Otorite seviciliğinden biat kültürüne

Hicri İZGÖREN yazdı —

  • Biat kültüründe düşünme, akıl yürütme lidere devredilmiş olup otoritenin her dediği, her uygulaması amasız fakatsız kabul edilir. Kişinin düşünme yeteneği bir anlamda rehin alınmıştır.

Edebiyat dünyasının en önemli yazarları arasında sayılan Franz Kafka eserlerinde insanın korkularını, yalnızlığını ve kendine yabancılaşmasını konu alır.

Şato adıyla bilinen romanında şeffaflıktan yoksun, işlemeyen kurumlarla, otorite ve bürokrasiyi eleştirir. iktidar yapılarının yarattığı sistematik düzeni sorunsallaştırır ve bu yapıların ürünü olan bürokratik labirentin karşısında pasif boyun eğişi yüzümüze çarpar.

Kafka bu romanda bildik otoritenin nasıl bir sisteme dönüşebileceğini insanların bu otoriter yapı karşısında nasıl korktuğunu ve ezildiğini sorgular.

Edebiyat tarihçileri Kafka’nın bu korku ve ezikliğini sürekli itaat isteyen otoriter bir yapıya sahip olan babasından aldığını belirtirler.

Kafka, hemen tüm eserlerinde eserlerinde yabancılaşma, sosyal dışlanma, kimlik sorunlarını işler. Bu üç sorunsalı bireyin iktidar karşısındaki baskısı ve iktidarı ele geçiren bireyin dönüşerek, kendi varlığını başkalarının ezilmesine bağlı tutmasıyla temellendirir.

Bu durumu Kafka’nın babasına yazdığı bir mektupta bütün açıklığıyla görmek mümkün: “Baba, senin karşında bir parça da olsa direnebilmek için, kısmen de bir tür intikam olarak, çok geçmeden sende fark ettiğim küçük, gülünç şeyleri gözlemlemeye, biriktirmeye, abartmaya başladım. Sözgelimi senin çoğu zaman yalnızca görünüşte senden üstün olan kişilere kolayca hayran kalmanı ve bunlarla böbürlenmen üzerdi de beni.” (Babaya Mektup-CanYayınları-Çeviri: Cemal Ener)

Yazarımız bu otorite ve ezilmişlikle beraber aynı zamanda babasına hayrandır. Bilindiği gibi bu durumlar psikolojide ‘otorite seviciliği’ diye adlandırılır.

Yani bazı insanlar bir otorite karşısında güçlerini gösterip karşı koyamadıkları için otorite sevici olurmuş. Gücü elinde taşıyan yani otoritenin yanında yer almaları onların kendilerini bir anlamda iyi hissetmelerini sağlarmış.

  ***

Otoriteryanizm veya otoriterlik, siyasi çoğulculuğun reddedildiği, siyasi statükonun korunması adına güçlü merkezi otoritenin kullanıldığı ve hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı, demokratik oy kullanma hakkı gibi unsurların azaltıldığı bir siyasi sistemdir.

Otoriter yapı elindeki tüm aygıtları ve baskı unsurlarını kullanarak bir anlamda rıza üretir ve gücünü bu tür otorite sevicilerden alır. İktidar için en makbul vatandaşlar, sorgulamayan, eleştirip karşı çıkma, yani sorgusuz, yargısız biat edenlerdir.

Spinoza yıllar öncesinde bu durumların sebep ve sonuçlarına dair uyarılarda bulunmuş tehlikeye dikkat çekmişti: “Bir insanın ruhunun, başka bir insanın hakkına tamamen bağlı olması imkânsız bir şeydir. Hiç kimse kendi doğal hakkını, yani her konuda özgürce akıl yürütme ve özgürce değerlendirme yetisini bir başkasına devredemez; dahası, hiç kimse bu bapta baskı altına alınamaz. İşte bu yüzden diyoruz ki devlet buna yöneldiğinde şiddet uygular.”

Bu yapı aynı zamanda karşı çıkan bireyleri de hain, terörist diye yaftalama işlevi görür.

Biat kültüründe düşünme, akıl yürütme lidere devredilmiş olup otoritenin her dediği, her uygulaması amasız fakatsız kabul edilir. Kişinin düşünme yeteneği bir anlamda rehin alınmıştır.

Birileri çıkıp da bu rehin alma durumunu; bireylerin kendisini rehin alan, zor durumda bırakan ve hatta yıpratan durumlara boyun eğmesi, bu durumu savunması, görmezden gelmesi, mağdur edilmesine rağmen ezenin yanında olması, hatta ezen kişiye karşı olumlu duygu beslemesi olarak tanımlanan Stockholm Sendromu’yla da ilişkilendirirse yanlış olmaz herhalde.

Aynaya baktığında kılıf bulmadan, mazeret üretmeden, dürüstlüğünü ortaya koyabilenler; kötülük üretenlere karşı direnmek gerektiğini de bilenlerdir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.