87 kişiye ajanlık dayatıldı
- İHD Eşbaşkanı Hüseyin Küçükbalaban, devlet birimlerinin baskı, tehdit ve şantajla ajanlaştırma ve kaçırma faaliyetlerine karşı etkin soruşturma talebinde bulundu.
İnsan Hakları Derneği (İHD), 2022-2024 yılları arası yaşanan baskı, tehdit yöntemleriyle ifade alma, mülakat yapma, ajanlaştırma ve kaçırma olaylarına ilişkin hazırladığı raporu, dernek genel merkezinde düzenlediği basın toplantısıyla açıkladı. Dernek yönetimiyle katılımıyla raporu açıklayan İHD Eş başkanı Hüseyin Küçükbalaban, Olağanüstü Hal (OHAL) ile birlikte insan hak ve özgürlüklerine dönük saldırıların arttığını söyledi. İHD'ye yönelik başvurulara dikkat çeken Küçükbalaban, "Türkiye’deki genel cezasızlık politikasının bu tür başvurularda da temel bir yaklaşım olduğu görülmektedir" dedi.
Sadece görünen yüzü
Küçükbalaban, İHD'ye yapılan başvuruların sadece görünen yüz olduğunu, tehdit ve baskı altında tutulanların yaşadıklarını aileleriyle dahi paylaşmadığını, güvenliklerini bu şekilde sağlayacakları sanına kapıldıklarını ifade etti. Yapılan suç duyurularının çoğu zaman yeterli inceleme ve araştırma yapılmadan failin kimliğine ulaşılmadığı gerekçesiyle takipsizlikle sonuçlandığını söyleyen Küçükbalaban, "Kişinin can güvenliğini sağlamaya dönük koruma tedbirlerine başvurulmamaktadır. Bu nedenlerle yasal yollara başvurmaktan çekinip Türkiye'yi terk ederek başka bir ülkede yaşamaya zorlanan kişiler vardır. İnsan Hakları Derneği olarak devletin cezasızlık politikasının son bulması ve bu tür vakalarda sorumluluğu bulunan faillerin cezalandırılması amacıyla birçok girişimde bulunmaktayız" şeklinde konuştu.
Tek bir soruşturma yok
Küçükbalaban, kendilerine yapılan başvuruları, Türk İçişleri Bakanlığı, Kolluk Gözetim Komisyonu ve Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu'na bildirdiklerini, buna karşın 2019'dan beri yaptıkları 52 başvurunun Komisyon tarafından kabul edilmediğini, soruşturmaların halen yapılmadığını aktardı.
Aileleriyle bile tehdit
Küçükbalaban, İHD'ye 2022 ile 2024 yılları arasında 87 ajanlaştırma ve kaçırılma başvurusu yapıldığını belirtti. Rapora göre; başvurucuların şikayetlerine bakıldığında şöyle. bir tablo ortay açıkıyor; kendisini polis olarak tanıtan kişiler, başvurucularla 'sohbet etmek, çay içmek, arkadaş olmak' gibi tekliflerle bir araya gelmeye çalışıyor, bu işten ekonomik çıkar sağlayabilecekleri belirtiliyor, bu sohbete katılan fakat isteklerini kabul etmeyen başvurucuları ailesiyle, işiyle, sağlık durumuyla, özel hayatıyla tehdit ediyor, gözaltı ve tutuklamayla korkutuyor. Gözaltı merkezlerinde ise gözaltındaki başvurucu, yasal ifade alma işleminden önce ve avukatı olmaksızın belirli aralıklarla mülakat odasına götürülüp kayıt dışı ifade vermeye zorlanıyor. Gözaltındaki kişiler, tutuklanmakla veya dışarı çıksa bile her an peşinde olacakları ve kendisini rahat bırakmayacakları tehdidi ile korkutuluyor. Bazen de bu keyfi uygulamalar, kişinin kaçırılması, işkence ve kötü muameleye maruz kalmasıyla sonuçlanıyor, kişi tanımadığı insanlarca bir otomobile bindirilerek, gözleri kapalı bir şekilde kaçırılıyor, günlerce darp ediliyor ve tenha bir yerde salıveriliyor.
Münferit değil sistematik
Balaban, raporun içeriğinde verilen bilgiler, başvuru özetleri ve resmi mercilerin mevcut tutumu bir arada değerlendirildiğinde bu tür vakaların münferit olaylar değil, sistematik bir yöntem olarak kullanıldığının açıkça görüldüğünü vurguladı. İnsan haklarının temel değerleriyle çelişen, kanunların ve uluslararası sözleşmelerin yasakladığı bu tür uygulamalara derhal son verilmesi gerektiğini tekrarlayan Balaban, bu yöndeki hak ihlallerinin son bulması yönündeki ısrarlı takibin devam edeceğini ifade etti.
Tüm haklar ihlal ediliyor
Rapora göre; bu uygulamalarla Anayasa’nın 19., İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 3 ve 9., Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin 9., Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5. maddesinde düzenlenen kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ihlal ediliyor. Anayasa Mahkemesi (AYM) bu hakkı “Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, devletin, bireylerin özgürlüğüne keyfî olarak müdahale etmemesini güvence altına alan temel bir hak” olarak tanımlarken, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de demokratik toplum düzenindeki en önemli hak olarak ifade ediyor.
İHD'nin önerileri
Raporun, sonuç ve öneriler bölümünde ise şunlar sıralandı:
* Cumhuriyet Başsavcılıkları başta olmak üzere İçişleri Bakanlığı, Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, Kamu Denetçiliği Kurumu, TİHEK, Valiliklerin İnsan Hakları Kurulları insan hakları ihlalleriyle ilgili kuruluş amaçlarını yerine getirmeli, resen raporda bahsedilen ihlallerin takibini yaparak etkin bir adli ve idari soruşturma yürütülmesine katkı sunmalıdır.
* Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu kolluğun denetlenmesine yönelik olarak bir alt komisyon kurmalı ve başvuruları değerlendirmelidir.
* Güvenlik ve istihbarat birimleri faaliyetlerini hukuka uygun bir biçimde sürdürmeli, kişilerden baskı ve tehdit yöntemleriyle delil elde etme yönteminden vazgeçmeli, TBMM Güvenlik ve İstihbarat Komisyonu alt komisyon kurarak istihbarat örgütlerinin yasa dışı faaliyetleri konusunda araştırma yapmalıdır.
* İçişleri Bakanlığına bağlı olarak kurulan Kolluk Gözetim Komisyonu, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi kriterlerine uygun biçimde faaliyet göstermeli, kolluğun hesap verebilirliğini sağlamalıdır.
* * *
Başvurulardan örnekler
İHD'ye yapılan başvurulara göre; başta İstanbul, Ankara, Diyarbakır ve İzmir olmak üzere pek çok ilde üniversite öğrencileri, gazeteciler, siyasetçiler ve aktivistler başta olmak üzere çok sayıda kişi kayıt dışı ifadeye zorlandı, baskı ve tehdit yöntemleriyle ajanlaştırılmaya çalışıldı; bunu kabul etmeyenler ya çeşitli işkence ve kötü muamelelere maruz kaldı ya da tutuklanmayla tehdit edildi. Türk cezaevlerinde 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu (TMK) kapsamındaki tutsaklar bile koğuşlarından alınarak kendilerini 'kolluk görevlisi' olarak tanıtan kişilerle görüşmeye zorlanıyor. İşte raporda yer alan örneklerden bazıları:
Çay içelim, tanışalım
“…yolda karşıya geçmek isterken, karşıdan gelen sivil giyimli iki kişi, bana selam verdi. Ben de sağıma soluma baktım, başkasına selam veriyor olabilirler diye. Çünkü onları tanıyamamıştım. Daha sonra bana selam verdiklerini anladım. Ellerini uzattılar. İçlerinden biri konuşuyordu. 'Neredesin, görüşemiyoruz, müsaitsen bir çay içelim' dedi. Ben de onu tanımadığımı, eşkıya gibi yol kestiğini söyledim. Bana ismimi, inşaat işiyle uğraştığımı da söyledi. Beni başkasıyla karıştırdığını, TEM'de karşılaştığımızı belirtti, polis olduğunu söylemedi. Dikkatli bakınca TEM'de gözaltındayken gördüğüm polis olduğunu hatırladım ama tanıdığımı söylemedim. Bana ‘çay içelim tanışalım’ dedi. Bu şekilde yolumu kesmelerinin ve beni rahatsız etmelerinin doğru olmadığını belirttim. Bana devletin güçlü, elinin uzun olduğunu söyledi…”
Çevrende olanları aktar
“… AVM’ye girdim. Üst kata çıktım, orada biri bana seslendi. Dönüp baktığımda iki kişilerdi. Sivil giyimli olan bu kişilerin polis olduklarını anladım ben. Bana önce hâl hatır sordular. Gel bir çay içerim, sohbet edelim dediler. Kabul etmedim. Ardından adresimi nerelere takıldığımı bildiklerini söylediler. Devamında ise 'Çevrende bildiğin bir şey varsa bize söyleyebilirsin, gözüne çarpan herhangi bir husus varsa bize aktarabilirsin' dediler… olayın üzerinden yaklaşık olarak yirmi gün geçmişti. Bu defa … AVM’nin arka tarafından çıkarken yine bana seslenildiğini duydum. Dönüp baktım, bu kez üç kişi vardı. Üçü de sivil giyimlilerdi. Diğer seferle aynı şekilde hâl hatır sordular, çay teklif ettiler. Çalıştığım için çay içmeye vaktim olmadığını söyledim. Tekrar öncekiyle aynı soruları 'Bildiğin, gördüğün bir şey var mı?' gibi sorular sordular…”
Gözaltında istihbaratçı dayatması
“…2023 başlarından itibaren telefonla hem de fiziki takip yapıyorlar. Kendileriyle iş birliği yapmadığım taktirde can güvenliğimin olmadığını hissiyatı ve baskısı oluşturarak hem günlük yaşamdaki işlerime hem de ekonomik olarak çalıştığım işleri sekteye uğratmaktadırlar. Psikolojimi bozuyorlar. Ailemle birlikte yaşadığım eve sabahın 5 buçuğunda özel hareket timiyle girdiler. Eşim ve çocuğumun yanında darp edilerek evden Vatan Emniyeti’ne götürüldüm. Gözaltında tutulduğum iki gün boyunca toplam üç kere kendini istihbarat olarak adlandıran 7-8 kişi tarafından tehdit ve ajanlık dayatılmasına maruz bırakıldım…”
Yurt dışına kaçtım
“…Halkların Demokratik Partisi üyesi ve aktif çalışanıyım. Partinin toplantı, şölen, miting gibi kitlesel etkinliklerinin örgütlenme ve duyuru çalışmalarına katılıyor, aynı zamanda müşahit ve okul sorumlusu görevlerini üstleniyor, yeri geldiğinde ev ziyaretleri gerçekleştiriyordum. Bütün çalışmalar legal ve meşru olmasına rağmen üzerimdeki baskılar sürekli arttı. Bu çalışmalarımdan dolayı yakın takibe alındım. Devam eden süreçte Vatan TEM Şubesi'nden kolluk kuvvetleri gündüz vakti işyerimi basmış, her yeri didik didik arayıp dağıtmış ve milletin içinde 'örgüte yardım ve yataklık', 'örgüte üye olma', 'örgüt propagandası' gibi mesnetsiz suçlamalar tarafıma yöneltip beni gözaltına almıştır. Hakkımda hiçbir adli ve idari soruşturma olmamasına rağmen bu zulüm yapılmıştır. Herhangi bir delil ve ispat olmamasına rağmen beni tehdit etmiş ve ajanlık dayatmasında bulunmuşlardır. Tamamen meşru ve yasal zemin çerçevesinde yürüttüğüm bu çalışmalar ve kardeşlerimin tercih ettiği bir hayat üzerinden baskılara maruz kalmış; işyerim fişlenmiş, evim fişlenmiş ve can güvenliğim tehdit ve tehlike altında olduğundan dolayı yurt dışına kaçtım…
Cezaevi koğuşundan aldılar
“…hapishane idaresinin, duruşmasının olduğunu belirterek kendisini bulunduğu odadan alıp, farklı bir odaya götürdüklerinde üç kişinin kendisini orada beklediğini, içeri girer girmez istihbarat elemanları olduklarını belirten bu şahısların 'kendisiyle konuşmak, sohbet etmek istediklerini' söylemeleri üzerine kendisinin görüşmeyi kesin bir dille reddettiğini ve 'duruşman var dediniz beni tuzağa mı düşürmek istiyorsunuz?' şeklinde tepki gösterdiğini, 'Görüşmeyi kabul etmeyeceğini, böyle bir talebinin olmadığını kesin bir dille reddetmesine' rağmen bu üç kişinin ısrarla 'Sen … köylüsüsünün biliyoruz, buraya sohbet etmek için geldik' şeklinde beyanlarda bulunduklarını, kendisinin de bu görüşmeyi kabul etmeyerek, gardiyanlara kendisini odasına götürmek için ısrar ettiğini, bunun üzerine kendisini bulunduğu odaya götürdüklerini…”
* * *
Gazeteci Canözer'e hapis
Diyarbakır 11. Ağır Ceza Mahkemesi, gazeteci Beritan Canözer’in sosyal medya paylaşımlarını ve beğenileri gerekçe göstererek 1 yıl 10 ay 15 gün hapis cezası verdi.
Canözer hakkında 2013 ile 2016 yılları arasında sosyal medya hesaplarında yaptığı haberleri sosyal medyada paylaşması gerekçe gösterilerek 2019'da “Basın ve yayın yoluyla örgüt propagandası yapmak” suçlamasıyla dava açılmıştı. Diyarbakır 11. Ağır Ceza Mahkemesi, Beritan Canözer’in sosyal medyada yaptığı paylaşımlar ve beğenileri gerekçe göstererek 1 yıl 10 ay 15 gün hapis cezası verdi. Beritan Canözer’in avukatı Resul Temur, bu kararı istinaf mahkemesine taşıdı.
Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi, Beritan Canözer’in avukatının istinaf talebini esastan reddetmesi üzerine davayı 2021'de Yargıtay’a taşıdı. Temyiz incelemesini 2024'te tamamlayan Yargıtay 3. Ağır Ceza Mahkemesi, istinaf mahkemesinin kararında hukuka aykırılık bulunmadığını belirterek, cezanın onanmasına karar verdi. Kesinleşen bu kararla birlikte Beritan Canözer cezaevine girmesi gerekiyor.
'Heyecanlı olduğu için' gözaltı
Gazeteci Beritan Canözer, Amed'de 2016'da haber takibini yaptığı yürüyüşte “Heyecanlı” olduğu için “Makul şüpheli” diye gözaltına alınıp üç ay kadar cezaevinde tutuldu. Beritan Canözer, gazetecilik mesleğine başladığı 2014'ten beri geçen 10 yıllık sürede yaptığı röportaj ve yazdığı haberler, haber takibini yaptığı yürüyüş ve basın açıklamalarına katılmak, yaptığı sosyal medya paylaşımlarından dolayı evine 6 defa polis baskını yapıldı. Beritan Canözer, hakkında açılan soruşturmalar gerekçe gösterilerek bugüne kadar 5 defa gözaltına alındı, iki defa tutuklandı, 7 defa ifadeye çağrıldı ve hakkında 8 dava açıldı.
Ceza üstüne ceza verildi
Beritan Canözer hakkında “Örgüt üyesi” ve “Örgüt propagandası” yaptığı iddiasıyla dört, “Örgüt propagandası yapmak” iddiasıyla üç, “Kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret” iddiasıyla bir dava olmak üzere toplam 8 dava açıldı. Beritan Canözer, “Örgüt üyesi” ve “Örgüt propagandası” iddialarından yargılandığı üç davadan beraat ederken, üç ay tutuklu kaldığı davada ise mükerrer olduğu gerekçesiyle dava düşürüldü. Beritan Canözer, “Örgüt propagandası yapmak” iddiasıyla yargılandığı dört ayrı davada toplam da 7 yıl 6 ay hapis cezası aldı. İki davada verilen toplam 2 yıl 6 aylık cezalar ertelenirken, iki ayrı davada verilen 1 yıl 10 ay 15 gün ile 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezaları ise ertelenmedi. AMED