Özgür yurttaş diyalektiği

Forum Haberleri —

Kürtler

Kürtler

  • Denklem şudur ki, işbirlikçi-mankurt kişilik ve oluşumlar etkisizleştirildiği sürece sömürü aygıtı olan devletin gücü zayıflar ve özgür irade karşısında kaybeder. Kazanan ahlaki ve politik değerleriyle varlığını özerklikle yapısallaştıran özgür yurttaş olacaktır.

MAHSUM KOYUN

İnsan kavramlar ile duyguya anlam verebilir mi? Bilinmez. Anlamak özgürlüğün bir parçasıdır denir, ancak hakikat bir bütündür. Bütün olan bu hakikatin özünde yaşam ve hakka koşan özgür insanın varlığı ne kadar tartışılır? Özgür insanın zamanı ve mekanı nereye sığdırılır? Duyguya anlam veren kavramın zamanla ve mekanla diyalektiği nedir? Duyguyu yönlendiren bir düşünce mi yoksa düşünceye yol açan duygu mu? Ya da ikisinin mutlak ortaklığı ile mahşeri bir hareket hali mi? Hareketlenen duygu ve düşüncenin varlık kazanması ya da özgürlüğün somutlaştırılmasını direnenler iyi bilir. Kavramların duyguyla ve demokratik inşa ile ilişkisi varsa ucuz harcanmamalı. Bunun yine Özgürlük Önderliği etrafında düşünenler iyi bilir. Özgürlük Önderi bir duygu savaşçısıdır. Düşünce sistematiği özgürlüğün inşası adına duyguyla harmanlanmış ve kavramlarla anlam dünyamızın sınırlarına yinelenerek girmiştir. Dolayısıyla en ucuz tahrip edilen kavramlar devrim anında en erken inşa edilen kavramlardır. Bundan olmalı ki savunmalarda en önce kavramlar tanımlandı ve özgürleşti. 

Modernitenin kavramları ikiyüzlüdür. Hakikat ile bağı pragmatiktir. Daha çok gerçeğin karşısında yer alır. Marifeti de onu doğrular. Özgürlük derdi olanlar açısından kavramlar zihnin esnek halidir. Anlamsallaşan her an özgürlükle ilişkilenir. Özgürlük marifetini gösterdiğin kadar kimlik ve yapı da inşa edilir. Bu minvalde özgürlüğü diyalektik olarak kimlikle ve politika ile bilince çıkarmak üzere özgür yurttaş gerçekliğini tartışalım.  

Önceki yıllarda başlatılan özgür yurttaş hareketi bireyin  kendinden başlayarak sokak mahalle ve köyüne politik bir yolculuk yapması anlamı taşır. Bireyin özgürlüğüne giden yolun kendi mahallesinden geçmesi basit karşılanabilir. İlk adımda dikkat edilmezse yanılgıya ve yanıltmaya yol açabilir. İlk adım varlık sorununa damga vuran, yurttaş özgürlüğüne yani yurttaşın yerelde başlattığı politik hamlenin karşısında olan devlet aygıtını doğru ele almak gerekir. Yoksa özgür yurttaş kavramını rahat kullanırız. Yol-yöntem açısından yurttaşın yurtseverlikle bağını bilmek ve yurdu özgürleştirmenin yollarını bu kavramda aramak zor olmasa gerek. Özgürlük tanımına en yakın yine özgürlükte payı en fazla olan kavramdır. Kaldı ki bir kimlik sorununa işaret ederken, demokrasiyi inşa edememe adına çarpıtılan özgürlükle ilişkisi en fazla dumura uğratılan yurt- yurttaş ilişkisini anlamak inşa açısında elzemdir. Faşizmin çıkmazı özgür yurttaşın varlığını hissettirdiği sokaklardır. Yurttaş özgürleşme eğilimi ve iddiası taşıyorsa orada yurtseverlik vardır.

Peki kavram olarak yurtseverlik nedir? Doğru tanımlanmazsa söylemler anlamla ilişkisini koparır ve anlamsızlaşır. Dolayısıyla basit anlamda yurdu sevmek olarak tanımlanabilir mi? Sadece yurdunu severek yurttaş özgürlüğü sağlanabilir mi? Özgür yurttaşın sorumlulukları ulusal mı yerel midir? Salt bir duygu sevgi ilişkisiyle ulusal sorunlara çözüm geliştirilebilinir mi? Bir oluşum veya grubun içinde olmak yurtsever olmamak ya da yurda duygusal bağlılığın karşısında durmak mıdır? Yurtseverliğin zamanı ve mekanı nasıl tanımlanır? Özgürlükle ilişkisi nedir? Politika ve özgürlük kavramlarının yurttaş pratiğiyle sadeleşmesi mümkün müdür ? 

Yurtseverlik, politik güzergahta sokaktan başlayarak deyim yerindeyse sokak yurttaşlığıyla dünya yurttaşlığına doğru giden bir özgürlük ihtilali, süreci ve yürüyüşüdür. Kavram olarak köken açısından polities olarak  tanımlanır ve Sparta şehir devletine dayandırılır. Atina’da da bu durum aynıdır. Fakat Sparta’daki yurttaşlığın sorumlukları devleti ayakta tutmak üzere olduğu için bir bakıma sınıfsal nitelikler de taşımaktadır. Yani ayrıcalıklı bir sınıfa ait statü olarak görülür, değerlendirilir. 

Nerelisin? Sparta şehir devletine üyeyim. Nerelisin? Cudi.

Dikkat edilirse biri yurt’taş aidiyetini belirtiyor, diğeri ise devlet. Devletli uygarlığın gelişmesiyle birlikte ilk saldırı doğal toplum geleneğinin diline, zihniyetine olmuştur. Dilin akışı ırmağa benzer. Bu açıdan ilk olarak ırmağın suyunu bulandırırlar, kirletirler. Bu durum kavramın ilk temelde inşasında önemli bir tarihsel perspektiftir ancak kavramı güncel koşullara göre özgürleştirmek gerekir. Özgürleşmeyen kavram karakteristik açıdan modernite kimliğini ele verir. Hangi moderniteye ait olduğu ortaya çıkar. Klasik devrimlerde de slogan haline gelen özgürlük; politika ve ahlakın dışında sadece sistem inşa etmeye dönük bir çabanın sonucu olup devletle tanımlanıp anlaşılmaz hale getirildi. Oysa ki ahlak ve politikaya bağlı gelişen yurttaş bilincinin özgürlüğe yakın durduğu açıktır. 

Politikadan soyutlanan yurttaş devletin buyruğu altında yasayı ahlak belleyip zihinsel bunalım ile gittikçe varlık sorununu hissettirir; hele ki bu durum etnik farklılıklar varsa daha da derinleşir, kimlik sorununa, bir bakıma ulusal soruna dönüşür. Örgütlü olmayanların ulusal sorunun çözümüne gittiğini zannetmesi, tikel olarak kendini sorgulamaması ve evrensel amaç edinmemesinden kaynağını alır. Amaç menzilin kendisidir. Menzili olanın dogmatik bir merkeze ya da gericiliğe bağlılığı yoktur. Kaldı ki menzili olmayanın yolu da yoktur. Bu minvalde özgürlük yolu devlet ve bürokrasi araçlarıyla sağlanmadığı gibi gelişmiş toplumlarda yurt özgürlüğü ve ulusal sorunlara yaklaşım bütünsel, demokratik ve çözümleyicidir. Bir çok zaman milyonlarca nüfusa sahip olan Kürt halkının neden devletsiz olduğu tartışıldı. Bu durum ulus mu, halk mı, kabilelerin biraradalığı üzerine topluluk mu gibi tartışmaları da beraberinde getirdi. Fakat son 50 yıllık Özgürlük Önderliği’nin ideolojik yürüyüşü ve buna bağlı halkın örgütlülük hali bu tartışmaları bir açıdan netliğe kavuşturmuştur. Parçalılık tarihsel ve toplumsal bir sorun olmakla birlikte kültürel/soykırımın etkileriyle de ele alınabilir. Tarihsel açıdan aşiret formunu ancak aşiretlerin birliği üzerine konfedaral örgütlemeye kadar dayandırabilen bir halkın ulusal varlık tartışmaları; hele ki sosyalizm ile deneyimlenen 'devrim oldu işçi devleti ağır bir bürokrasi altında toplumların yaşam çatısı olsun' mantığının Kürt halkında işlemeyeceği anlaşıldıktan sonra bu tartışmalar daha somut süreçleri de beraberinde getirdi.

Tabii temel de yurttaşlığın tartışıldığı, yurttaşlığın tartışıldığı yerde de devletin sorgulandığını hatırlamak gerek. Yurttaşlığın devletle ilişkisi nedir? Nereye dayandırılacak? Devleti reddeden yurttaşlığın özerklikle ilişkisi var mıdır? Yurttaşın aidiyet bağı yurdun tamamını mı yoksa bir bölümünü mü kapsıyor? Eskiden yurttaşı tanımlamak sadece devletle ilişkisini ele almaya dayanırdı. Örneğin, en iyi yurttaş devletin kurallarına uyan ve kendini devletle bütün kılan özerk bir yapısı olmayan yurttaş olarak tanımlanırdı. Ailedeki baba rolü bunun prototipidir. İyi çocuk babasını dinleyendir. Bu kurumlarda özgür yurttaş yetiştirmek amaç olmadığı gibi özgür yurttaşları görmek de mümkün değildir. Bundandır ki Engels "devletin ailenin ve özel mülkiyetin" çözümlemesini yaparken sınıfı ve baskıyı bu kurumlara bağlıyor. Yine buna dayanaraktan özgür yurttaşın sosyalist insan yapısıyla ilişkisini irdeliyor. Bu gerçekten yerindedir. Özgür yurttaş sosyalisttir. Devlet yurttaşlığının topluma vereceği bir şey olmadığı gibi yabancılaşmayı da beraberinde getirir. Bir bakıma devlet üyeliği gibi gerçek olana saldırı halindeki yurttaşlık biçimidir.  Bu yönlü tanımlar daha da artırılabilir ancak özcesi toplumla hukuku olan bireylerin özgür yurttaş olma eğilimleri daha yüksektir. Kent ve kentin yönetim biçimini kabul veya reddetme olayı yurttaşın politik bilinci ile alakalı olurken, kenti hegemonyası altına alamayan devletin karşısında kentin yurttaşı ise eşitlikçi ve ekolojik aidiyet durumundan kaynaklı kendini mekanın bir parçası olarak tanımlar. Atakan Mahir, yurttaştan çalınan bir şeyler var diyordu. Devamında "yurt" tanımının bir şeyleri kamufle ettiğini ekliyordu. İşin özünde yurt adı altında bireyi devlete bağlayan anlayışı teşhir etmek istiyordu. Yurt’taş; içerisinde coğrafi ve kültürel kodlar taşıyan bir kimlik, ekolojik bir ayna olmaktan ziyade egemenlerin kent kalabalığı içerisinde iradesiz olarak kontrol ettiği dahası gözetim toplumu sınırlarına hapsettiği bir vatandaşı vatandaşı tanımlıyordu. Oysa ki yurttaş olan doğal olan politik bir kimliğe sahip olandır. 

Özgürlük Hareketi öncülüğünde başlatılan yurttaş hareketinin özünde halkların devrim özlemi ve demokrasiyi inşa hedefi yatmaktadır. Üçüncü kuşak haklar yetmiyor. Bu haklar ahlaki- politik toplumun ve yurttaş özgürlüğünün özerk statüsünü sağlamaya yetmiyor. Sömürge enkaz kişiliğini aşmak gerekiyor. Hemen herkes özgürlüğe bağlılığını dile getirir, bunu hukuku güvenceyle sağlamanın sonuç vereceğini düşünür. Toplumsal ilişkilerin ve kültüre yabancılaşmasının altında yatan nedenlerden biridir sömürge. Sömürülen sadece ülke sınırları ve toprak değildir. Elbetteki yurttaş olmak yurtla, welat ile bütünleşmektir. Ancak duygu ve düşüncenin sömürüldüğü toplumda daha doğrusu kuşatma altında yaşayan toplumda varlık kazanmak deyim yerindeyse toplumsallığı sekteye uğratan çok parçalı oluşumuzu hakikat ile bütünleştirmek ancak yurttaşlığın derin bilincine ulaşmak ve doğru siyasallaşmak ile mümkündür. Denklem şudur ki: işbirlikçi-mankurt kişilik ve oluşumlar etkisizleştirildiği sürece sömürü aygıtı olan devletin gücü zayıflar ve özgür irade karşısında kaybeder. Kazanan ahlaki ve politik değerleriyle varlığını özerklikle yapısallaştıran özgür yurttaş olacaktır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.