Sınırlara ve zamana sığmayan genç öndere
Nubar OZANYAN yazdı —
- İbrahim Kaypakkaya’nın bedeni parça parça edildi, lime lime doğrandı. Görünmezlik içinde sessizliğe gömülmek istendi. İttihatçı-Kemalist Türk ırkçılığına, Kürtlerin inkar ve imhasına dayalı şoven ideolojisine karşı durarak Türkiye devrimci hareketinin onuru ve yüz akı olmayı başardı.
Kaypakkaya yoldaş, 1971 Aralık’ında “Milli mesele” adlı tezini kaleme alırken henüz 22 yaşındaydı. Kürtlerin bir ulus olduğunu, yaşadıkları toprakların isminin Kurdistan olduğunu ve Lozan Anlaşması’yla parçalandığı ifade ederken dönemin bilumum solcu ve aydınları tarafından taşlanmaktan ve Kürt milliyetçisi olarak suçlanmaktan kurtulamadı. O, ne Türk aydınları ve solcuları tarafından doğru anlaşıldı ne ardılları onu Kürt halkına ve devrimcilerine yeterince anlatabildi.
Hiçbir zulmü kabul etmedi. Hiçbir yanlışı sevmedi. Övülmeye değil, devrimin tüm önderleri gibi anlaşılmaya ihtiyaç duydu. Nereden, hangi zaman diliminden bakılırsa bakılsın ezilenlerin, adalet ve özgürlük arayanların en güvenilir yoldaşı olmayı başardı. Ve dönemin tüm devrimcilerinden daha fazla özgürlüğün ve sosyalizmin yoldaşı olmayı hak etti.
Hem düşman karşısında “Ser verip sır vermeyen” tutumuyla hem de düşmanın her türlü ideolojisine karşı uzlaşmaz, tavizsiz ve net dururken koyu ve azgın Türk milliyetçiliğine olduğu kadar her türlü ince ve aldatıcı biçimlerine karşı da mücadele etti. Nerede durmamız, kimlerle olmamız, kimlere karşı mücadele etmemiz gerektiğini bizlere öğretmeye devam ediyor. Bugün ezenle ezilenin, özgürlük arayanla köleliği dayatanların, haklı ile haksızın fazlasıyla açık, bazen karmaşık hale getirildiği zamanda dönüp tekrar İbrahim Kaypakkaya’ya bakmalı ve onu doğru anlamaya çalışmalıyız.
Bazı öncüler ve komutanlar vardır sadece bulunduğu sınırların ve zamanın yol göstericisi ve yol açıcısıdır. İbrahim Kaypakkaya sınırları ve zamanı aşan, yaşadığı toprakların ve ezilen tüm halkların yoldaşı, sağlam ve güvenilir dostu ve de yol göstericisi oldu.
Onu ne Çorum’daki mezarlığında arayacağız ne de şapkalı fotoğrafına bakarak anımsayacağız. Onu, tarih boyunca süren ezenle ezilenin, zalimle mazlumun sınıf kavgasınında arayacağız. Yükseklere çektiği özgürlük ve sosyalizm bayrağında arayacağız.
O, sömürü ve zulmün, yakma ve yıkmanın tarihini soykırım, tehcir ve inkarla yazan İttihatçı-Kemalist Türk cumhuriyetinin tüm kodlarını deşifre ederek TC’nin en tehlikeli düşmanı ilan edildi. Bundandır ki, bedeni parça parça edildi, lime lime doğrandı. Görünmezlik içinde sessizliğe gömülmek istendi. İttihatçı-Kemalist Türk ırkçılığına, Kürtlerin inkar ve imhasına dayalı şoven ideolojisine karşı durarak Türkiye devrimci hareketinin onuru ve yüz akı olmayı başardı.
O işçilerin, yoksul köylülerin yoldaşı olduğu kadar Kürtlerin, soykırıma ve gadre uğramış tüm halkların da samimi önderi olmayı başardı. Henüz Kürtlerin bir ulus olup olmadığının tartışıldığı zamanlarda Kürtlerin bir ulus olduğunu, yaşadıkları toprakların isminin Kurdistan olduğunu ve işgal altında olduğunu, Lozan Anlaşması’yla parçalandığını ifade ederken Kürt aydınlarının bir bölümü henüz kendi gerçek kimliklerinin farkında bile değildi. Türk aydın ve solcuların ezici bölümü ise Kürtlerin varlığını tanımıyor; TC’nin gerçekleştirdiği sayısız katliamı “feodalizmi tasfiye eden ilerici hareket” olarak görüyor ve zulme alkış tutuyordu. Bilinçleri İttihatçı-Kemalist zehirle tutsak alınmıştı.
Dönemin tanınan, önde gelen Türk aydınlarının nasıl bir elini demokrasiye diğer ellerini arkadan Türk egemenlerine uzattıklarını ifade ederken oldukça gerçeği dile getiriyordu. Bugün var olan, ortada dolaşan Türk aydınlarına bakınca nasıl da haklı olduğu görülür. Bugün küçümsenmeyecek sayıda aydının ve solcuların demokrat görüntüleri ve sözleri arkasında söz konusu Kürtlerin haklı özgürlük talepleri ve mücadelesi olduğunda nasıl efendileri AKP-MHP’nin yanında saf tutuklarını, önlerinde el pençe durduklarını görüp izlerken İbrahim Kaypakkaya’nın görüşlerin doğruluğuna bir kez daha tanıklık ederiz.
Kürtler kendi gelecekleri hakkında karar verme hakkına sahiptir. Dışarıdan hiçbir müdahale kabul edilemez. Kürt ulusunun özgürce ayrılma hakkı kendilerine aittir. Türk egemenlerinin hiçbir imtiyazı, eşitsizliği ve ayrıcalığı kabul edilemez vb. derken ne kadar gerçekçiydi.
Türk egemen sınıflarının Kürt milletine uyguladığı her türlü zulmün en amansız ve en kararlı düşmanı olma bilinciyle hareket eden İbrahim yoldaş; baskılara, imtiyazlara, eşitsizliğe karşı en önde mücadele etti. Ve bizlere de benzer yolu izlememizi miras bıraktı.
Bugün İbrahim Kaypakkaya’yı anlamak demek başta Kürtler olmak üzere diğer halklara uygulanan zulüm karşısında en önde mücadele etmek demektir. İşçilerin, köylülerin, tüm ezilenlerin, Kürtlerin yoldaşı, gerçek dostu olmak demektir. İbrahim Kaypakkaya’nın bugün tüm önderler gibi doğru anlaşılmaya ve uygulanmaya ihtiyacı var.