İşgale karşı Kürdistan’ı savunmak
Ferda ÇETİN yazdı —
- Tayyip Erdoğan’ın, “çok çok farklı dostluk ve ileri derecedeki hukuk” dediği, Berat Albayrak ve Neçirvan Barzani arasında kurulan, Irak’taki kaçak altınların ve çalınan petrolün Türkiye’ye taşınarak paraya çevrildiği ticari ortaklık ve karanlık ilişkiler ağıdır.
Türk devleti, Güney Kürdistan ve Irak’taki işgal alanlarını genişletmek amacıyla yeni bir saldırı başlattı. İşgal sadece AKP/MHP iktidarının değil, TC devletinin planladığı “partiler üstü” bir konsensüsün ürünüdür. Kemal Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu’nun işgalci askerlere yönelik, “ayakları taşa değmesin” duası bu konsensüsün sonucu ve devletin kurucu partisinin resmi duasıdır.
Kürdistan Bölgesi Eski Parlamento Başkanı Yusuf Mihemed işgale ilişkin röportajında bu konsensüsü anlatıyor; “Hedefleri uzun vadelidir. Amaç eskiden Osmanlı idaresi altında olan Musul vilayetine ulaşarak kontrol altına almak. Bölgeyi Türkiye’ye bırakmak istiyorlar. Lozan Antlaşması’nın imzalanmasından yüz yıl sonra bu antlaşmayı feshedebileceklerini düşünüyorlar. Türkiye, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali başarılı olursa, kendi işgalinin meşruiyetini de buraya bağlayabileceğini düşünüyor.”
Yusuf Mihemed KDP’nin Türkiye’ye mahkûmiyetini de özetliyor; “KDP yetkilileri, iktidarlarını sürdürebilmeleri için bir dış güce yaslanmaları gerektiğini düşünüyor. Mela Mustafa Barzani döneminde de KDP sırtını İran Şahı’na yaslamıştı. Cezayir Anlaşması’nın imzalanması ve Şah’ın desteğini çekmesinin ardından mücadeleye son vermişti. Şimdi onlar açısından İran Şahı’nın yerini Türkiye aldı. Türkiye’nin kendilerini koruduğunu sanıyorlar. Bu dış güçlerin tüm şartlarını ve koşullarını kabul ediyorlar. Eğer tekrar dış güçler desteğini çekerse ‘aşbetalî’ (savaşa ara verme) ilan etmeleri olasıdır”diyor.
Yusuf Mihemed tarihsel olana atıf yapmış. Aktüel durumu anlamak için de Erdoğan Ailesi ile Barzani Ailesi’nin içli dışlı olmuş halini anlamak gerekiyor. Her iki ailenin de dolar ve mülkiyet bağımlılığı; her iki ailenin de halka ait paraları hırsızlayarak ülke dışındaki hesaplara yatırması, her iki ailenin de iktidarı kaybetmeleri halinde yargılanma ve hesap verme korkusu onları birbirlerini daha iyi anlamaya ve birbirlerine yakınlaştırmaya yol açıyor.
Tayyip Erdoğan bu bağımlılık ilişkisini daha açık bir dille anlatıyor. 3 Şubat 2022 günü Ukrayna dönüşünde şöyle diyordu; “Neçirvan Barzani, Irak’ın kuzeyinde de olsa biz onunla Irak’ın merkezini de konuşabiliriz ve konuştuk. Neçirvan Barzani’yle olan dostluğumuz çok çok farklıdır ve aramızdaki hukuk ileri derecededir.”
Tayyip Erdoğan’ın, “çok çok farklı dostluk ve ileri derecedeki hukuk” dediği, Berat Albayrak ve Neçirvan Barzani arasında kurulan, Irak’taki kaçak altınların ve çalınan petrolün Türkiye’ye taşınarak paraya çevrildiği ticari ortaklık ve karanlık ilişkiler ağıdır.
Bu karanlık ilişkileri ve KDP’nin ihanetini Güney Kürdistanlılar değil, Kuzeyli “rewşenbîrler” örtme rolünü üstlenmiş görünüyor. “Birakujî”, “Kürt partileri kendi aralarında anlaşamıyor”, “Her iki taraf medyası gerilimi tırmandırıyor” gibi demagoji yapanlar da var, KDP’nin TC ile açık işbirliğini görmezden gelerek bu konuda tek laf etmek istemeyen su kurnazları da var.
Bu kesimlerin demagojilerini ve argümanlarını da bizzat Tayyip Erdoğan yalanlıyor. 3 Şubat 2022 tarihli konuşmasında; “Şu anda özellikle Irak’ta ve Irak’ın kuzeyinde Barzanilerin duruşu çok çok farklı. Ve bu duruşu Türkiye ile çok daha ortak, çok daha dayanışma içerisinde yürütüyorlar. PKK terör örgütüne karşı da farklı bir duruşları var ve bu farklı duruşlarını da her geçen gün ispat ediyorlar. Bu gelişte yaptığımız görüşmelerde de ben kendisinde bunu özellikle gördüm ve anlaşılan o ki cumhurbaşkanlığı seçimiyle birlikte Irak’ta yeni bir süreç başlayacaktır.”
Bu açıklamanın yapıldığı tarihte, yapılması düşünülen işgalin Irak Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasına ertelendiğini gösteriyor. Ancak Irak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin kilitlenmesi üzerine işgal planı öne alınmıştır. Ukrayna-Rusya savaşı da bu öne alma kararında etkili olmuştur. Çünkü Türkiye, dünyanın ilgisi Ukrayna’ya yoğunlaşmışken Güney Kürdistan’daki işgali oldu bittiye getirerek derinleştirmek istiyor.
ABD, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ve Avrupa Konseyi’nin Türkiye’nin işgali karşısındaki derin ve sinsi sessizliği, bu planın ortakları ve onaylayıcısı olduklarını göstermektedir. Yusuf Mihem’in röportajında, “bölgeyi Türkiye’ye bırakmak istiyorlar” cümlesindeki özne uluslararası güçlerdir.
Ancak Güney’de ve bütün Kürdistan’da, Türkiye’nin işgaline, KDP ihanetine ve bu işgali destekleyen uluslararası konsorsiyuma net ve kesin tutum alınmıştır. KDP dışında tüm siyasi partiler, şahsiyetler ve toplumun ezici çoğunluğu açık bir biçimde Türkiye’nin işgaline karşı çıkıyor. İşgale karşı çıkmak, kaçınılmaz olarak işgalci ile işbirliği yapanlara karşı çıkmayı da zorunlu kılıyor.
Bu süreç nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, KDP ve Barzani Ailesi’nin, Kürt halkının düşmanları ile içine girdiği ilişkiler ve işbirliği ihanet tarihinde yerini almıştır.
Kürdistan Bölgesi Eski Parlamento Başkanı Yusuf Mihemed, Barzani Ailesi ve yandaşlarının,“Türkiye’nin Kürtlerle sorunu yoktur, sorun PKK’dir” propagandasına ve uluslararası güçlerin,“Türkiye’nin teröre karşı mücadelesi” demagojisine de bir cümle ile yanıt veriyor; “Bu saldırıların hedefi sadece gerillalar değildir, PKK bahanedir, işgalin arkasında çok daha büyük hedefler var.”
KDP ve Barzani Ailesi, Türkiye ile içine girdiği ihanet ilişkisini normalleştirmek istiyor. Erdoğan’ın karşısında el pençe görüntüsünden sonra, Mesrur Barzani’nin İngiltere ziyareti de bu amaçla yapılmıştır.
KDP ve Barzaniler sadece TC’ye koruculuk yapmıyor, onların işgalini normalleştirmek için diplomasi de yürütüyorlar.
Türkiye’nin Güney Kürdistan’a yönelik saldırısını protesto etmek amacıyla alanlara çıkan Kürdistanlılar, bu işgale karşı nasıl bir tutum alanacağını da tek cümlelik yaratıcı bir sloganla belirlediler:
“İşgale ve ihanete karşı Kürdistan’ı savun!”