Dêrsîmliler Dêrsîm’e sahip çıkmalı

Forum Haberleri —

Dersim

Dersim

  • Soykırım karşısında Dêrsîm’in ve Dêrsîmlilerin Alevi direniş geleneği ve kültürüne uyarak direnmeleri gerekiyor. Yani Dêrsîmli olmak neyi gerektiriyorsa o yapılmalı. Dêrsîm bundan sonra nasıl yaşayacak? Bunun kararını vermeli. Kendi tarihsel ve toplumsal kültürüne nasıl sahip çıkacak? Nasıl geleceğe taşıracak? Bunun planlamasını yapmalıdır.

MUNZUR GOŞKAR

Türk sömürgeciliğinin temsilini yapan askerin törene durmasıyla, Türk milliyetçiliği ile ırkçılığının temsilini yapan bayrağı altında ve tabii ki Diyanet Bakanı’nın yaptığı konuşmayla geçtiğimiz günlerde Dêrsîm’de bir caminin temeli atıldı. Evet, Dêrsîm’de cami! Böyle bir haber karşısında Dêrsîmli bir kadın olarak dehşete düştüm. Bu şaşkınlıkla birlikte Alevilerin, Dêrsîmlilerin mevcut durum karşısında sessiz kalmaları, tepki vermemeleri de oldukça düşündürüyor.

Kürtlerde sözlü tarih anlatımı güçlüdür. Ben de çocukluğumda büyüklerimin korkarak, kimsenin duyamayacağı biçimde sessiz ve gizli anlattığı Tertele hikayeleriyle büyüdüm. Hikâye diyorum da aslında katliamların verdiği o derin acıyı, dehşet veren korkuyu bir kez daha yaşayıp iliklerine kadar hissederek o canlı tarihi anlatırlardı. Zulmün her biçimiyle karşılaşmış ve katliamlar, sürgünler, acı, kan, ölüm yüklü tarih… İşte bu tarih anlatıları ile Dêrsîmlilerin Tertele olarak adlandırdıklarının soykırım saldırıları olduğu ve Aleviliği bitirmek amacıyla gerçekleştiği dinleyenlerin zihnine kazınıyordu. Bunu böyle tanımlamak için anlatan veya dinleyenlerin yaşının büyük olması ya da siyasal bir bilince sahip olması gerekmiyordu. Tarih anlatılıyor, anlatan yeniden yaşıyor gibi hissediyor ve ettiriyor.

Osmanlılar ve cumhuriyet dönemi boyunca Alevilere yönelik bu saldırılar sömürü, asimilasyon, soykırım, kültür kırım ve her türlü sindirme politikalarıyla sistematik olarak devam etti. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Alevilere uygulanan şiddet, sistematik olarak yürütülen bir soykırımdır. Aleviler aslında cumhuriyetin kuruluşundan sonra sistematik soykırım saldırılarına maruz kaldılar ve büyük zorluklar, sıkıntılar yaşadılar. Cumhuriyet devleti “şaki” diyerek dağlarda, vadilerde elinden geldiğince, olabildiğince katledip kalanların da her birini doğdukları topraklardan sürüp dört bir yana dağıtarak kim olduklarını unutturmayı hedefledi. Halen ana/ata topraklarından kopartılıp ülkeleri, inançları, kültürleri ve dillerine yabancı kılınarak yaşamaya mahkûm edilmiş “kayıp kızlar” yaşananların tanığı olarak bu Tertele gerçeğini hatırlatıyor.

Dêrsîm, Dêrsîmliler katledilerek, sürgünlere gönderilerek, asimilasyona, sömürüye maruz kalarak nice zorluklar içinde yaşanmış bir geçmişe sahip. Çok yakın tarihte yaşandı ve tanıkları halen aramızda. Bu nedenle devletin tüm kirli politikalarına rağmen bilinen, anlatılan ve kısmen yazılı olan bu gerçekler karartılıp yok edilemez. “Geçmiş” olarak dile getirilse de bu gerçek tüm izleri, acıları ve öfkesiyle yaşandı, yaşanıyor. Can yaktı ve yakıyor. Yüreğe, beyne, coğrafyaya, dile, kültüre kazınan, sürekli hatırlanan, devam eden, geçemeyen ve asla geçmeyecek bir “geçmiş”. Bu nedenle ne anlatılan hikayeler ne anmalar ne de tutulan yas bu katliamlar tarihinin acısını gideremez. Bu aynı zamanda toplumun hafızası, Dêrsîmlileri var eden zamandır. İşte bunun için Dêrsîm direniştir, Dêrsîm kültürdür.

Biçimi ve zamanı değişse de bu soykırım saldırıları hiç bitmedi. Hep farklı yöntemler, bin bir türlü hesap ve oyunlarla devam etti. Günümüzde Dêrsîm köylerine yapılan camiler de bu saldırıların bir başka biçimi. Alevi köylerinde camilerin yapılması, okullarda zorunlu din derslerinin uygulamaya konulması, cem evlerinin, vakıf ve derneklerin diyanet kurumu çatısı altında bakanlığa bağlanması gibi tüm uygulamalar soykırım saldırılarının bir diğer biçimidir. İktidar İslam zihniyetinin inkârcı politikalarının devamıdır. Bu anlamıyla Alevilerin bu soykırım saldırıları karşısında demokrasi ve özgürlük mücadelesi yürütmeleri gerekiyor. Bu devlete Alevilerin inancı, kültürü ve kutsallık atfettikleri doğasına saygılı olması gerektiğini hatırlatmaları gerekiyor. Aleviler eğer böyle bir yaklaşımı kabul ediyor ve kutsal gördükleri, adına yemin ettikleri, sond verdikleri coğrafyalarında cami yapılmasını kabul ediyorlarsa bu noktada Alevilik üzerine biraz düşünmeleri gerektiğini belirtmek istiyorum.

Birey olarak tabii ki camiye karşı değilim. Ama bir Dêrsîmli olarak caminin Dêrsîm gibi Alevi inancı ve kültürü ile bilinen bir yaşam yerinde yapılmasına anlam vermiyorum ve buna karşıyım. Alevilerin Cem oldukları, yani bir araya geldikleri, inançlarını yaşadıkları, ibadetlerini yerine getirdikleri mekanları farklıdır. Dêrsîm, Kürdistan’da inancı, kültürü ve diliyle özgünlüğü olan bir yerdir. Rêya Heq Alevi toplumunun kutsal mekanıdır. Dêrsîm Alevi inancının yerleşim yeridir. Dêrsîmli olup Alevi olmayan, Dêrsîmli olup bir Ocax’a, Pir’e talip olmayan yoktur. Rêya Heq Alevilerinin bütün inanç kutsalları Dêrsîm’dedir. Bütün Ocaxların Jiyarları yani ziyaret dediğimiz kutsal mekanları Dêrsîm’dedir. Dêrsîm’in özgün kimliği onun inancıdır. Bütün dağları, taşları, ağaçları, çeşmeleri bir Jîyardır, kutsal yerlerdir. “Ya Düzgün Bawa ya Ana Fatma” gibi “himmet” dileyerek söylenen sözler Dêrsîm’in dağlarının adıdır. Nasıl ki tek tanrılı dinlerde Kudüs, Mekke, Urfa kutsal görülen yerler olarak anlamlar içeriyorsa Dêrsîm de Kürt Aleviler için, Reya Heq’i ler için aynı anlamları taşımaktadır. Kürt Alevilerin inandığı coğrafyadır.

Bu anlamıyla devletin cami yapımı adı altında geliştirmek istediği soykırım karşısında Dêrsîm’in ve Dêrsîmlilerin Alevi direniş geleneği ve kültürüne uyarak direnmeleri gerekiyor. Yani Dêrsîmli olmak neyi gerektiriyorsa o yapılmalı. Dêrsîm bundan sonra nasıl yaşayacak? Bunun kararını vermeli. Kendi tarihsel ve toplumsal kültürüne nasıl sahip çıkacak? Nasıl geleceğe taşıracak? Bunun planlamasını yapmalıdır. Bu sorular etrafında gerçekleşen saldırıları gerçekçi değerlendirmeleri ve adlandırmaları gerekiyor. Köylerde, ilçelerde, şehir merkezinde yaşayan insanlar duaları, ibadet biçimleri, kültür ve gelenekleri farklı olan bu toplum kendi inanç ve ibadetlerini yapacakları Cemxaneler yapmalılar. Devletten tek talepleri devletin Alevi inancından elini çekmesi olmalı. Alevilerin kendi imkân ve olanaklarıyla yaptıkları Cemxanelere saygı gösterilmesini sağlamak için mücadele edilmeli. Katliamın, soykırımın, kültür kırımın bir devamı olan bu yaklaşımlar başta Dêrsîmliler olmak üzere bütün Aleviler tarafından etkili eylemselliklerle karşılanmalı. Ama kapitalist modernitenin etkileri, faşist devlet iktidarının yürüttüğü asimilasyon bölge insanının bu kadar hayati konularda istenilen düzeyde tepki vermesinin önünde engel oluyor. “Büyük yalan” üzerine kurulmaya çalışılan bir yaşam var. Aleviler bunu görmekte zorlanıyor.

Pîr Sey Rıza’nın, Besê’nin ardılları olan Dêrsîmlilerin, Mazlum, Sara, Beritan, Zilan, Atakan yoldaşlarla aynı inançtan beslenen, aynı havayı soluyan, aynı sudan Can bulan Alevilerin bu durum karşısında sessiz kalmamaları, hak mücadelesi vermeleri gerekiyor. Bu anlamıyla bir Dêrsîmli ve kadın olarak bir çağrı yapmak istiyorum. Başta biz Dêrsîmlilerin Pirimiz Sey Rıza’nın, Anamız Besê’nin ve binlerce Dêrsîmlinin boyun eğmediği devlet karşısında boyun eğmemeliyiz. Pir Sey Rıza’nın, Besê’nin, Alişer’in, Zarife’nin, Mazlum Doğan’dan Sakine Cansız’a kadar hak ve hakikat mücadelesi verenlerin izinde zalim karşısında irademizi göstererek mücadelemizle onlara layık bir duruş içinde olalım. Yine Rêya Heq Alevi Canlar da Dêrsîm’i, Ocaklarının, Pirlerinin mekanını, Erde Dewrêş’i sahiplenmeli ve bu devlet zulmüne karşı ortak mücadele etmeli.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.