Normalleşme’nin demagojisi

Forum Haberleri —

halk direnişi

halk direnişi

  • Yüz yıllık Cumhuriyet tarihi kadar eski olan “normalleşme” süreci halen devam ediyor. Türkiye de kim, hangi parti iktidar olmuşsa var olan temel sorunları köklü, kalıcı bir şekilde çözme iradesini gösterememiştir. Hep gündemde tutmuş, çözme arayışları var gibi taktiksel yaklaşımlar içine girmişlerdir.

RUŞEN TUTKU

Zamanı geri sarma ihtimali ve şansı olmadığına göre tarihin gerçekliğine bakmak durumundayız. Tarih ve toplumun hafızası eğer hastalıklı kılınmamışsa olanları doğruya yakın not eder, anımsar, şimdi’de dün’ü hatırlamakta zorlanmaz. Ama şu gerçekliği hatırlatmak gerekiyor. Ulus- devlet mantığıyla iktidarlaşan modernite, tarihi çarpıtıp kendileriyle başlatmıştı. “Hasta adam” Osmanlı İmparatorluğu yıkıldıktan sonra 1923’te Türkiye Cumhuriyeti resmen ilan edilmişti. Atatürk öncülüğünde kurulan Cumhuriyet gerçekliği abartılı bir yorumdur. Bilinen işgal edilen yerlerde yerel halkların kendisi mücadele etmiş, topraklar öyle kurtarılmıştır. Aslında yapılan “toprak kurtarma"ya el koyma demek doğruya daha yakındır. Atatürk’ün yaptığı belki pratik zekâsı ile rol alma öncülüğüdür.

“Hasta adam” yıkılmış ama Cumhuriyet’in doğuşu sağlıklı gelişmemiş, demokratik perspektifle hayatın gerçekliğine dokunmamıştır. Batı modeli olan ulus- devlet perspektifini taklit etmiş ancak bu yönetim biçiminin yetmez yanları olsa da hiçbir zaman ruhuna göre hareket etmemiştir. Laikliği esas alan Cumhuriyet ne hukuki ne de demokratik değerler çerçevesinde gelişmemiştir. Olmayınca Türkiye’de tüm zamanlarda normalleşmeden bahsedilemez. İç ve dış düşman safsatalarıyla toplumu parçalayıp motive etmiş, hep gündem saptırmasını bilmiştir. Dış düşmanları kimdi bilinmez ama günümüze kadar aynı ajitasyon dili devam etmektedir. Yine içte irtica tehlikesi bir gölge gibi toplumun tepesine çökmüş havasını yaratmıştı. Bu kurgulu ve komplo teorileriyle gündem saptırmasını yapan yine Cumhuriyet anlayışıydı. Ne zaman dinciler iktidarlaştı bir anda irtica “belası” bitti. Şimdi bunun kaymağını yiyen hatta bu temelde iktidar ömrünü uzatan ve artık toplumun başına bela olan AKP- MHP faşist iktidarıdır. Dün Atatürk şeyhlerin elini öpüyordu, bugün Erdoğan da mantar gibi türeyen tarikatların başındakilerinin ellerini öpüyor. Demek ki dünde yapılanlar hem yalan hem doğruydu. Meseleye iktidar anlayışı ve konjektürel bakıldığı için bu izafi olabiliyor.

Yüz yıllık Cumhuriyet tarihi kadar eski olan “normalleşme” süreci halen devam ediyor. Batı’da bir zamanlar yaşanan orta çağın en ağır savaşlar bir şekliye sonlanmış, felsefe, devrim ve rönesans süreçleri toplumda karşılık bulmuş, normalleşme başlamıştır. Elbette kapitalist modernite toplum mühendisliği ile toplumları şekillendiriyor, yönetip yaşam olanaklarını yaratıyor. Sosyal devlet anlayışı kısmen hayat bulsa da çalışan, emek sarf edenlerin emeklerinin karşılığını aldıklarından bahsedilemez. Emek sermaye çelişkisi halen devam etmektedir.

Türkiye de kim, hangi parti iktidar olmuşsa var olan temel sorunları köklü, kalıcı bir şekilde çözme iradesini gösterememiştir. Hep gündemde tutmuş, çözme arayışları var gibi taktiksel yaklaşımlar içine girmişlerdir. Başta ve en önce çözülmesi gereken Kürt halkının özgürlük temelinde kimlik, statülerini kabul edilmesidir. Kürt halk gerçekliğini tanımadıkları müddetçe Türkiye gündemi normalleşemez. Hep gergin ve siyasi, ekonomik krizleri yaşarlar. İktidarlar şimdiye kadar bu çıkmazı aşamadıklarından dolayı gündem saptırmalarıyla ülkeyi yönetmek istemişler. Siyasetlerinin yüzleri hep gergin, nefret, öfke ve kızgınlık hali hâkim. Normal hareket etmedikleri, davranış bozukluğunu yaşadıkları halklar fark etmektedir. Doğal davranışlarını tamamen yitirmişler. Aynı siyasetçiler bazen kendileri bu tablonun içinde değillermiş gibi normalleşmeden bahsediyor. Bunun başını çeken egosunun çıkmazında cebelleşen faşist Erdoğan’ın kendisidir.

Bir ülkenin iç ve dış koşulları doğru oluşturulmadan normalleşmeden bahsetmek toplumun hafızasıyla alay etmekten başka bir şey değildir. Dışta birçok ülkeyle kavgalı olduğu havasını yaratıyor. Aynı zihniyet çıkar ilişkisi ve özellikle Kürt halkının meşru mücadelesi söz konusu olduğunda kavgalı oldukları ülkelerle gizli saklı ilişkiler geliştirmektedir. İki yüzlülükte sınır tanımayan Erdoğan siyasetinin iflas ettiği herkesçe bilinmektedir. Böylece dış düşman olgusunu hep gündemde tutma ve toplumu kendi arkasına dizme yalanı halen devam ediyor. Zaten içte tarihsel olarak başta Kürtler, sosyalist, devrimci ve aleviler olmak üzere muhalif kesimler hep tehlike olarak görülmüştür. 15 Temmuz darbe yalanına kadar Fethullah Gülen Türkiye’de her kim iktidar olmuşsa birlikte hareket ediyorlardı. Şimdi bu Kürt düşmanı Fethullah cemaati de Türkiye için tehlike ve düşman ilan edilmiş durumda.

Son yerel seçimden sonra yenilip ikinci parti konumuna düşen AKP ve Erdoğan ne olduysa birden normalleşmeden bahsetti. Ancak bu “normal” yüzü de fazla devam etmedi. Aslında bu taktik yaklaşımlarla zaman kazanmak, toplumu oyalamak ve gündemi saptırmak istiyordu. Bir yanda Güney Kurdistan’da ve Rojava’ya yönelik tasfiye ve imha etme operasyonları sürdürüyor, diğer yandan kendi iç kavgalarını böylece gözden uzak tutmaya çalışıyor.

Kırmızıyı gören boğa misali Erdoğan düşman yaratmaktan doymadı, vazgeçmiyor. Bunalımı yaşayan Erdoğan hızına kısa bir ara verdikten sonra yine yönünü Kürt halkının kazanımlarına çevirdi. Kayyum siyasetine geçit vermeyen Colemerg halkının yeni seçtiği Belediye eşbaşkanını tekrardan görevden alıp yerine Sömürge valisini kayyım olarak atadı. Zaten Colemerg  belediye başkanlığını hile yoluyla seçimde ele geçirmek istemişti. Kazanamayınca kayyum rezaleti devreye konuldu. Dikkat çeken konu Curne Reş (Hilvan)’da tekrarlanan seçimde daha fazla oy alarak belediye seçimini kazanan DEM Parti’nin başarısından bir gün sonra Colemerg’e atanan kayyumdur.

    “Normalleşme”nin ömrü ancak bu kadardı ve fazla sürmedi.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.