmamakta; ‘teröre karşı mücadele’ adı altında milyonluk sayılara ulaşan askeri, siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel, psikolojik ve diplomatik ordularıyla Kürtlerin varlığını ve özgür yaşama iradelerini yedi surlu kuşatmalarla ablukaya almakta; devletin ve müttefik devletlerin tüm olanaklarını seferber ederek tasfiye etmeyi en temel görev saymaktadır. İttihat ve Terakkici CHP geleneğinin (bürokratik burjuva gelenek) 20. yüzyıl boyunca demokrasiye, sosyalizme ve kültürel varlıklara karşı yürüttüğü kırım ve asimilasyon, 21. yüzyılda AKP ile farklı cilalarla tamamlanmaya çalışılmaktadır.
Yaralı ve çürüklerle dolu bir toplumsal gerçeklik...
Kürt toplumsal gerçekliğinde üst tabaka boyutunda ortaya çıkan bu çağdaş sosyal oluşumların kendi tarihsel kökenleriyle uygunluk içindeki bu olumsuz, katı ve yabancılaşmış unsurları alt tabaka boyutundaki çağdaş gelişmeleri de olumsuz etkilemiştir. Ulusal ve toplumsal kültürü asgari düzeyde de olsa temsil etmeleri gereken modern tabakaların (bireysel istisnalar dışında) oluşmayışları, oluşanların da yabancılaşmış olup egemen ulusal gerçekliklerin uzantıları konumunda varoluşları, balık baştan kokar misali Kurmanc ve karker tabakaları üzerinde derin tahribatlara yol açmıştır. Yaralı ve çürüklerle dolu bir toplumsal gerçeklik... Bu gerçeklik ne denli yeni ve çağdaş ise, yaralar ve çürüklük de o denli derin ve kapsamlıdır. Kendisi için sınıf ve sosyal alanlar yaratmak şurada kalsın, kendiliğinden sınıf ve sosyal gerçeklikler haline bile gelememektedir. Kendiliğindelik için gerekli güç ve çabadan yoksun kalınmaktadır. Yeni sınıf ve sosyal kültür geliştirmeyi bir yana bırakalım, geleneksel olandan bile yoksunluk yaşanmaktadır. Kürt sosyal gerçekliği alt tabakalarda ancak marjinal boyutta yaşamaktadır. Kendini egemen ulus ve toplum güçleri içinde eritme gücünden de yoksun olduğu için, âdeta toplumsal kadavralar ve ceset parçaları halinde bulunmaktadır. Çünkü egemen kültürler içinde erimek de yetenek ve güç istemektedir. Bunlar olmayınca, geriye marjinal Kürtlük unsurları kalmaktadır. Aşiretçi, dinci, Kurmancî Kürtlük marjinal kalmayı aşamamakta, modern sınıf ve sosyal tabakalar halini alamamaktadır.
Tüm bu durumlar sadece üzerinde uzunca durduğumuz kapitalist modernite güdümlü egemen ulus ve toplum gerçekliklerinin genel anlamda geçerli baskı ve sömürülerinin sonucu değildir. Bu baskı ve sömürü Kürtleri ulusal, vatansal, toplumsal, ekonomik ve kültürel gerçeklik olmaktan çıkarmayı amaçlayan kültürel soykırım politikalarıyla ilgilidir. Kürt sosyal gerçekliği dünyada eşine ender rastlanan tüketme uygulamalarıyla karşı karşıyadır. Tüm bu uygulamaların doğası çözümlenmeden Kürt olgusu kavranamaz; kavransa da büyük yanlışlıklar taşır. Sonuç kendinden korkan, kaçan, kendini inkâr eden, kendini inkâr ettikçe modern insan halinde kimlik kazanacağını sanan, gafil, sahtekâr, cahil, ukala, kendini bilmez, hak tanımaz, hukuktan anlamaz, siyaset dışı, anormal, tükenmiş bir ‘Kürtlük’tür. Buna marjinal Kürtlük de denilebilir. Belki de norm kazanan bir biçimi kalmadığı için tanımlanması yapılamayan bir olgu söz konusudur. Yahudilerin kendi soykırımlarına ilişkin yaptıkları dünya çapında kabul gören bir edebiyatları vardır. Yaşadıkları sayısız filme, romana, bilimsel esere, müziğe ve resme konu olduğu halde, Kürtlerin yaşadıklarına veya Kürtlere yaşatılanlara ilişkin tersi bir durum söz konusudur. Yaşadıklarının ne bir edebiyatı, sineması, ne de bilimsel incelenmesi yapılmıştır. Geriye sadece müzik alanında geleneksel bir destan türü kalmıştır. O da tükenmekte, tüketilmektedir.
Kürtlük realitesi üzerinde durma durmak…
Kürtlük realitesi üzerinde durmaya cesaret ederken, bu hakikatlerin ezici etkisini hep duydum. Onu en uygun açıklama yöntemi bellediğim bilimle ifade etmek istedim. Açıklama yetmedi, siyasetini yapmak istedim. O da yetmedi, savaşına soyundum. O da yetmedi, barışa adım attım. O da bir türlü tutmuyor. Tüm bunlar Kürt sosyal gerçekliğinin çağdaş halinin ne denli vahim durumda olduğunu kanıtlıyordu. Bu satırlarla gerçekleri zorbela dile getirmeyi başarmanın bile asla küçümsenmemesi gerektiğinin farkındayım. Bunları düşündükçe dışardaki dost ve yoldaşlara üzülürken, gerçekliğin ikiyüzlü, hiç-yüzlü ifadesiz kılıcılarına karşı öfkemi koruyorum.