Salih Cizîr’i hayallerinin peşinden gitti
Dosya Haberleri —
- Türk savaş uçaklarının 5 Haziran 2021’de Mexmûr Mülteci Kampı'na yönelik saldırısında katledilen Salih Cizîr’i (Hasan Adır) kardeşi Nuşin İmret, çocuğu Mazlum Adır, eşi Suphiye Adır ve arkadaşı Hacı Çelik anlattı.
Nuşin İmret: "Ağabeyim Çekdar’ê Mezin’ın şehadet haberi geldikten sonra öğrendim gerillada olduğunu. Ağabeyim şehadetinden sonra diğer ağabeyim Renas’ı kaçırdılar. Daha sonra Salih’e yöneldiler ve onu tutukladılar. Almanya’da da baskı altındaydı, cezaevine girdi ama hiç bir zaman mücadelesinden vazgeçmedi.”
Mazlum Adır: "Avrupa’ya geldikten sonra babam hep çalışmalardaydı. Hep başka yerlerde ama aramızdaki bağ çok kuvvetliydi. Bana babadan çok arkadaş gibi yaklaştı. Onun bir gün gideceğini asla düşünmedim. Bir gün gelip ‘ülkeye gideceğim’ dedi. Babamız bize bir miras bıraktı. Bu mirası hep yaşatacağız. Babam kendini halkına adadı."
Suphiye Adır: “Cizre’deyken sürekli tutuklanıyor, işkence görüyor ve tehdit ediliyordu. Kardeşleri şehit olmuştu. 1991 yılında tahliye olduktan sonra Almanya’ya geldik. ‘Ülkeye döneceğim’ dedi. İnanmadım. Nasıl dedim. Ne yaptıysam vazgeçmedi. Biz de kabul ettik. Bu onun hayaliydi. O hayallerinin peşinden gitti."
Hacı Çelik: "Salih gitmeden önce bizimle vedalaşarak, ‘Hayal ettiğim ülkeye döneceğim’ dedi. Hastasın gidip arkadaşları zorlayacaksın dediğimde ise, ‘Gideceğim ve bir daha Avrupa’ya gelmem, Cizre’den çıkmadan verdiğim sözü tutacağım’ diye cevap verdi. Şengal’de 2018 yılında yeniden karşılaştık. Êzîdî halkı onu çok sevmişti. Daha sonra şehit düştü."
DENİZ BABİR/FRANKFURT
Kurdistan Özgürlük Hareketi’nin emektarlarından Salih Cizîr’in şehadeti üzerinden 2 yıl geçti… Hasan Adır yani Salih Cizîr’in hikayesi, Cizre Ovası’nda başlar. Devrimciliğin unutulmaz ismi olan Cizîr’i, adım attığı her yere mücadelesinin izlerini yanında taşımıştır. Salih, Cizre’de 1962 yılında yurtsever bir ailenin çocuğu olarak yaşama gözlerini açar. Cizre’de marangozluk yapan Cızîr, 1986 yılında Kürt Özgürlük Hareketi ile tanışır. 1986’nın sonunda PKK saflarına katılan kardeşi Mehmet (Şehit Çekdar) 1990’da Kerboran’da, Abdürrahim (Çekdar) ise 2 Ağustos 1992’de İdil’de şehit düşer.
Salih Cızîr ise 1988 yılında Şehit Bêrîvan ve Şehit Baran’ın Cizre’ye gelmesi ile birlikte mücadeleye aktif katılır. Bir itirafçının anlatımları üzerine Haziran 1988’de tutuklanarak bir yıl cezaevinde kalır. Tahliye olduktan sonra çalışmalarını sürdüren Cizîr, 1990’larda yükselen halk serhildanlarında öncü olarak yer alır. Newroz’da tekrar gözaltına alınan Cizîr, çok yoğun işkenceye maruz kalır. Baskılar nedeniyle 1991 yılında Almanya’ya geçer.
Sürgünde bile hapis
Salih Cizîr, Almanya’da da çalışmalarına ara vermeden devam eder. Avrupa’da toplumsal alan çalışmalarının çoğunda yer alarak Kurdistan Özgürlük Mücadelesi'nin yarattığı değerlerin halklara ulaşmasında öncülük eder. En son KOMAW (Kayıp ve Şehit Aileleri Derneği) çalışmalarında özgürlük mücadelesinde şehit düşenlere dair veri toplama, şehitlerin anılarını yaşatmak için özverili bir çabanın sahibi olur. Cizîr Almanya’da iki kez tutuklanarak 5 yıl cezaevinde kalır. Mücadelesinden asla taviz vermeyen Salih Cizîr, 2015’de hayali olan Kurdistan dağlarının yolunu tutar. Yaşamının her anını mücadele ile dolduran Cizîr, ailesi için hem yoldaş hem sırdaşt olur. Türk savaş uçakları, 5 Haziran 2021’de Güney Kurdistan’da bulunan Birleşmiş Milletlerin (BM) korumasında olan Mexmûr Mülteci Kampı’nı bombalandığı sırada Salih Cizîr yaşamını yitirir. Cizre’de 1986’da başladığı devrimcilik hayatını şehit olduğu 5 Haziran 2021’e kadar inandıklarından bir an olsun vazgeçmeyen Cizîr, onların izinden gitmekten asla tereddüt duymaz. Salih Cizîr’inin Almanya’da yaşayan ailesiyle hayatını ve mücadele geçmişini konuştuk. Kız kardeşi Nuşin İmret’in "Böyle bir ağabeyi sahip olmak benim için dünyanın en güzel nimetlerinden biriydi" diye anlattı.
Cizre’nin ilk tutsağıydı
Ailenin en küçükleri olduğunu söyleyen İmret, Salih Cizîr’i “Bana hem baba hem ağabeyi oldu” diyerek şöyle anlatıyor: “Babamın vefatından 8 ay sonra dünyaya geldiğim için babasızlığın eksikliğini her zaman Hasan ağabeyimle doldurdum. Ailemde kendime her zaman yakın olarak gördüğüm kişiydi. Böyle bir ağabeye sahip olmak benim için dünyanın en güzel nimetlerinden biriydi. Çünkü sadece ağabeyi değil, yoldaş, sırdaşımdı. Onu anlatmak, dile dökmek mısralar yetmiyor. Ben daha küçükken bana hem baba hem de yoldaş oldu. O zamanlar ailemiz hep devletin hedefindeydi ve süreklileşen bir baskı ve işkence söz konusuydu. Ağabeyim Cizîr bölgede PKK davasında ilk tutuklananlardan biri olarak biliniyor. Ağabeyim Çekdar’ê Mezin (Mehmet) şehadete ulaştığında ben onun rahmetli Tahir Elçi ile İstanbul’da hukuk okuduğunu biliyordum. Tahir Elçi ve ağabeyim Çekdar’ê Mezin’ın bizim evinde bir odaları vardı. Beraber çalışıyorlardı ve okuyorlardı. İstanbul’da okul okuyor diye ona bir mektup yazıp gönderdim. Meğerse okulda değil de gerilladaymış. Ağabeyim Çekdar’ê Mezin’ın şehadet haberi geldikten sonra öğrendim gerillada olduğunu. Ağabeyim şehadetinden sonra diğer ağabeyim Renas’ı kaçırdılar. Daha sonra Salih’e yöneldiler ve onu tutukladılar. Bu sırada ağabeyim Renas’ı bıraktılar. Salih, tahliye olduktan sonra yaşadığı işkence ve baskılardan dolayı 1991’de Almanya’ya geldi. Geldiği gibi faaliyetlere kaldığı yerden devam etti. Kendisini halkına karşı borçlu gören bir yaklaşımı vardı. Almanya’da da baskı altındaydı, cezaevine girdi ama hiç bir zaman mücadelesinden vazgeçmedi.”
Kurdistan hayali
Üç ağabeyi de şehid olan İmret, şöyle devam etti: "Salih Cizîr’inin şehadetiyle beraber üçüncü ağabeyim de şehit oldu. 14 yaşındayken Mehmet, 14 günlük gelin iken de Abdürrahim ağabeyim şehit oldu. Neden Salih benim için bu kadar önemli biliyor musunuz? Doğmadan babamı, iki ağabeyimi de çok erken yaşta kaybettim. Salih benim için sadece bir ağabeyi değil hem baba, hem yoldaş, hem de sırdaşımdı. Eşim ve iki arkadaşı 1998’de Bremen’de inşaattan düştü. Her üçünde parti çalışanıydı. Salih ağabeyim, çocuklarıma da babalık yaptı. Varlığının bende yarattığı özgüveni anlatamam. Davasına çok bağlıydı. Bana bıraktığı o güzel gülüşlerden bağlı olduğu ulusal davamızın toplumsal gerçekliğe olan inancından ötürü çok seviyorum. Bu sevgi öyle kuru kuru anlatılamıyor ki. Ailemizin moral kaynağıydı. Ben ona hep, 'gülüşünden ikram aldığım sevdam' derdim. Salih, Avrupa’da şehit olsaydı çok üzülürdüm. Çünkü onun yüreği hep Kurdistan ve ülkesi için atıyordu. Bu anlamıyla orada şehadete gitmesi bir anlamıyla kabullenmesi zor olsa da ama özünde uğruna düşünüp çalıştığı dava için yerinde olması onun hayaliydi. Böyle bir ağabeye sahip olmak benim için dünyanın en güzel nimetlerindendir."
Mirasını yaşatacağız
Babasının şehadetinin yıldönümü vesilesiyle bizi evinde kabul eden Mazlum Adır, ise şöyle konuştu: "Ben 1988 yılında doğdum 1991 yılında da Almanya’ya geldik. Biz dört erkek kardeşiz. Ben bir tek Almanya’yı hatırlıyorum. Babam Cizre zamanlarını hep hikaye olarak anlatırdı. Avrupa’ya geldikten sonra babam hep çalışmalardaydı. Hep başka yerlerde ama aramızdaki bağ çok kuvvetliydi. Bana babadan çok arkadaş gibi yaklaştı. Onun bir gün gideceğini asla düşünmedim. Babam sürekli bir yerlere giderdi ama sonra yine gelirdi. Buna alışmıştık. Kızım yeni doğmuştu. Bir gün gelip ‘ülkeye gideceğim’ dedi. Bizimle vedalaşıp geri geleceğini söyledi. Ama gittiği günden şehit olduğu güne kadar bir daha görmedik. Şehadetine hala da inanmıyorum. Gelir diye düşünüyorum. Konuşmak hala hepimize çok zor geliyor çünkü inanmıyoruz. Babamız bize bir miras bıraktı. Gittiğimiz her yerde bizi onun adıyla tanıyorlar. Bu mirası hep yaşatacağız. Babam kendini halkına adadı. Bizden çok onlarla zaman geçirdi. Canını da bu yolda feda etti. Bu mücadelenin zaferle sonuçlanmasını babam ve bütün şehitler için istiyorum."
Sıra ona gelmişti
Eşi Suphiye Adır da şunları ifade etti: “Cizre’deyken sürekli tutuklanıyor, işkence görüyor ve tehdit ediliyordu. Kardeşleri şehit olmuştu. 1991 yılında tahliye olduktan sonra Almanya’ya geldik. Hasan burada bir saniye bile mücadeleden uzak durmadı. Her yerde çalıştı, tutuklandı. Bir defa Almanya’ya 4.5 yıl cezaevinde kaldı. Daha sonra birkaç kere daha kaldı. Ancak biz buna alışmıştık. Biz sürekli bir yerlerdeydik ama varlığını hissediyorduk. Ancak bir gün gideceğini söyledi. ‘Ülkeye döneceğim’ dedi. İnanmadım. Nasıl dedim. O da ‘herkes nasıl gidiyorsa öyle gideceğim’ diyordu. Ben şaka sanıyordum ama o gitmeye kararlıydı. O anı düşününce hala kalbime bir hançer gibi saplanıyor. Hasan’ın gidişi benim için çok zordu. Ne olursa olsun Hasan beni bırakıp bir yere gitmez diyordum. Ne yaptıysam vazgeçmedi. Biz de kabul ettik. Bu onun hayaliydi. Çok ağladık ama o dönmedi yolundan. Gideceği gün onu bir arabayla bıraktık. Yaşadığım en zor andı. Ona son kez sarılıyordum. Kendimi tutamadım ağlamaya başladım. O da ağladı ‘geleceğim’ dedi ve gitti. O günden sonra bir daha göremedim.”
Hayallerinin peşinden gitti
Eşinden şehadetine kadar haber alamadığını dile getiren Adır, “Hasan’ın bize bağlılığı çoktu. Az gelip giderdi ama evdeki yeri hep ayrıydı. Gelinlerini çocuklarını çok severdi. Gidene kadar bile ‘gelinlerim size emanet’ deyip gitti. Sonra’da şehadet haberi geldi. Gidişini daha kabullenmemişken şehit olduğunu duymak bizim için çok zordu. İnanmak istemedim. O hayallerinin peşinden gitti. Şehadet çok zordur” dedi.
Hiç yalnız bırakmadı
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan 29 Ekim 1999 tarihinde Avrupa'dan Türkiye'ye giden 8 kişilik Barış Grubu'nda yer alan Hacı Çelik’de Salih Cizîr ile yolları kesişenlerden biri. Batmanlı Çelik, 78 yılından beri Almanya’da 81 yılından beri Kürt Özgürlük Hareketin’de aktif. Cizîr ile 92’de tanıştığını söyleyen Çelik, “Salih, beni ve ailemi hiç yalnız bırakmadı” dedi. Salih Cizîr ile Avrupa’da uzun zaman beraber çalışma yürüttüklerini söyleyen Çelik, Cizîr’i şöyle anlattı: “Salih arkadaş sıcak bir serhildanın içinden gelmişti ve halkla olan ilişkileri iyiydi, hep güler yüzlüydü. Sürekli kendisini, arkadaşlarını ve ailesini daha fazla nasıl mücadeleye katarım üzerine çalışırdı. Mücadelede birçok şeyi ondan öğrendik. Sorunların üzerini kapatan değil de sorunların üzerine giden biriydi. Birinde bir eksiklik görse hemen gider onunla konuşurdu."
Cizîr’in önceliğinin Kürt Özgürlük Hareketi ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan olduğunu söyleyen Çelik, “Bireysel kendine özgün şeyler gelişmiyordu onda öncelik Önderliği kitlelere anlatmaktı. Önderliğin paradigmasını kitleler içinde yaymak ve her fırsatta anlatmak konusunda kendini geliştirmişti. Partiden aldığı tüm deneyimleri halka anlatırdır bunları pratiğinde de gösterirdi. İnsanlar ona kızsa da çok uzun zaman kırgın kalmazlardı eleştirileri doğru temeldeydi ve eleştirilenlerde bunun farkına varırdı” dedi.
Şengal’de kaçırılmak istendi
Çelik, sözlerine şöyle devam etti: “Salih gitmeden önce bizimle vedalaşarak, ‘Hayal ettiğim ülkeye döneceğim’ dedi. Hastasın gidip arkadaşları zorlayacaksın dediğimde ise, ‘Gidecem ve bir daha Avrupa’ya gelmem, Cizre’den çıkmadan verdiğim sözü tutacağım’ diye cevap verdi. Şengal’de 2018 yılında yeniden karşılaştık. Şengal saldırısında KDP ve Türklerin ortak operasyonu ile Salih hevali kaçırmaya çalışmışlar. Salih ikinci kattaymış onlar geldiğinde camı kırıp kaçıyor ve onların elinden kurtuluyor. Şengal de de sevilen bir arkadaştı orda da halkın sevgisini kazanmıştı zaten pratik bir arkadaştı işini ertelemeyi sevmezdi. Êzîdî halkı onu çok sevmişti kendini yaşlılara, gençlere, kadınlara ve din liderlerine sevdirmişti.”
99 yılında Barış Grubu ile Türkiye’ye gittiğinde 13 yıl cezaevi kaldığı süreçte Cizîr’in kendisini ve ailesini hiç yalnız bırakmadığını söyleyen Çelik, sözlerini şöyle noktaladı: "92’den bu yana beraberdik, hiç yalnız bırakmadı. Şehadet haberini aldığımda başta inanmadım. Uzun zaman beraber kaldık. Hiç inanmak istemedim. Uzun yıllar mücadele içinde kalan bir insanın şehadeti gerçekten büyük kayıp. Kendisini geliştirmişti, onunla beraber bir tarihte gömülüyor. Bu beni çok etkiledi ama onların bıraktığı mücadeleye sahip çıkmak kaldığı yerden ileriye taşımak bizim görevimiz. Onların mirasını yaşatmamız gerekiyor."