Caggins: Türkiye etnik temizlik yapıyor  

Dünya Haberleri —

Myles Caggins, Mazlum Abdi

Myles Caggins, Mazlum Abdi

  •  “Türkiye DAİŞ’i yenen ortaklarımıza zarar veriyor” diyen ve etnik temizliğe dikkat çeken CJTF-OIR eski sözcüsü Myles B. Caggins: “ Kuzey-Doğu Suriye’deki durum, Efrîn'deki durum çok kötü, korkunç bir durumla karşı karşıyayız. Hava saldırıları ve topçu atışlarının yanı sıra -Fırat Nehri’nin önünü keserek- suyu da bir silah olarak kullanıyor.” 
  • Kobanê’nin moral ve psikolojik önemine dikkat çeken Myles B. Caggins; “Kobanê elbette Kürt birliğinin, DAİŞ’e karşı başarının, DAİŞ’in savaş meydanında yenilgisinin ortaya çıkmasının da büyük sembolü. Kobanê savaşı sürerken Türkiye'nin de bunu yakından izlediğini hatırlıyoruz. Türkiye sınırını geçip DAİŞ’e karşı savaşanlara yardım etmedi” dedi. 
  •  Türk devletinin Rojava’yı tehdit olarak uluslararası platformalarda dillendirmesine karşı Caggins, “Gördüğüm ya da tanıdığım insanlarla konuştuğum kadarıyla QSD, halkını DAİŞ’ten ya da diğer tehditlerden korumaya ve Kuzey-Doğu Suriye'deki savaşçılar ve Asayiş ile düzeni sağlamaya odaklanmış durumda” diyerek bu iddaların asılsızlığını teyit etti.

RONÎ RIHA/MELTEM OKTAY/ZÜRİH

İşgalci Türk devletinin Kuzey Doğu Suriye’ye yönelik 19 Kasım’da başlattığı işgal saldırıları artarak devam ediyor. Uluslararası hukuku ihlal ederek yüz binlerce sivil insanı hedef alan Türk devleti, obüs, havan, top ve hava saldırılarıyla bir soykırım saldırısı gerçekleştiriyor. Her fırsatta Kuzey-Doğu Suriye’yi işgal etmekle tehdit eden Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan, karadan operasyon yapma hesapları ile Suriye rejimi ve Rusya ile arayışlar halinde. 

Türk devletinin işgal saldırıları ve ABD’nin tutumunu daha önce Rojava’da QSD ile birlikte çalışmış, DAİŞ’le Mücadele Koalisyonu’nun eski Sözcüsü Albay Myles Caggins ile konuştuk.

Türkiye, 2014'ten bu yana DAİŞ’e karşı savaşta binlerce insanını kaybeden koalisyon ortağınıza büyük bir imha saldırısı gerçekleştiriyor. Kürtleri ve Kuzey-Doğu Suriye’de yaşayan halkı yakından tanıyan biri olarak ne hissediyorsunuz?

Kuzey-Doğu Suriye’deki durum, Efrîn'deki durum çok kötü, korkunç bir durumla karşı karşıyayız. Türkiye, Kürt halkını Suriye ve Türkiye sınırından uzaklaştırma arzusunu sürdürüyor. Bunun için hava saldırıları ve topçu atışlarının yanı sıra -Fırat Nehri’nin önünü keserek- suyu da bir silah olarak kullanıyor. Bir grup insanı topraklarından çıkararak ve bu insanların yerine başka mültecileri yerleştirerek etnik temizlik yapıyor. Aynı zamanda Efrîn, İdlib ve Serêkaniyê ile Girê Spî arasındaki “güvenli bölge” olarak adlandırılan kara bölgesine terörist grupları yerleştiriyor. 

Bu konuda ne hissettiğime gelince; QSD ile beraber çalıştım ve Kobanê savaşından bu yana QSD’de görev yapmış onlarca insan tanıyorum ve hepsi de Türkiye'nin Amerikan Koalisyonu’nun güvenlik ortaklarına yönelik devam eden saldırılarından dolayı çok öfkeli. Ben de böyle hissediyorum. Bu saldırıların durmasını diliyorum. Çünkü Türkiye DAİŞ’i yenen  ortaklarımıza zarar veriyor. Aynı zamanda Türkiye'nin saldırılarının verdiği zarar ve korku nedeniyle mülteci durumuna düşen ve yerlerinden edilen yüz binlerce sivil de çaresiz durumda.

Türk devletinin bu saldırılarının QSD ve Uluslararası Koalisyon’un DAİŞ’e karşı yürüttüğü ortak operasyonları nasıl etkileyeceğini düşünüyorsunuz?

QSD ve Uluslararası Koalisyon sadece DAİŞ’e odaklanmak istiyor ama Suriye Demokratik Güçleri'ndeki bazı liderler aynı zamanda anavatanlarını olası bir kara işgaline karşı savunmaya hazırlanmak gibi ek bir görev de üstleniyor. Dolayısıyla Türkiye'nin bu saldırıları kuşkusuz DAİŞ’e karşı mücadelede dikkatleri dağıtıyor. Ancak daha da kötüsü, bu saldırılar DAİŞ’i yenme misyonuna ciddi bir zarar verebilir.

60 bin DAİŞ üyesinin ailelerinin kaldığı Hol Kampı da hedef alındı. Bu saldırıda bir grup DAİŞ üyesinin kaçtığı açıklandı. Sizce Türk devleti DAİŞ üyelerinin kaçışını ve yeniden canlanmasını organize ediyor olabilir mi?

Türkiye'nin ana hedefinin DAİŞ üyelerinin El Hol'den kaçmasına yönelik olduğunu düşünmüyorum. Eğer Türkiye doğrudan gözaltı kamplarına, El Hol gibi kamplara ya da bazı gözaltı kamplarına saldırmak isteseydi, doğrudan saldırırdı. Ancak Türkiye'nin QSD’ye yönelik saldırılarının DAİŞ’e olanak sağladığına ve DAİŞ’i cesaretlendirdiğine inanıyorum. Çünkü QSD sınırlı kaynaklarını sadece DAİŞ'e karşı operasyonlara ve DAİŞ’in savaşçılarını tutmaya odaklanmak yerine Türkiye'nin saldırılarıyla ilgilenmek için kullanmak zorunda kalıyor. Evet, bu anlamda bu saldırılar DAİŞ’i tekrar canlandırıyor.

Türk devletinin DAİŞ’in düşmesine neden olan Kobanê'yi hedef almasının özel bir nedeni var mı sizce?

Kobanê kesinlikle sembolik bir yer. Kürt halkı için, DAİŞ’e karşı elde edilen başarı ve DAİŞ’e karşı mücadelede kadın savaşçıların öne çıkması açısından çok fazla sembolik anlamı olan bir yer. 

Kobanê elbette Kürt birliğinin, DAİŞ’e karşı başarının, DAİŞ’in savaş meydanında yenilgisinin ortaya çıkmasının da büyük sembolü. Kobanê savaşı sürerken Türkiye'nin de bunu yakından izlediğini hatırlıyoruz. Yani Türkiye DAİŞ’in Kobanê'ye saldırmasını, Kobanê'yi ele geçirmesini ve Kürt güçlerinin Kobanê'yi kurtarmak için savaşmasını izledi ve Türkiye sınırını geçip DAİŞ’e karşı savaşanlara yardım etmedi. Dolayısıyla Türkiye'nin bu saldırılarının psikolojik bir etkisi de var ve Türkiye'nin bir kara harekatına girişip Kobanê'yi ele geçirmesinin de psikolojik bir nedeni var. Önümüzdeki birkaç hafta ya da birkaç ay içinde neler olacağını hep birlikte göreceğiz.

Pentagon ve Beyaz Saray bu işgal saldırılarından duydukları endişeyi dile getirdiler. Bu açıklamaları Türk saldırılarını durdurmak için yeterli buluyor musunuz?

Washington DC'den yapılan açıklamaların Türkiye'nin davranışlarını etkileme konusunda çok sınırlı bir etkisi var. Türkiye Suriye'deki son hava saldırılarına başlamadan önce Washington'un açıklama yapması daha iyi olurdu. Ve eğer Amerikalılar Türkiye'nin bu son operasyonunu engellemeye çalışmak için daha önce ve daha sert bir tonda açıklama yapsalardı daha etkili olurdu. Ancak açıklamalar birkaç gün ya da birkaç hafta sonra geldi ve Türkiye'nin davranışları üzerinde hiçbir etkisi olmadı açıkçası.

Peki sizce açıklama neden geç geldi?

Washington, Ankara ile ilişkilerini Suriye Demokratik Güçleri ve Özerk Yönetim ile olan ilişkilerinden daha fazla önemsiyor. Amerika ve Türkiye NATO müttefiki ve şu anda Amerika en çok Ukrayna'da Rusya'yı yenmekle ilgileniyor ve Türkiye bu misyon için önemli. Dolayısıyla Türkiye ne yapmak istediğine dair tüm kararları alabiliyor ve Amerika çoğunlukla oturup Türkiye'nin ne yaptığını izlemek zorunda kalıyor. Türkiye, Hesekê’de koalisyonun QSD’in savaşçılarını eğittiği alanı da vurdu. Bu bizi rahatsız etti ve bu anlamda Pentagon bir tepki açıklaması yaptı. Türkiye şu an istediğini yapıyor ve Amerika askeri alandaki tepkilere rağmen Türkiye’yi durdurmuyor.

Türk devletinin son saldırılarında sivil halka ve halkın yaşam alanlarına dönük de saldırı oldu. Uluslararası hukukta bunlar savaş suçudur, Türkiye neden uluslararası bir yaptırımla karşılaşmıyor?

Birleşmiş Milletler ve uluslararası kuruluşların sivillere yönelik saldırılar ve Türk devleti tarafından gerçekleşen zulümleri doğrulaması önemli olacaktır. Bu saldırıları soruşturmak, kınamak ve tavır koymak da uluslararası toplumun görevidir. Türkiye'nin davranışlarını etkilemeye çalışmak sadece ABD'nin sorumluluğunda değil. Medyanın Suriye'nin kuzeydoğusunda olup bitenleri haberleştirmeye devam etmesi, dünyanın geri kalanının ne tür saldırılar olduğunu ve bu saldırılarda sivillerin zarar gördüğünü bilmesini sağlaması çok önemli.

Daha önce Amerika'nın Irak'ın Kürt bölgesinde uygulamaya koyduğu ve Birleşmiş Milletler’in de onayladığı "Uçuşa Yasak Bölge" Rojava için neden uygulanmıyor?

Suriye üzerinde uçuşa yasak bir bölge oluşturmak için siyasi irade ya da ilgi yok ve iki NATO müttefiki arasında da uçuşa yasak bir bölge oluşturamazsınız. Uçuşa yasak bölgeler çok pahalıya mal olur. Ayrıca uçuşa yasak bölge Türkiye'nin Kürtlere karşı zulüm yapmasını da engellemeyecektir. Şu anda yaptıklarının aynısını yapacaklar. İnsanların neden Rojava'da uçuşa yasak bölge istediklerini anlıyorum ama bunun olacağını tahmin etmiyorum. Çünkü bu olursa, NATO'ya karşı NATO uçuşa yasak bölgesi olacak. Bu da çok kolay değil. Türkiye Yunanistan'ı tehdit ediyor ve orada da uçuşa yasak bölge olmadığını görüyorsunuz. Yani böyle bir şeyin olması pek mümkün değil. Birkaç yıl önce Saddam rejimi sırasında Irak'ta durum farklıydı. Saddam bizim düşmanımızdı. Saddam, Amerika Birleşik Devletleri'nin düşmanıydı. Türkiye ise ABD'nin NATO müttefiki ve biz de bu müttefikle askeri bir çatışmaya girmek istemeyiz.

Türk devletinin Kuzey-Doğu Suriye halklarına yönelik bu saldırılarının altında başka bir neden var mı? 

Türkiye'nin Kuzey-Doğu Suriye’ye saldırmasının bir nedeninin de Demokratik Konfederalist hükümet ve Jineoloji -kadın yaşam özgürlük- gibi ideolojiler olduğuna inanıyorum. Bunlar Ankara’daki hükümet için endişe verici. Türkiye, Kürt grupların yönetimde ya da ekonomide başarılı olmasını istemiyor ve bu yüzden saldırıyor. 

ABD ile Rojava yönetimi arasında bir PKK krizi olduğu iddialarına ne diyorsunuz?

PKK'nin Suriye'den Türkiye'ye askeri saldırılar düzenlediğine dair herhangi bir kanıt görmedik. Buna dair herhangi bir kanıt görmedim ya da duymadım. Ve gördüğüm ya da tanıdığım insanlarla konuştuğum kadarıyla QSD, halkını DAİŞ’ten ya da diğer tehditlerden korumaya ve Kuzey-Doğu Suriye'deki savaşçılar ve Asayiş ile düzeni sağlamaya odaklanmış durumda.

21. yüzyılda Kürtlerin önünde bir tehlike öngörüyor musunuz? Eğer böyle bir tehlike öngörüyorsanız, bu tehlike nedir?

Bence tüm büyük Kurdistan'daki Kürt gruplar için en önemli şey; ekonomik fırsatlara ve ortak güvenliğe yol açabilecek siyasi birliğe ve siyasi işbirliğine sahip olmaktır. Dış gruplardan gelen tehditlerin devam edeceğini düşünüyorum. Örneğin İran'ın Kürt gruplara yönelik tehdidi ve Türkiye'nin Kürt gruplara yönelik tehdidi devam edecektir. Ayrıca Irak içinde İran destekli Haşdi Şabi tehdidi de mevcuttur. Bu noktada Kürtlerin birliği çok önemlidir. Kurdistan'ın tüm parçalarındaki Kürtlerin birbirlerini görmek için özgürce seyahat edebilmeleri, birbirleriyle ekonomik fırsatlara sahip olmaları önemlidir. Kuzey, Batı ve Güney’deki Kürtlerin bilgilerini birleştirip, bölgeyi dünyanın geri kalanına olumlu bir şekilde sunmaları için fırsat olabilir. Kürtler tek bir sesle konuşurlarsa sesleri daha duyulur ve dünya çapında daha fazla dost ve müttefik kazanabilirler.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.