İnsan çelişkiler yumağıdır

Hicri İZGÖREN yazdı —

  • “Bilişsel Çelişki Kuramı”na göre, insanlar davranışlarını ve düşüncelerini önceki değerlerine göre belirlermiş. Bu değerler; inançlar, tutumlar ve gereksinimleri olabilir. Eğer bir konuya tamamen inanıyorsak, onun yanlış olmasını istemeyiz. İşte tam da bu noktada gerçeklerle yüzleşmekten ya kaçarız ya da ona karşı koyarız.

Psikoloji, bizi bize anlatan büyüleyici bir bilim. İnsanların ötesindeki alanlara ilişkin konuları da kapsar. Sadece insanların değil, devletlerin, örgütlerin hatta siyasi partilerin bile bir psikolojisinin olduğuna işaret eder. Bunlar da tıpkı insanlar gibi depresyona girebilir, paranoyak olabilir veya aşağılık kompleksine sahip olabilirmiş. Gerçeklerden kaçar, bahaneler uydurur, yalan söylermiş… Bu gibi durumlar siyaset psikolojisi ya da sosyal psikolojinin konularıdır.

Ezberlerimizin çoğu, gerçeği araştırmadan kulaktan dolma, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma ya da medyanın dezenformasyonuna uğramış bilgilendirmelere dayalıdır. Bu sonuncusu çok daha etkilidir. Çünkü medya artık öyle bir güç haline gelmiştir ki insanların düşünce ve davranışlarını denetleme, toplumun yapısını, kurulu düzenini ve bireyler arasında cereyan eden toplumsal ilişkileri yeniden yaratma, yeniden şekillendirme, yeniden üretme ve yorumlama gücüne ve yeteneğine sahiptir.

***

“Bilişsel Çelişki Kuramı”na göre, insanlar davranışlarını ve düşüncelerini önceki değerlerine göre belirlermiş. Bu değerler; inançlar, tutumlar ve gereksinimleri olabilir. Zamanla veya çevresel faktörlerle edindiğimiz tüm bu değerler kişiliğimize yön verir. İnsan, birçok değere sahip olabilir. Futbol takımı taraftarlığı, bir dine dâhil olma, siyasi bir partiyi tutma gibi genel bir toplumsal konu da olabileceği gibi, daha özel bir takım konular da olabilir. Kişiler zaman içinde bu değerlerine tezat oluşturabilecek bir takım verilerle karşılaşabilirler. Bu veriler, kendi varsayımlarıyla çelişirse, bilişsel çatışma yani bilişsel çelişki oluşur. Bu ve buna benzer davranışlar, gerçeklere olan karşı duruşu tanımlar. Kişiler, kendi inançları için sonradan ortaya çıkan uyumsuzlukları kabul etmeme iradesini gösterebilirler. Eğer bir konuya tamamen inanıyorsak, onun yanlış olmasını istemeyiz. İşte tam da bu noktada gerçeklerle yüzleşmekten ya kaçarız ya da ona karşı koyarız.

Yine bu kurama göre, insanlar veya toplumlar inandıkları şeylere karşı gelen konulara saldırma eğilimindedir. Bunu yaparken farklı metotlar dener. Örneğin, karşı görüş hiç var olmamış gibi davranır. Yani onu görmezlikten ve duymazlıktan gelir. Böylece uyumsuzlukla yüzleşmez ve bir nebze olsun kendini kandırmaya devam eder. Ancak bunu yaparken o kadar başarılıdır ki, bunun bir kandırma olduğunu fark etmez. Diğer bir yöntem ise, ne olursa olsun görüşlerini Ortodoksça savunmasıdır. Bunun için saldırgan bir tavır alır, karşıt görüşü sadece çürütmek istemez, onu yok etme arzusu da duyar. Çünkü bu ona göre kendisine yapılmış bir saldırıdır.

Bu kuramın kurucusu Leon Festinger’e göre, bireyler inançlarını korumak için, gelen karşı görüşleri sansür ederler. Sadece inandıkları değerleri seçerler ve onları korurlar. Eğer bu karşıt görüşler arasında seçme zorunluluğu varsa en iyisini değil, kendisiyle en uyumlusunu seçerler. Oysa değişimin gerçeklik kazanması için de paradigmanın değişmesi gerekecektir. Paradigma değiştirmek elbette kolay değildir. Çünkü değişiminin ima ettiği zihinsel sıçrama, daha önce sahip olunan kimi ezberleri bozma cesaretini gerektirir.   

***

Yapılan araştırmalar en büyük etkilenmenin ve erozyonun yeterli bilinç ve seçicilik düzeyine erişememiş insanlar üzerinde görüldüğünü söylese de aslında sadece bu gruplar değil, hepimiz bir şekilde bu değişimin içinde yer alıyoruz. Dinlediğimiz müzikten giydiğimiz kıyafete, okuduğumuz kitaptan gittiğimiz sinema filmine kadar her konuda belli bir yönlendirmenin (farkında olmasak bile) etkisindeyiz.

Hakkaniyet dediğimiz şey biraz da hayatın sağlamasını yapma cesareti ve erdemidir. Yüzleştirebilmektir, araştırıp hakikatleri ortaya dökebilmektir. Yüzleştirip doğruyu bilebilmektir. Yüzleşmeyen hayatın kibri, pervasızlığı, acımasızlığı ve bencilliği ortadadır. Yüzleşmek hayatın kendi doğal akışını bulmasının bir yoludur. Bu yüzden adaletin terazisinde yüzleştirmeli hayatları.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.