Bir yarbayın günlüğünden Dersim Soykırımı
Toplum/Yaşam Haberleri —
- Yarbay Vehbi Aytimur’un Dersim Soykırımı Günlüğü Bulundu: “Mağaralara girmişlerdi. Hepsi ele geçip mahvoldular.”
SEDAT ULUGANA
Son zamanlarda Kürt direniş ve katliamlarına dair belgeler ve fotoğraflar daha fazla ortaya çıkıyor. Bu belge ve fotoğrafların mühim bir kısmı müzayede evlerinde astronomik fiyatlar ile alıcı bulurken bir kısmı da kıyıda köşede kalıyor. Vehbi Aytimur’un günlüğü de kıyıda köşede kalanlardan.
Aytimur günlüğü eski yazı ile kaleme almış, kendisi gibi asker olan oğlu söz konusu anıları 1970li yıllarda latinize etmiş. Vehbi Aytimur’un 1925 yılında Şex Seid Direnişi ile başlayan Kürdistan serüveni 1938’de Dersim Soykırımı ile bitiyor.
Elbette günlüğün “Kürdistan” kısmı da diğer asker anılarında olduğu gibi titizlikle kaleme alınmış ve bir çeşit otosansüre de tabi tutulmuştur. Yine de satır aralarında “ele geçip mahvoldular, birkaç kişiyi yakaladık, gönderdik” gibi ifadelere rastlamak mümkün. Lakin ele geçenlerin nereye gönderildiğini belirtmiyor. “Ele geçip mahvoldular”dan kasıt kurşuna dizme ve toplu katledilme vakalarının olabileceğini söylemek mümkün. Zira bugüne kadar yapılan Dersim Soykırımı çalışmalarında da anlaşıldığı üzere özellikle soykırımın ilk safhasında neredeyse hiç esir alınmamış, ele geçirilen siviller toplu şekilde infaz edilmiştir. Nitekim Vehbi Aytimur da soykırımın ilk safhasına katılmıştır. Zaten anılarının bu kısmında “İn köyüne geldik, birçok Ermeni yakalanıp icabına bakıldı” cümlesine bakılırsa “icabına bakmak” her ne kadar muğlak bir ifade olsa da katliam gibi bir şiddet sürecinde amaca hizmet eden en kestirme yönteme yani “öldürme” ye işaret ediyor.
Dersim'i düşman olarak görür
Dersim’in “Ermenileştirilmesi”, mütedeyyin bir yaşam tarzına sahip Aytimur için katliam fiiliyatını kolaylaştırmıştır diyebiliriz. Zira onun için Dersimliler “Müslüman” değildi ve Aytimur’un itikadına mensup olmayan Dersimlilerin hunharca katledilmesi pek de mühim bir meseleyi teşkil etmiyordu. Aynı günlerde Türk basını “Seyit Rıza’nın çadırında Haç bulundu” manşetleri ile bu ötekileştirme, şeytanlaştırma, katliamı vacip kılma harekâtına destek veriyordu.
Aytimur kuşkusuz anılarının bu kısmını literatüre katkı sunma amacıyla yazmamış, olsa olsa 1925-1938 sürecindeki Kürt direniş silsilesinin yakın tanığı ve karşı-mücadelecisi olduğunun bilinmesini istediği için yazmıştır. Ordunun laik efradından olmadığını (ailesinin beyanı da bu yöndeydi. Aytimur’un son derece mütedeyyin olduğunu hatta emekliye ayrıldıktan sonra Ankara’daki Hacı Bayram Cami’den çıkmadığını belirtiyorlardı), “namaz kıldığı için Kürtler nezdinde kıymet sahibi olduğunu” beyan etse de son tahlilde Kürtleri “düşman” olarak tanımlıyor, kendi beyanı ile “Kürtler bu dağa Türkler çıkamaz” dedikleri Kırklar Dağı’na çıkarma yapmasını Türklüğün kudretine yorar. Bu manada katliamın diğer kadroları gibi o da Kürtlerle olan bütün müştereklerinden feragat ederek Dersim’i “tedip ve tenkil” edilmesi gereken “düşman” hedef olarak görür.
Katliam faillerinin çeşitliliğine ışık tutuyor
Vehbi 'dahil olduğu askeri kurmay akıl düşman’ın “örnek oluşturacak şekilde” yok edilmesini emretmişti. Bu emri titizlikle yerine getiren Vehbi Aytimur birkaç gün sonra Elazığ Halkevi’ndeki baloda yabancı devletlerin askeri ataşeleri (ki Seyid Rıza aynı günlerde bu ataşelerin devletlerine “Üç aydan beri ülkemde tüyler ürpertici bir savaş sürüyor(…) Halkımızı yangın bombaları, boğucu gazlarla katlediyorlar” ibareli mektuplar gönderiyordu) ile “Dersim Zaferi”ni kutlayan dönemin Genelkurmay Reisi Fevzi Çakmak tarafından “takdir” edilecekti.
Bu takdir onun için büyük anlam taşır zira Fevzi Çakmak, günlükte de sık sık ismi geçen harekâtın genel kumandanı Kazım Orbay ve katliam taburlarının bizzat başında bulunan Deli Fikri 1915-1938 arası Batı Ermenistan ve Kuzey Kürdistan’daki soykırım sürecinin sahadaki askeri kurmay aklını temsil eder. Bu manada Vehbi Aytimur’un günlüğü soykırım literatürüne benzersiz bir katkı sunmanın yanı sıra katliam faillerinin çeşitliliğine ışık tutuyor.
Müşir Kazım Paşa’nın yeğeni
Vehbi Aytimur 1893 yılında Düzce’de doğar. Ailesi aslen Sakız Adası'ndandır. Müşir Kazım Paşa’nın (Kazım Alpan) yeğenidir. Harbiye’den Teğmen olarak mezun olduktan sonra Birinci Dünya Harbi'nde Kafkas Cephesi’nde Rus ordusuna karşı savaşır. Yüzbaşılığa terfi eder, Şêx Seid direnişinin arifesinde tekrar bölgeye gönderilir.
24 Ocak 1925 tarihinde tren ile İstanbul’dan ayrılan Yüzbaşı Vehbi, Şubat başlarında Diyarbakır’a ulaşır. 12 Şubat’ta Veysel Karani – Ziyaret nahiyesinde konaklanır. Beyanına göre etrafını silahlı Kürtler çevirir. Yüzbaşı Vehbi Kürtlerin kendisine ve ailesine zarar vermelerinden korkar. Lakin korktuğu başına gelmez. Kürtler kendisini ve ailesini hürmet ile karşılar, misafir olarak ağırlarlar. Ertesi gün Bitlis’e doğru yolculuğuna devam eden Yüzbaşı Vehbi “Deliklitaş (Kevirê Qul) isimli mıntıkada şiddetli bir tipiye yakalanır. Yine imdatlarına Kürtler yetişir. Yüzbaşı Vehbi ve ailesini son anda donmaktan kurtarırlar:
“Katırcı ağlıyordu. Biraz gittik, arkadan dört Kürt geliyordu. Yanımıza gelince katırcı ile konuştular, sonra Türkçe bana 'Çocukları veriniz götürelim' diyerek abaları çıkartıp çocukları içine koyup sardılar. Bir genç vardı, onu bıraktılar. 'Bayanın kolundan tut, beyle beraber getir, sen da katırlara bak' deyip yürüdüler. İki saat kadar yürüdük, bayan da açıldı, 'Aman çocuklarımı kaçırdılar mı?' diye ağlamaya başladı. Fakat Kürtler kuytu bir yerde bizi bekliyorlarmış. 'Nereye gideceksiniz biz de bilmiyoruz, Şaban Efendi’nin evine geliniz biz çocukları oraya götürürüz' diyerek gittiler. Tam akşam üzeriydi, otelden içeri girdik. Yanımızdaki Kürdü de diğer o Kürtleri de göremedik. Otelci biz karşıladı. Ne görelim odada iki karyola var, soba yanıyor, çocuklar yatak üzerine oturmuşlar, önlerinde tepsi, çay, bisküvi var. Şaban Efendi de onlarla meşgul.”
Devletin zulmü
Bitlis’te dönemin valisi Kazım Paşa (Özalp) ile görüşen kıdemli yüzbaşı Vehbi, burada Askerlik Şubesi Reisliği'ne getirilir. Şêx Seid Direnişi başlayınca Bitlis vilayetinde uzun bir geziye çıkar ve köyleri teftiş eder. Kasım 1925’te Hizan’da vilayetin mühim simalarından Selahattin (eski Birleşmiş Milletler Türkiye Büyükelçisi Kamuran İnan’ın babası) ile karşılaşır. Selahattin kendisini nezaketle ağırlar. Nicedir firar olan Şeyh Selahattin, Şêx Seid Direnişi Hizan muhitine sirayet etmesin diye birkaç ay önce affedilmiştir. Şeyh, Yüzbaşı Vehbi’ye Kürtlerin defalarca devletin zulmüne nasıl maruz kaldığını ailesine yaşatılanları örnek vererek izah etmeye çalışır:
“(Selahattin Bey) mertçe konuşan bir adam. Söyledikleri kısaca şunlardı: ‘Biz hükümete karşı gelip asi olmadık. Hükümet adamları bizi bu yola sevk etti. Evet on-on beş kaza halkı bizim bir işaretimizle ayaklanabilir. Fakat yapmadık. Doğrusunu söyledik. Kabul etmediler. Tekrar tekrar vergi istediler, verdik. Velhasıl kendimizi müdafaaya karar verdik. İstenilenleri vermedik, asi olduk, zorba olduk. Hakikatte asi değil de zorbaydık. Çünkü Kürtlerdeki adet üzerine bize onlar her vakit hürmet ederler ve her şeyi verirler. Ben şeyh filan değilim. Fakat bütün köylüler bana Şeyh Selahattin der ve benden medet umarlar. Ben de usulünce icabına bakarım. Hatta çocuğu olmayan kadınlar bile gelir’ ”
Batıya sürülen Kürtler
Öyle ki Yüzbaşı Vehbi Bitlis’e döner dönmez Şêx Seid direnişinden sonra Batıya sürülmek için gözaltına alınan Kürtlere dair anı defterine düştüğü not: “Zorbalar Toplanıyor.” olur. Nitekim toplanan o “zorba” lardan biri de Şeyh Selahattin’dir.
Yüzbaşı Vehbi burada kısa bir süre sonra “sansür memurluğu”na atanır. Adilcevaz ve Ahlat'taki “aşiret süvari alayları”nın kaldırılması çalışmalarına katılır. Vilayetteki nüfus sayımı işlemlerini bizzat yönetir. Mayıs 1927'de Doğubayazıt Askerlik Şubesi Reisliği yardımcılığına tayin edilir. Böylece Şêx Seid Direnişi muhitinden Ağrı Direnişi muhitine geçer, İhsan Nuri’nin 1927 sonbaharında gerçekleştirdiği Doğubayazıt şehir baskınına tanık olur:
Doğubayazıt baskını
“Kürtler gittikçe kuvvetlenmiş birçok olay oluyordu. Bitlisli Yzb. İhsan Nuri Kürtlere katılmıştı. İbrahim Telli’nin (Biroyê Heskî Têlî) kurmay başkanı ve en büyük yardımcısıydı. Mevcutları fazlalaşmıştı. Bir gece sonbahar günlerinde idi, Kürtler Doğubayazıt’ı basacağız diye haber gönderiyorlardı. Bir alay vardı. Bir tabur da Kızıldize de idi. Tugay komutanı paşa idi. Bir akşam ziyafet veriyorlarmış. Ben de erken yatmıştım. Tam saat 21'de Doğubayazıt’ı iki taraftan basıyorlar. Kuvvetli kısım bizim evin bulunduğu tarafta imiş. Sessiz yürüseler girerlerdi. Fakat Allah büyük, korkmuşlar… (Çatışma) saat 24'e kadar devam etti. Sabah takip edildi iseler de kimse bulunamadı. Bu gece Cuma gecesi idi. Pazartesi gecesi bir baskın daha yaptılarsa da başarılı olamadılar, gittiler. Sonra da harekât başladı. Biz Doğubayazıt’ta iken daha başlangıç demekti.”
Kürt köylerinden asker toplar
1929 yılına kadar Doğubayazıt’ta kalan Yüzbaşı Vehbi, Ağrı dağı ve civarındaki Kürt köylerini teftiş eder. Asıl harekât başlamadan Samsun’a tayin edilir ve binbaşılığa terfi eder. 1932 yılında da Koçgiri muhitindeki Zara’ya yine Askerlik Şubesi Reisi vasfı ile tayin edilir. Yıllarca muhitteki Kürt ve Türk köylerini dolaşarak asker toplayan Binbaşı Vehbi’ye 1938 yazında bir emir gelir.
Dersim Soykırımı'na katılır
Emirde kendisinin de “Dersim Harekâtı”na katılması istenmiştir. Emre uyar ve emrindeki askerlerle derhal Dersim’e doğru yola çıkar. Binbaşı Vehbi, Şêx Seid ve Ağrı Direnişleri'ne dair verdiği kısa malumatlara karşın Dersim’e dair daha teferuatlı malumat verir ve Kürt direnişlerine dair anılarını “(Dersimliler) mağaralara girmişlerdi, mahvoldular” sözleri ile bitiriyor. Dersim’e dair bölümü aynen aktarıyorum:
“1938 Temmuz’unda Dersim harekâtına iştirak etmek için hazırlık başladı ve hareket edip İmraniye-Güleris yoluyla Kemah’a geldik. Çadırlı ordugâha girdik. Yüksek dağlar, buz gibi sular, zümrüt gibi çayırlıklar, ormanlıklar her tarafı kaplamıştı. Fakat her tarafta adi yollar. Güleris’de bir öğle yemeği yedik, çok varlıklı hazırlanmıştı. A.K. bana 'Vehbi dediğiniz doğru imiş, ben böyle olacağını ümit etmiyordum, şimdi pişman oldum. Dediğiniz vakit gidip orada kalsaydık' demişti.
Kemah: İki dağ arasında, bir yamaçta, altından tren ve Fırat geçen genişçe bir vadide idi. Havası suları çok güzel, insanları mert, yakışıklı, cana yakın, meyvesi bol bir kasabadır. İki gece kaldık. Sabahleyin hareket edip karlı dağa çıktık. Donmuş karların üzerinden, korkunç mağaraların önünden geçerek zirveye geçit noktasına geldik. Nerede ise donacağız, çok soğuk.
Geçitten öbür tarafa doğru yürümeye başladık. Düzlüklerden geçtik, biraz aşağıya indik. Karın az olduğu bir tepe etrafı kapalıca bir yerde her tarafa emniyet kuvvetleri koyarak geceyi geçirdik. İkinci gün gene yürüdük. Dağda gidiyorduk. Akşam merdivenli yokuş denilen yere yakın bir yerde yine çadırlı ordugâh ve emniyet kıtaları ile geceledik. Karşıdan Pülümür ve ovayı görüyorduk.
Üçüncü günü merdivenli yoldan güç bela ve vukuatsız öğleden sonra inebildik ve aşağıda iki saat istirahat ettik. Akşam üzeri Pülümür’e gelip çadırlı ordugâh kurduk ve 5'nci Tümen emrine girdik. Tüm. K. Tümgeneral Sabri Paşa idi. İki gün istirahat ettik. Üçüncü gün Tüm. K. beni istemiş, gittim. Bir çok sualler sordu, harita ile araziyi birbirine tatbik ettirdi. Sonra bana müstakil vazife vereceğini, nelerden ibaret olduğunu anlattı, izah etti. Yazılı talimatlar verdi. Munzur ırmağının sağından hareket edeceğim, harekâtımda serbest olup akşamları ışıldakla Tüm. kh. na rapor vereceğim. Neyse taburu ona göre hazırladım. Gedikli başçavuş muavini Rıza’yı iaşe memuru yaptım, itiraz ettiyse de kat’i emir verdim. Ertesi gün hareket ettik.
'Beş altı kişi yakalayıp gönderdik'
11'nci Bölüğü iki koldan tertip yapıp dağda birleşmek üzere biz de soldan hareket ettik. Üç köyden geçtik, birçok aramalar yaptık, beş altı kişi yakalayıp gönderdik. En yüksekteki köyde koyun kestiler, taburca yemek verdiler. Sonra dağa çıktık. Bölüklere vazifelerini verip o geceyi orada geçirdik. 11'nci Bölük akşam geç vakit geldi. 11'nci Bl. k. Yzb. Fuat Bey aceleci ve şüpheli idiyse de ilk başlayışta iyi hareket etmeye başladı, muvaffak oluyor.
Her taraf orman, her taraf zümrüt gibi yeşildi. Arkadaşlarım canla başla çalışıyordu. O akşam raporu yazdırdık ve emir aldık. Daha soldaki Munzur kenarındaki köye çıkacağız. Hareket edip yine 11'nci Bölük sağdan, diğerleri soldan arama yaparak tepeye çıktık. Beş altı kişi yakalayıp gönderdik. İki gece kaldık. Tekrar emir aldık. Güneye doğru giderek tam ırmak kenarında bir köyden geçip diğer köye geldik. Bu köy bizim alayın bulunduğu mevkiinin tam karşısında idi. Alay iki üç köy ahalisini boşaltıp işgal etmiş ve onları bizim tarafa sürmüştü. İkinci gün bizim tarafa geçtiler. Ben de hepsini toplayıp bir müfreze ile doğru Pülümür’e gönderdim.
Üçüncü gün emir geldi, yüksek bir dağa çıktık. Yine 11'nci Bölük ayrı gitmişti. Dağda birleşemedik. Süvari ile ayrıca emir geldi. Dağa gitmek üzere emir getirdi. Geri döndük. 11'nci Bölük gelmemişti, ona bir müfreze gönderdik. Son verilen emre göre hareket edip geldik. Tepeye bir bölük gönderip orada kaldık.
'Ermenilerin icabına bakıldı'
On iki saat devamlı hareket ettik, arama yaptık. Gündüz oldu, gene aramalar yaptık. Alay da bu tarafa geçmişti. Ertesi gün 11'nci Bölük de geldi. Hareketle çok güzel bir köye geldik. İstirahate geçtik. İstirahatten sonra hareket ettik ve alay istirahat halindeyken birleştik. İn köyüne geldik, iki gece kaldık. Birçok Ermeni yakalayıp icabına bakıldı.
Üçüncü gün hareketle Hozat’a geldik. Bir tane tepe üzerinde çadırlı ordugâh kurduk. İki gün kaldık. Buradan hareket edip Köprübaşı’na geldik. Tümen orada toplanmıştı. 2'nci Tabur iki gün sonra geldi.
Elâzığ mıntıkasında yapılacak ordu manevrası için emir geldi. Tümen hareketle Elazığ’ın batısına geldik. Alaylar ayrı ayrı hareket ediyordu. Bir köy kenarında idik. Mareşal (Fevzi Çakmak) gelip bütün taburları dolaştı. Tümen kolordu ihtiyatı idi. Bir müddet sonra hareket edip büyük bir bahçe içine girdik, hep elma ağaçları ve ağaçlarda meyveler de vardı. Bahçe sahibi dökülen elmaların çoğunu alay eratına verdi.
Tugay komutanı Albay Yozgatlı İzzet Bey alay hekimi idi, görüştük. Akşam üzeri hareket edip Elâzığ içinden, bağlar arasından düşmanın yanına geldik. Geceyi orada geçirecektik. Vaziyet değişti, beş saat sonra hareket. Tam düşman kanat gerisinde yüksek bir dağa çıktık. Sonradan Tümenden bir müfreze teşkil edildi. Alay Komutanı Nuri Bey oldu. Onun kararı üzerine düşman gerisine ovaya indik. İki saat sonra da manevra bitti. Ovada bir köyde bir müddet kaldık. Sonra hareket edip diğer bir köye geldik. Oradan tabur ile gelip güzel bir köyde alaya dahil olduk, orada bir gece kaldık. Sabahleyin hareket edip Elâzığ’ın kuzeyinde bir köy kenarında çadırlı ordugâha girdik.
Ertesi gün Elâzığ’a gittik. Akşam binbaşı ve üst rütbeliler Halkevi'ne davetli idik, oraya gittik. Orada iken terfi ettiğimi (Yarbay) tebliğ ettiler. Yıldızları taktık hayırlısı olsun. Ablamın evini buldum. İki gece kaldım. Hayati bey yoktu. Ecnebi askeri ataşeleri vs. birçok kalabalık vardı. Halkevi çok muntazam ve büyüktü. Orada mareşal tarafından tenkit yapıldı. Müfettişler de vardı.
Zannederim üçüncü gün demiryolu altındaki düzlükte geçit resmine gittik. Mahşer gibi alaylar sıra ile geçmeye başladı, çoğu alkışlanıyordu. Sıra bizim alaya geldi, geçmeye başladık. Taburun alkışlandığını görünce çok sevindim. Geri baktım çok güzel geçiyorlardı. Ecnebilerin alkışlaması bu zevkimi arttırmış idi. İki gün istirahat edildi.
'Kâzım Orbay talimat verdi'
Orgeneral Kazım Orbay Kolordu subaylarını çağırıp ikinci bir harekât yapılacağı hakkında talimat verdi, direktifler verdi. Deli Fikri general olup bizim Tüm. K. nı oldu. Deli Fikri 15'nci Tümen'de İs. Bl. K. idi Romanya’da iyi görüşürdük, Paşa olunca bizi tanımadı bile, olur ya. A.K. Yrb. Zahit Başaran hastalığını ileri sürüp rapor alıp gitti. Alay benim başıma kaldı. Hazırlık başladı.
Öğleden sonra hareket edip ve Harput’tan geçerek Köprübaşı’na gelip geceyi geçirdik. Ertesi gün hareketle Çemişgezek’e geldik, iki gün kaldık. Orada sınıf arkadaşım Cemal ile görüştüm, şube reisi imiş. İkinci gün Tümen komutanı, alayın bulunduğu yere geldi. Karşıdan dağları vs. yi gideceğimiz yerleri müzakere ettik, gitti. Biz de uygun bir saatte hareket ettik.
'Kırklar Dağı'na geldik'
Bir köye geldik, orada geceledik. 1'nci Tb. K. nı Salim Sivas idi. Sınıf arkadaşım. Müstakil vazife aldığından ayrıldı, Yılan deresi mi ne idi, oraya gitti. İki taburla arama yaparak Kırklar karşısına geldik.
Bir tepe üzerine çıkıp gözlem yaparken kaçanları gördük. Top ateşi yaptık ve hemen taburun birisini acele olarak Kırklar dağına gönderdim. Diğer taburla orada emniyet tertibatı aldım. Akşamüzeri Tugay Komutanı Nuri Berköz geldi, ben senin yanında kalacağım diye emir verdi. Beraberce tertibatı gördük. Noksanları söyledi, tamamlattırdım. Giden taburla ışıldakla haberleşmeye başladık. Sabah erkenden biz de oraya gidelim hazırlık emrini veriniz dediler. Emir yazıp verdik. Gece hazırlandık. Erkenden hareket ettik. Bir bölük de derin dereleri aramak üzere tekrar aşağı gönderip akşam dağa gelmesini emrettik. Kırklar Dağına geldik. İcap eden yerlere kuvvetler yerleştirip dağ toplarını tepeye çıkardık ki Kürtler bu dağa Türkler çıkamaz derlermiş. Mk. Tf. leri yerleştirdik.
'Hepsi ele geçip mahvoldular'
İki bölük de geriden devamlı arama yapıyordu. Biri gidip biri geliyordu. Erzak ve diğer ihtiyaçlar hep Çemişgezek’ten geliyordu. Muhafız müfreze de katılıyordu. Muhterem bir nahiye müdürü vardı. Bütün gün yanımız da idi. İcabında kuvvet alarak arama tarama yapardı. Köylerden her gün üç dört yük sebze ve meyve gelirdi. Alay emirlerini müsvedde halinde yazar, Tugay komutanı Alb. İle okuduktan sonra hemen yazar taburlara verirdik. Tümen ile telefon irtibatımız olduğu gibi, karşımızda olduğundan ışıldak ile de haberleşirdik.
Öyle bir araziyi tutmuştuk ki asilerin kaçacak bir yeri kalmamıştı. Kıskıvrak tutulmuşlar ve mağaralara girmişlerdi. Böylece hepsi ele geçip mahvoldular. On beş gün kadar bu suretle ve geceli gündüzlü çalışarak harekât sona erdi ve emir geldi. Alay toplandı. Pülümür’e geldik. Akşamüzeri Alay komutanı geldi alayı dolaştı, gitti.
Ertesi gün Tüm. Kh. civarında toplanıldı. Gidip Tümen Komutanına tekmil haberi verdik. Hoşuna gitti. Biraz sonra hareket ettik, güzel köylerden dağlardan geçerek bir köye geldik. Yağmur yağıyordu. Bir Kur. Yrb. Alaya vekalet etmeye buraya geldi. Gece kaldık. Sabah hareketle IIıç köyüne ve oradaki istasyona geldik. Birçok fazla eşya ve hayvanatı oradan doğruca Zara’ya gönderdim. İki gece kaldık. Güzel bir yerdi, manzaralar bulunmaz bir güzellikteydi. Ben en son tabur ile hareket ettim. Tren o kadar korkunç ve o kadar güzel vadilerden geçiyor ki görülmeye değer. Neyse salimen Sivas istasyonuna geldik, mızıka ile karşılandık.”
Ermenilerin sevk edilmesi
Dersim Soykırımı'ndan sonra Sivas Askerlik Şubesi Başkanlığı'na getirilen Aytimur, İkinci Dünya Harbi'nin başlamasıyla birlikte şehirdeki “Ermenilerin sevk edilmesi görevi”ni üstlenir. Aytimur bu bölümde “sevk”in içeriğine dair pek bilgi vermez. Lakin harp arifesinde gayr-i Müslimlerin Aşkale’deki çalışma kampına sevk edilmeden önce Sivas’ta toplatıldığını biliyoruz. Sevk esnasında “bazı zengin Ermenilerden rüşvet aldığı” şüphesi ile kovuşturmaya uğrayan Aytimur kısa bir süre sonra Amasya’ya tayin edilir.
Soykırımın fotoğrafları
Anılarından öğrendiğimiz kadarıyla fotoğrafçılık tutkunu olan Yarbay Vehbi Aytimur Kürdistan’da bulunduğu süre zarfında direnişler ve soykırım esnasında birçok fotoğraf çeker. Kendi beyanına göre Ankara’da bulunduğu 1945 yılında yaşanan sel felaketinde bütün bu fotoğraf koleksiyonunu kaybeder. 1945 senesinde zorla emekli edilen Aytimur, bizzat iştirak ettiği katliamların bakiyesine sahip çıkarak kalan ömrünü diğer askeri zevat gibi ketum bir şekilde geçirir.