“Si ve Rehan”

Forum Haberleri —

Ahmet Kahraman

Ahmet Kahraman

  • Ahmet Kahraman'ın Kurdistan tarihini, kültürünü, coğrafyasını sinematografik bir dille yazdığı “Si ve Rehan” kitabı inanıyorum ki en kısa zamanda okurlarına ulaşacak, hak ettiği değeri görecektir.

EYLEM KAHRAMAN

Kimi şairler ve yazarlar vardır, yapıtlarıyla dimağımızda değişik bir iz bırakır. Yazdıklarıyla bizi alır başka diyarlara götürür. Eserlerini nerede görsek elimiz uzanır, döner döner okuruz. Her defasında ayrı bir tat, farklı bir duyguyla.

Bunlardan biri Konstantinos Kavafis’tir kuşkusuz. “Yeni bir ülke bulamazsın/ başka bir deniz bulamazsın/ bu şehir arkandan gelecektir” dizelerini bilmeyen var mıdır?

Peki şair yaşarken de bu kadar ünlü ve kıymet görmüş müdür dersiniz?

Üzülerek belirteyim ki, ne ünlüydü ne de değeri bilindi.

Kavafis yaşamı boyunca eserlerini yayımlamak için çabalar durur. Yunan asıllı olduğu, bir süre de İngiltere’de yaşadığı için Yunan ve İngiliz yayınevlerine başvurur. Her defasında reddedilir, ama hiç vazgeçmez. Gazete ve dergilerde yayınladığı şiirlerini tek tek kâğıtlara bastırıp seçkinlere gönderir. İsteyenlere armağan eder.

Geçimini sağlamak için hiç sevmediği bir işte otuz yıl çalışır. Her sabah işe geç gider, mesai bittiğinde ise arkasından atlılar kovalıyormuş gibi çıkar iş yerinden. Her fırsatta yazar. En güzel şiirlerini yaşlılık döneminde kaleme alır. Ölmeden birkaç ay önce arkadaşlarına “daha yazmam gereken 25 şiir var” diyen şair, hiçbir kitabını göremez ne yazık ki.

Sonra ne mi olur?

Yayınlamadığı şiirleri bile kitaplaştırılır. Eserleri dilden dile çevrilir. Doğumunun 150’nci yıl dönümü nedeniyle 2013 yılı UNESCO tarafından “Şiirde Dünya Kavafis Yılı” ilan edilir.

Yazarımız Sayın Ahmet Kahraman’ın Cumartesi günü yayınlanan “Yeryüzünün ‘istisna’ katilleri ve timsahın gözyaşları” başlıklı yazısı hatırlattı bana Kavafis’i.

“Yeri gelmişken, Kürt soykırımına masumların penceresinden bakan ‘Si ve Rehan’ adında bir roman yazdım. Ama öylece elimde kaldı. Hiçbir yayınevi yayınlamaya yanaşmadı” diye yazıyordu Kahraman. 

Okuduğumda derin bir yas duygusu geldi oturdu kalbime. Hiçbir şey diyemedim.

“Oysa Amerika kütüphaneleri yerli halk ve Afrika’dan kaçırılmış kara derililere, Britanya kütüphaneleri de Avustralya yerlileri en başta, sömürge halklarına karşı işlenen insanlık suçlarını anlatan kitaplarla doludur” diyerek devam ediyordu.

Türkiye’de öyle bir korku iklimi yaratıldı ki birçok yayınevi bu tür konuları işleyen kitaplara dönüp bakmıyor bile. Ekonomik krizi bahane ederek tek satırla yayınlayamayacaklarını bildiriyorlar en fazla. Hemen her mecrada maliyetlerden şikâyet edip çok önemli bir tasarruf sağlayacak e-kitap’a yöneliyorlar mı? Yok! Sonra bir bakıyorsunuz aynı ekonomik kriz ortamında popüler şahısların ilkokul üçüncü sınıf seviyesindeki “öykü”/“roman” çalışmalarını basıvermişler. 

Yayınevleri uzunca bir zamandır sanat/edebiyat odaklı değil, kâr amaçlı bakıyor meseleye. Daha çok ticari ve piyasa aklıyla hareket ediyor, yazarlar doğduğu/yaşadığı toprakların sorunlarına eğilmesin, katliamları, soykırımları, kadın cinayetlerini görmezden gelsin, siyasi iklimin yarattığı dertlere değinmesin istiyorlar.

Bu konular yazılmasa, basılmasa, okunmasa nasıl çıkar hakikat gün yüzüne? Nasıl yüzleşilir? Bir yandan savaşırken diğer yandan savaş esnasında yaşananları kaleme alan gencecik insanlar olmasa Osman Pamukoğlu’nun atıp tuttuklarını “tarih” diye okuyor olmayacak mıydık?

Yazarlık öğretilemediği için bir meslek dalı değildir. Yetenek işi, çok da emek isteyen kıymetli bir uğraştır. Herkes yazabilir, ama yazar olamaz. Ahmet Kahraman, saygın bir gazeteci ve yazardır. Yazılarına baktığımızda geldiği toprakların acılarını, orada işlenen insanlık suçlarını, buna karşı verilen zorlu mücadeleyi görürüz. Tane tane, anlaşılır bir biçimde yazar öfkesini de çığlığını da. Zîlan’da, Dersîm’de, yakın tarihimizde yaşananlar unutulmasın diye atar yurt sevgisi ve özlemiyle dolu yüreği.

Onca kitaba imza atmış, bu kitaplar tekrar tekrar basılmış, röportajları iletişim fakültelerinde ders olarak işlenmiştir. Kurdistan tarihini, kültürünü, coğrafyasını sinematografik bir dille yazdığı “Si ve Rehan” da inanıyorum ki en kısa zamanda okurlarına ulaşacak, hak ettiği değeri görecektir.

Nitelikli edebiyat bir yolunu bulur çünkü. Albert Camus’nun da dediği gibi “nerede edebiyat varsa orada umut vardır.”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.