Manot Mağarasında ilk ritüel izleri

Doğan Barış ABBASOĞLU Haberleri —

  • İsrail’in kuzeyindeki Manot Mağarasında bulunan kaplumbağa deseni çizili bir kayanın Homo sapiensin ilk ritüel davranışına işaret ettiği düşünülüyor. Kaya üzerinde yapılan araştırmaların sonuçları geçtiğimiz günlerde yayınlandı.

 

İsrail’in kuzeyindeki Manot Mağarası’nda kazı yapan bir grup bilim insanı mağaranın derinliklerine getirilip yerleştirilmiş kaplumbağa kabuğuna benzer bir şekilde oyulmuş bir kaya parçası keşfetti. 35 bin yıl öncesine ait bu kayanın Homo Sapiens’in ilk ritüel davranışına kanıt olabileceği düşünülüyor. 

Günümüzde İsrail’in bulunduğu coğrafya erken dönem Homo Sapiens ve Neanderthal popülasyonlarına ait bol miktarda yerleşim alanı ve kalıntıları barındırıyor. Ancak şaşırtıcı bir şekilde Endonezya’dan Batı Avrupa’ya birçok bölgede 50-60 bin yıllık izler bulunsa da Levant’ta Paleolitik Çağ’a ait kalıntılar ise oldukça nadir.

Manot Mağarası, 2008 yılında yapılan bir inşaat çalışması sırasında bir kepçenin mağaranın tavanını delmesi sonucu ortaya çıkarılmıştı. 80 metre uzunluğundaki ve yer yer 25 metreye ulaşan genişliğinde olan mağara, içinde 54 bin yıl öncesinde yaşamış bir Homo Sapiens’in kafatasının bulunmasının ardından arkeoloji dünyasının önemli gündemlerinden biri haline geldi. 

2013 yılında mağaranın derinliklerinde incelemelerde bulunan bilim insanları burada üzerinde bir kaplumbağa kabuğuna benzeyen geometrik desteler bulunan bir kaya parçası keşfetti. Bu kaya parçası üzerinde yapılan incelemelerin sonuçları geçtiğimiz Pazartesi günü yayınlandı. 

Kaplumbağa deseni insanlara ait

Kayanın keşfinin ardından bilim insanları kaya üzerindeki kesiklerin bir doğa olayı sonucu değil, insan müdahalesi sonucu gerçekleşip gerçekleşmediğini anlamak için bir dizi test gerçekleştirdi. Yayınlanan makalede 37 bin ila 35 bin yıl öncesine tarihlenen bu kesiklerin ne anlama geldiği konusunda da bazı fikirler öne sürülüyor. 

Araştırmalara göre Manot, kalsiyum karbonatın su damlacıkları halinde çökelmesiyle çağlar boyunca oluşmuş çok sayıda sarkıt ve dikitin bulunduğu aktif bir mağara. Burada bulunan kayanın üzerinde düz kesişen çizgiler, mağarada bulunan doğal çatlak ve kaya oluşumlarının hiçbirine benzemiyordu. Tabii bu benzerliğin olmaması, bu kayanın üzerindeki çizgilerin insanların müdahalesi sonucu olduğu anlamına gelmiyor. 

Bilim insanları bu nedenle lazer mikroskobu altında kaya üzerindeki çizikleri inceledi. Çiziklerin çakmaktaşıyla oluşturulduğu yönünde kanıtlara ulaşan araştırmacılar, benzer yapıdaki kayalar üzerinde çakmaktaşıyla benzer çizikleri kolayca ürettiler. 

 

 

Kaya dışarıda getirildi ve aydınlatıldı

Kayanın yerleştirildiği noktanın çevresini inceleyen araştırmacılar yakın bir dikitte 35 bin ila 37 bin öncesine tarihlenen bir odun külü halkası buldu. Bu bulgu insanların mağaranın uzak bölümünde de aktif olduğunu ve muhtemelen bu bölgeyi meşalelerle aydınlattıklarını doğruladı.

Çalışmanın ortaya çıkardığı üç kesin bulgu var. Birincisi 30 kilo ağırlığındaki bu kaya dışarıdan mağaranın derinliklerine getirilmişti. İkincisi kaya üzerindeki çizgiler bilinçli çizilmiş ve üçüncüsü de kayanın olduğu bölge aydınlatılmıştı. 

Avrupa’dan göç eden insanlar

18 bin yıldan bu yana girişi toprak altında olan Manot mağarası, tarih boyunca birçok dönemde insanlar tarafından kullanıldı. Burada bulunan en eski bulgu 54 bin yıl öncesine ait bir insan kafatasıdır. Mağarada bulunan dişler üzerinde yapılan çalışmalar 38 bin ila 34 bin yıl önce Neanderthal özellikleri taşıyan Homo sapienslerin, yani bir diğer deyişle melez insanların burada yaşadığı tespit edilmiştir. 

Bu mağarada yaşayan insanların, Avrupa’dan geri göç eden ve Aurignacian olarak adlandırılan grupla direkt bağlantılı olduğu da biliniyor. Mağarada bulunan çizimlerin, insanların Avrupa’daki atalarından geldiği düşünülüyor. 

Yapılan araştırmalarda Manot Mağarasının ön tarafında yoğun bir şekilde insan faaliyeti izlerine rastlandı. Fakat kayanın bulunduğu noktada ise sadece insan kullanımı izleri taşıyan eksiksiz bir alageyik boynuzu dışında hiçbir iz bulunamadı. 

 

 

Geyik boynuzları ve kaplumbağa deseninin önemi

Araştırmacılara göre söz konusu kayanın, mağaradaki insanlar için sembolik bir anlam ifade ettiğini tahmin etmek oldukça zor. 

Homo sapiens ve arkaik insanlar doğuşundan bu yana benzer izler bırakmıştır. Bunların en eskisi Homo erectus tarafından Endonezya’da bir deniz kabuğu üzerine çizilen zikzak desenidir. Avrupa’da birçok mağarada benzer desenlere rastlanıyor. 

Manot’ta araştırma yapan uzmanların ise bu çizgilerin bir anlamı olduğunu düşünmek için iyi bir nedeni var. Araştırmacılar kayayı, bir ritüel odasının merkezinde görüyor. Levant’ta daha önce geyik boynuzlarının da mezar süsü olarak kullanıldığından hareket eden bilim insanları mağaranın bu bölümünün bir ritüel odası olması gerektiğini düşünüyor. 

Kaplumbağa önemli bir ipucu

Kaya üstündeki desenlerin bir kaplumbağa kabuğunu andırması da bir ipucu. Avrupa’daki Aurignacian döneminde çok sayıda kaplumbağa tasviri görülüyor. Bu hayvanların daha geç dönemlerde de olsa insan toplulukları için bir sembolik değer taşıdığını biliyoruz. Manot Mağarasındaki örnekten sonra bölgedeki en eski kaplumbağa deseni 25 bin yıl önce açık alandaki bir levhada görülmüştür. 

Manot mağarasındaki kayadan 25 bin yıl sonra bölgedeki Natufian halkı da bir şamanı 50 kaplumbağayla gömmüştü. Hilvan’daki Nevali Çori’de de Neolitik döneme ait bir kase üzerinde bir kaplumbağanın yanında dans eden iki insan resmiyle bir kaseyi süsledi. Araştırmacılar, Hinduizm'den Maya ve Kuzey Amerika yerlilerinin dinlerine kadar dünyanın dört bir yanındaki eski kültürlerin kaplumbağayı, genellikle yaratılış mitleriyle bağlantılı güçlü bir kozmik sembol olarak kullandığını belirtiyor.

Manot'taki kaya gerçekten bir kaplumbağayı tasvir ediyorsa, mağara sakinlerinin bu hayvana ne anlam yüklediğini tam olarak bilmesek de araştırmaya katılan ekip, kayayı “dinin başlangıcı” olarak nitelendirme eğiliminde. 

 

* * * 

12 bin 800 yıl önce insanların menüsü...

ABD’nin Montana eyaletinde bundan 12 bin 800 yıl önce yaşamış olan bir bebek üzerinde yapılan incelemeler, bebeğin annesinin beslenme rejimi konusunda önemli ipuçları verdi. 

Anzick-I olarak adlandırılan bebek öldüğünde sadece 18 aylıktı ve besin ihtiyacının üçte ikisini anne sütüyle karşılıyordu. 

Emzirilen bir bebeğin kemikleri incelenerek, annenin beslenme şeklinde ilişkin doğrudan kanıtlar elde eden uzmanlar annenin en çok mamut eti ile beslendiğini tespit etti. Mamutları, geyik, bizon ve deve takip etti. 

Yapılan inceleme annenin aldığı proteinlerin yüzde 96’sının dev hayvanlardan geldiğini ortaya koydu. 

Bilim insanları uzun bir süredir insanların 2 milyon yıl önce etoburluğa geçişlerinin ardından dev hayvanları avlamak için organize olduğunu ve et ve yağ iştahının mamut, bizon, fil gibi hayvanları avlamaya yönlendirdiğini düşünüyor. Bu teoriye göre dev hayvanlarla mücadele sofistike düşünme yeteneğimizi arttırdı. 

Megafauna olarak adlandırılan dev hayvanların insanlar tarafından yaygın bir şekilde avlandığına ilişkin sayısız kanıt bulunuyor. Anzick-I ise bu alandaki doğrudan ilk kanıt. 

(Haaretz gazetesinde yer alan yazılardan derlenmiştir)

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.