Dans eder insan
Forum Haberleri —
- Eskiden bizde var olanı yaşatmak istemiyorlardı, şimdi ise var ettiklerimizi yaşatmamaya çalışıyorlar. Onlara vereceğimiz en güzel cevap: Em bernadin vê dîlanê’dir. Bu govendi biz yarattık ve çıkmayız da bundan.
XWEDÊDA DİLXÊRÎ
Dansın sırrı belki de insan doğasının sırrından başka bir şey değildir, kendisidir, özüdür. Bazı romantik filozofların iddia ettiği gibi, insan aslında potansiyelini, yani kendisinde zaten var olanı tam olarak gerçekleştirmesi engellenen bir varlıktır. Bu aslında negatif bir felsefenin aklıdır, antropolojisidir. Oysa dansta beden dili yaratıcılıkta ve üreticilikte pozitif bir yöne evriliyor. Dans hem bedensel olarak hem ruhsal olarak insanı potansiyelinin çok daha ötesine götürebiliyor. Söz ile mantık, dil ile dünya, bu aşılmaz denilen ikilemler, hepsi beden yoluyla, hareket ve ritim üzerinden birbiriyle barışık bir şekilde, anda ve mekanda uyumlanır ve güzel bir resim sunar. Dans eden insanın, insanların resmi. Kendiyle barışık, çevresine duyarlı, diğer insanların beden ve duygusal haklarına son derece saygılı, zaman ile mekanı aynı karede birleştirmiş bir varlık görürüz aniden. Bu dansı ve haliyle onun mantığını, müziğini ahlak konumuna oturtan bir tespit olsa gerek. Zaten böyle olmasa büyük ihtimalle bu resmin zihnimizde canlandırdığı o görüntü olmazdı.
Bu görüntünün tam olarak neye tekabül ettiği bir yana dursun, fakat en içten duygu ile en derin düşüncenin doğrultusunda olduğu kesin. Kardeşlik ve dayanışmanın yönü ve yolu, el ele, kol kola tutuşan, yan yana olan insanın dili ile zikredemediğini, bedeni ile sergilediği o enfes andır. Buna tabii müzik de ekleniyor, resimdeki insanların el ele tutuşup aynı duyguda buluştukları, bu duygunun onları arkadaşlığa dönüştürdüğünü, görünüşte birbirleriyle eridikleri an aslında müziğin etki ettiği andır. Orada sessizlik, ki bu belki de sözdür ve müzik, bu da harekettir, hiçbir yerde olmadığı gibi dans figürleri ile zihnimizde farklı yüzlerce yeni resim doğurarak bunları beden diline dönüştürmemize sebeb oluyor; müzik ve söz burada olduğu kadar başka bir yerde birbirine yakın değildir; burada ritim ve tempo içinde birlikte beden diline aktarılabiliniyor.
Arınma ritueli
Gerek bilim gerek ise para-bilim (nümismatik) bu görüntü ile hep yakından ilgilenmiştir. Özelikle, insan kavramı ve onun olguları ile ilgilenen ana dallardan biri olan etnolojide, burada özelikle folklor adı altında geniş bir yelpazede işlenir. Etnolojide dans, kıyafetler ve müzik bir halkın varoluşsal nitelikleri olarak algılanır. Para-bilim bağlamında ise mistik bununla pek içli dişli diyebiliriz. Mistik, bunu vecd olarak veya onun daha değişken biçimi olan "vahdet-i vücud", "şeb-i arus", "semah" veya Hristıyan mistiklerin adlandırdıkları gibi "unio mystica" olarak idealleştirir. Tüm bu resimlere renk ve hayat veren kesinlikle müzik ve dans’tır. Mistik kurgulara göre Tanrı ile birlik mutlak düzeyde burada gerçekleşir. Dini ve mistik danslar ve şarkılar insanın Tanrı ile eriyip bir olmasını düzenleyen buna bir yol olarak icra edilir. Eğer bunu ciddiye alırsak, analog olarak şunu ifade edebiliriz: Seküler dans, bunu dünyevileştirir ve insanla insanın duygusal birliğine doğru yolu düzenler. Genellikle el ele tutuşarak oynanan Kürt dansları metaforik olarak insan birliğinin ve beraberliğin güzel bir imgesidir. İnsanın tek duyguda, tek ritimde erime fikrinin güzel bir örneğidir. Gerçekten kardeşliğin ve dostluğun birlikte yaşandığı, kutlandığı ve kutsandığı çok güzel bir kültürel mecra denilebilir buna. Bütün bireysel, toplumsal anlaşmazlıklara, savaşlara, çatışmalara, şiddete rağmen insanları bir araya getirebilen ender şeylerden biridir dans. Dansta kendimize ve başkalarına karşı tüm olumsuz duygulardan kurtuluruz, ruhumuz çok daha hafifler. Bu da dansın genel olarak terapik yanıdır.
Kültürel ve tarihsel ufkumuz
Geçtiğimiz günlerde bir yazar Kürt kültürünün mantığı nedir ve bunca zorluklara rağmen neden günümüze kadar gelebilmiştir, diye soruyordu. Sanırım bu sorunun cevabı kısmen bu şarkılarda, danslarımızda saklıdır. Onlar biraz da aynı zamanda yaşayan hafızamızın en görünür parçasıdır. Hafızamızın önce ritim, sonra harekete dönüşen şiirsel ve düzyazılımsal söz fragmanlarıdır. Bunun bize tattırdığı duygunun insanlarda ne işe yaradığını anladığımızda bazılarının neden bundan hoşlanmadığını da açık bir şekilde anlayabiliriz. Bizde yarattığı duygu, bize tattırdığı duygu aynı: Sevinç. Burada da asıl hedef tahtasına oturtulan bizdeki bu sevinç ve coşkudur! Govendlerimiz bu sevincin, birbirimizden tat almamızın, sevincinin göstergesidir. Nihayetinde topluma şiddet ve korkudan başka bir şey sunmayanların gözüne çarpacağı dünden belli idi. Sonuçta bunlar sevinemedikleri, gülemedikleri gibi, son zamanlarda Kurt’u insanlık tarihinin ölüm ve savaşın sembolü olduğu kadim evresinden alıp ulusal bir sembol yapmayı düşünen insanlardır. Kurt’un vahşiliğini ve yırtıcılığını insan doğasına indiren onu vahşete, savaşa ve ölüme devreden bir zihniyetten bahsediyoruz. Böyle bir zihniyetin danslarımızı hedef alması, bence gayet anlaşılır ve beklenir türden bir adım.
Ölüm ve yaşam kültü
Çünkü bizim danslarımız yaşam kültürüdür, onlarla somut bir nedenden yola çıkarak yaşamı, onlarla dostluğu, arkadaşlığı kutlarız. Ve bu her halükarda toplumda ve insanda yaratmak istedikleri psikolojiye, kitlesel parapsikoloji, ters duran bir bulgudur. Oturtmak istedikleri psikoloji aslında bir "ölüm kültü“ ve biz sevincimizle, coşkumuzla bu ölüm kültünün karşısındayız. Sanki hayat sadece ölümden ibaretmiş! Yaşamı ölümün sonsuz kıyısından çekip çıkaran da bu sevinç değil mi? Bu bağlamda mutluluk ve üzüntü temel duygulardır, bunların estetiği de etiği de inkar edilemez. Kürt kültüründe ikisi yan yanadır, aynı minvalde görüyoruz. Dansların sonucu neşe ve mutluluk, hafiflik ve bir nevi pasif bir katarsisdir. Bu nedenle ölüm kültünde neşe ve eğlenceyi şüpheli ve tehlikeli görürler. Çünkü dayanışma ve birliktelikte insanlar acılarını, üzüntülerini unutur, duygusal bir anda bir araya gelirler. Birbirlerinden enerji ve moral edinirler. Aslında çekemedikleri biraz da bu; Kürtlerin hafızaları ile, kültürleriyle, şarkılarıyla, ezgileriyle mutlu olabilmeleri ve bunu göz göre göre yaşamaları. Çünkü artık Kürtlerin ve Kürtlüğün birliğinin mecazına bile gelemiyorlar.
Biz govendimize dönelim
Onlarca yıldır Kürtleri ideolojik olarak imha etmeye çalıştılar fakat bunda başarılı oldukları söylenemez, başarısızlıkları ortadadır. Artık başka bir açıdan yargılıyorlar olayı. Düşüncede, fikirde başaramadıklarını şu an duygusal olarak deniyorlar. Kürtlerin siyasi başarısını ve özgüvenini yok edemeyecekleri gibi, dansın neşesini ve uyumluğunu da bastıramayacaklardır. Şarkı söylemeye, dans etmeye devam etmeliyiz, çünkü sevinçte de üzüntüde de birlikteyiz! Tarihimizi her taraftan yas haline dönüştürdükleri gibi, şimdi de Kürtlerin bedenini ve duygularını yasla, hüzün ile sınırlamak istiyorlar. Onlara sevinç yok, çünkü artık kendileri sevinçte dahil hiçbir şey hissedemedikleri açık ve net. Başkalarının herhangi bir şey hissetmesini de kabul edemiyorlar.
Govend demek, dilan demek, Kürt özgürlük mücadelesinin özü demektir. Onun dile ve oradan da ruha temas eden coşkusunun, sevincinin en bariz yansımasıdır dilanlar, govendler. Daralmış kabuğunu yırtıp atan, harekete geçen ve yepyeni bir heyecana kapınan yeni Kürtlüğün tezahürüdür onlar. 1970’lerin sonunda başlayan özgürlük dilanımızı ilk fark eden Şehit Delîl’dir. Govendin bir türü olan dilanı ilk sözüyle taçlandıran odur: "Canê, canê, canê, were meydanê, dilê min pir xweş e bi vê dîlanê“. Biz bu dilana ("halay“ Türkmen kardeşlerimizin govendidir, Kürtler de de benzeri govenddir, dilan da bunun bir türüdür). Onun bu sözleri bir bilinç hali olarak, bir meşale gibi nesilden nesile aktarıldı ve bu güne kadar geldi. Düşmanlık edenler "bitti" derken, "meşale söndü" derken, Kürtler buna yeni bir yorum getirdiler, "ez bernadim vê dîlanê“ (ben bu halaydan çıkmam). Şimdi bunun hıncını çıkarırcasına Kürtlerin dilanına, govendine saldırıyorlar. Eskiden bizde var olanı yaşatmak istemiyorlardı, şimdi ise var ettiklerimizi yaşatmamaya çalışıyorlar. Onlara vereceğimiz en güzel cevap: Em bernadin vê dîlanê’dir. Bu govendi biz yarattık ve çıkmayız da bundan.