Enstrümanlarla Mezopotamya'nın kadınları
Kültür/Sanat Haberleri —
- Ayşe Karacadağ'ın Amed'de tarihi Zerzavan Konağı'nda resim sergisini ziyaret ettim. Renk ziyafetini andıran resimler, Kürt kadınlarını odağına alıyor. Karacadağ, "Bizim kadınlarımızın tarihi sadece tarlada çalışan, günü birlik işler yapan, ya da sadece çocuk doğuran kadın olarak işlenemez ve ölçülemez. Bizim kadınlarımız dişil bir cevherdir" diyor.
GÜLCAN DERELİ
Ayşe Karacadağ'ın Amed'de bulunan tarihi Zerzavan Konağı'ndaki resim sergisini ziyaret ettim. Karacadağ, Kürt kadınının geleneksel ve otantik halini güncel ile bağlantısını kurarak işliyor. Sergide Mezopotamya kültürünün motifleri ile karşılaşıyoruz. Enstrümanlarla geleneksel Kürt kadınını birlikte sentezlemesi ise göz dolduruyor. Enstrüman ve kadın ilişkisini iç içe işleyen Karacadağ, kadının sadece günlük işler yapan bir imge olarak görülmesine karşı fırçasıyla buna cevap verdiğini söylüyor.
Çocuk yaşta başladım
Çocukluk yıllarında resme ilgisi olduğunu ve çok küçük yaşta çizmeye başladığını söyleyen Karacadağ, "Lise yıllarımda bunun akademik eğitimi olduğunu fark ettim. Zaten üniversitede resim bölümü okudum, mezun olduktan sonra ekonomik nedenlerden dolayı çok çizemiyordum. Çok profesyonel değildi, son iki, üç yıldır kendimi ekonomik olarak toparladıktan sonra profesyonel olarak çizmeye başladım. Konularımı genelde doğanın ritmine, tarihine ve mistik yönüyle uyumlu bir biçimde seçiyorum, öyle bir konseptim var. Özellikle dişil bir cevher olan kadın üretkenliği, emeği, mistik yanları ile işleyip sunmak istedim" diyor.
Amed'in özünü yansıtıyor
Sergiye ilginin yoğun olması dikkatimi çekiyor. İlk sergisi mi diye merak ediyorum, "5. sergim. Ancak Amed’de açılan sergi benim için çok önemliydi. Bu işlenen konu asıl buranın özünü yansıtıyor ve burayla bütünleşiyor. Bundan dolayı onur duruyorum. İnsanların ilgisi beni çok mutlu etti. Yapay zeka, günümüzde sanatı çok itibarsızlaştırıyor, yapay zeka tıpatıp aynısını yapabilir ama estetiği ve güzelliği taklit edemez."
Sergi tarihi konağın mahzeninde
Zerzavan Konağı'ndaki mahzende yapılan sergide resimler ile tarihi mekanın birbirini tamamlaması ise ayrı bir seyir keyfi veriyor. Mahzeni özellikle tercih ettiğini söyleyen Karacadağ, "Mahzenin tarihsel bir dokusu var. İşlenen konularla bir uyum ve bütünlük içinde. Özellikle burayı tercih ettim çünkü resimlerle bir ahenk içinde olduğu için. İstanbul’un lüks salonlarında açtığımızda kendimi tuhaf hissetmiştim. Mesela şahmeran resmi o salonla bir ahenk içinde değildi. Tarihi bir mekan seçmenin nedeni özellikle bir ahenk içinde olmasıydı" diyor.
Sanat ile tarihe ışık tutuyoruz
Mezopotamya kültürlerinin yok olmaya yüz tuttuğunu dile getiren Karacadağ, şöyle devam ediyor: "Yaşadığımız coğrafyada var olan kültürün zenginliğini de dile getirmek istedim. Bizim kültürümüz o kadar büyük ki, büyük bir okyanus gibidir. Çoğu kayıp, biz de resim sanatı üzerinden bu kaybolmaya yüz tutmuş tarafını elimize aldığımız el feneri ile aydınlatmaya çalışıyoruz. Mesela Kürt kadınlarının yüzlerine işlediği deqin (döğme) her birinin bir hikayesi var. Ama çoğu bilinmiyor. Bu hikayelerin de astrolojik hikayeler olduğunu düşünüyorum. Bu takım yıldızlarıyla olduğunu düşünüyorum. Buna özellikle değinmek istiyorum. Ya da piravok kültürü. Son yüzyıldır çok konuşulmuyor. Doğaüstü dişil bir varlık, tanrıça Lilit’in genlerini taşıyan bir ırk olduğunu düşünüyorum. Bu da bilinmeyen ve kaybolmaya yüz tutmuş bir kültür."
Kürt kültürüne yoğunlaştım
Kürt kadın kültürü üzerine yoğunlaştığını dikkat çeken Karacadağ, "Bizim kadınlarımızın tarihi sadece tarlada çalışan, günü birlik işler yapan, ya da sadece çocuk doğuran kadın olarak işlenemez ve ölçülemez. Bizim kadınlarımız dişil bir cevherdir. Yani hayata yaşam enerjisini veren kendileridir. Üretkendirler. Elbette dünyadaki birçok kadının doğasında bu vardır ancak ben kendi yaşadığım coğrafyadaki kadınları yansıtmak istediğim için Kürt kültürü üzerinde yoğunlaştım" diye belirtiyor.
Piravok
Resimlerin her biri birbirinden özel işlenmiş ancak kendisini en çok etkileyen çalışmayı merak ediyorum. "Beni en çok etkileyen dişil enerjisi, tarihin derinliklerinden getiren o muazzam duyguları, muhteşem varlığı, cezbedici mistik yanı, doğaüstü bir varlık olması. Beni çok etkiledi. Bir tablo var, ana tanrıça kültürü İnanna’nın genlerini taşıyan, o realitesini taşıyan bir kadın var gördüğün gibi. Emziren bir kadın, kucağında bebeğiyle, bu günümüzde her ne kadar erotizm, cinsellik olarak algılansa da aslında bizim kültürümüzde bir yaşam pınarıdır. Meme besleyen bir olgudur. O da ana tanrıçadan gelen bir olgudur. "
Amacım tarihsel doku
Resimlerinin başka kadınlara da belki ilham kaynağı olabileceğini söyleyen Karacadağ, "Ulaşanlar oluyor, işte aile bırakmıyor çizelim diyorlar, ya da ekonomik nedenlerden dolayı çizemeyenler oluyor. Ben de yokluk içerisinden geldim ama açıkçası bu bana engel değil. Yokluk ve baskı asla çizmeye, resmetmeye engel değildir. Toplumda şöyle bir algı var. Resim sanatı hiyerarşik ihtiyaçlara göre şekillenir diyorlar. Mesela önce karnını doyuracaksın, barınacaksın, ondan sonra fırçanı kullanacaksın, ben buna katılmıyorum. Sonuçta sanat yoktan da var edilebilir. Sadece resim değil tabi ki de. Daha Avrupa’da resim sanatı yokken Mezopotamya’da resim sanatı şekilleniyordu. Tarihsel kökeni çok geçmişe dayanıyor. Benim amacım da bu mitolojiyi, bu tarihsel dokuyu yansıtmak ve o ön yargıyı kırmak. Resim sanatı gerçekten bütünleştiricidir" diyor.
Sergilere devam edeceğini söyleyen Karacadağ, Avrupa’da da sergi açmayı istediğini ve girişimlerinin olduğunu vurguluyor.