Şehba ve Belarus’taki göçmenler
Ferda ÇETİN yazdı —
- Güney Kürdistan’ı yönetenlerin ve ailelerinin mülkleri, taşınmazları, villaları, servetleri, şirketleri ve banka hesapları tüm Güney Kürdistanlıların sahip olduklarından on kat daha fazladır. O nedenle ülkeye bağlılık yerine mülkiyete bağlılık ve zenginleşme konusunda “rol model” oluyorlar.
BM, ABD ve Rusya’nın desteği ve onayıyla, Türk devleti ve DAİŞ çeteleri Şubat 2018’de Efrîn’i işgal ettiğinde, yüzbinlerce Efrînli topraklarını terk etmek zorunda kaldı. Efrîn’e en yakın yerler olan Şehba ve Şerewa bölgesinde çadır kamplar kurarak yaşamaya başladılar.
Şehba bölgesinde 100 bin civarında Efrînli göçmen yaşıyor. Şerewa ilçesinde de toplam 411 Efrînli aile yaşıyor.
Efrînli göçmenlere karşı sürekli ambargo ve yasaklar uygulayan Şam hükümeti, Şehba yollarını kapatarak, ilaç ve temel yaşam ihtiyaçlarının göçmenlere ulaşmasını engelliyor.
Türk devleti ve ona bağlı çeteler ise top, havan ve bombalı saldırılarla Efrînlilerin güvenliklerini sürekli bir biçimde tehdit ediyor.
Bu zor ve ağır koşullara rağmen Efrînliler yaşadıkları alanlarda toplumsal ve örgütlü yaşamı elden bırakmıyor. Değil herhangi bir yere göçmeyi, kendi topraklarına ve evlerine dönme mücadelesi yürütüyor.
Petrol, gümrük, turizm ve vergi gibi düzenli gelirleri olan, Bağdat hükümetinden önemli bir bütçe alan Güney Kürdistan ise sürekli göç veriyor.
Bu ayın başında, Belarus-Polonya sınırına yığılan ve dünyanın gündemi haline gelen binlerce mültecinin çoğunluğu, Güney Kürdistan’dan kaçan göçmenlerdi.
Son bir buçuk yıl içerisinde 30 binden fazla genç, Güney Kürdistan’dan Avrupa ülkelerine göç etti.
24 Kasım günü, Fransa’dan İngiltere’ye gitmeye çalışan, çoğu Kürt 27 kişi, bindikleri botun batması sonucu boğulunca, “Kürtler neden kendi topraklarından kaçıyor?”, “Kürtleri Avrupa’ya çıkmaya zorlayan şartlar ne?” soruları daha çok ve daha yüksek sesle sorulmaya başlandı.
Bu soruların esas muhatapları hiç kuşkusuz Güney Kürdistan hükümeti ve Güney Kürdistan’ı yönetenlerdir.
Nitekim, Güney Kürdistan hükümeti Başbakanı Mesrur Barzani bu soruları yanıtladı; “bir kısmı Kürdistan bölgesi vatandaşı olan göçmenler bazı taraflarca yanıltıldı ve bunu Kürdistan Bölgesine karşı kullandı. Kürdistan Bölgesini terk etmeleri için kimseye baskı yapılmamıştır. Kaldı ki buradan gidenler kendi talepleri ile seyahat şirketleri üzerinden resmi yollarla gitmişlerdir. Ancak belli ki bazıları bunu siyasi amaçlarla kullanmak istiyor” açıklaması yaptı.
Mesrur Barzani, Güney Kürdistanlıların, büyük rizikolar alarak kendi ülkelerini, kendi topraklarını terketmelerini izah etmiyor. Mazeretler ve bahanelerle iktidarın sorumsuzluğunu anlatmaya çalışıyor.
Güneyli aydın ve yazarlar soğuk ve dondurucu havalarda yürüyen bu binlerce aç ve çaresiz insanın dramını, Başur’un 1991’deki toplu göçüne benzetiyor.
1991’deki göç, Saddam’ın yönetiminden kaçan insanların göçüydü. Bugünkü göç, KDP ve Barzani yönetiminden kaçan insanların göçüdür.
Güney Kürdistanlı yazar Bahtiyar Ali, bu dramın gerçek sorumlularına seslenen bir yazı kaleme aldı. “İktidardakilere övgülerim” başlıklı yazı Belarus ormanlarındaki ayaz kadar sertti;
“Siz her sabah kalktığınızda hakikati kirletiyorsunuz, gün ışığını kirletiyorsunuz. Halk sizden kaçmak için bin ayak borç alıyor, kendini bin ateşe atıyor, bin suya vuruyor, yabancıların toprağına sürülüyor. Bu halk sizin yüzünüzden kendini bin fırtınanın, bin ormanın, bin denizin insafına bırakıyor. Sizin sayenizde cehennem, cennetten daha güzel görünen bir hal alıyor. Siz, aydınlık yerine bize karanlık verdiniz. Sizin sayenizde ve ilk kez yabancı diyarlar bizim ülkemizden daha güzel görünür bir hal alıyor. Bu sizin bu halka verdiğiniz ödüldür. O halk ki her gün kıyameti borç alıyor, rüzgara yalvarıyor, mahşeri yaşıyor ve akşamlara kefen dağıtıyor.”
Hareketler, örgütler, partiler ve hükümetler sadece toplumları yönetmezler. Aynı zamanda toplumları etkiler ve toplumdan etkilenirler. Ve böylece yeni bir toplumsal kültür oluştururlar.
Geçtiğimiz günlerde kuruluşunun 43. Yılını tamamlayan PKK’yi, KDP ve diğer Kürt partilerinden ayıran en önemli özellik, etkilediği insanlara kazandırdığı “ülke”, “toprak” ve “toplum” sevgisi ve bağlılığıdır ve bu konuda yarattığı yurtseverlik kültürüdür.
Güney Kürdistan’ı yönetenlerin ve ailelerinin mülkleri, taşınmazları, villaları, servetleri, şirketleri ve banka hesapları tüm Güney Kürdistanlıların sahip olduklarından on kat daha fazladır. O nedenle ülkeye bağlılık yerine mülkiyete bağlılık ve zenginleşme konusunda “rol model” oluyorlar.
Onun için kendi yönetimleri altındaki insanların göç yollarında ve denizlerdeki trajik göçünden hicap duymamakta, göç eden insanların aldatıldıklarından söz etmekte, mazeret ve bahaneler uydurmaktadırlar.
Dolayısıyla, “siyaset, pis ve çirkin manevralardan, ahlaksız hilelerden, rakibi yenip koltuğu kapmak için her çeşit dolap çevirmekten çok öte bir şeydir. Siyaset, hükümet olmanın ötesinde halka tasallut etmek değildir. Siyaset, bir topluluk ve gruba bağlılık duygusu, bireyin ona karşı sorumluluk duygusu ve toplumsal yazgı karşısında topluma bağlanma ve sahip çıkma işidir. Grupsal ve sosyal vicdana sahip olmak, bireyin içinde yaşadığı sosyal hayat, hareket, çile, çalışma ve gidişata ortak olmak demektir.”(1)
Güney Kürdistanlı başka bir yazar Dr.Kameran Mantık, göç eden insanların da iktidarlar kadar sorumlu olduklarını hatırlatıyor; “Bu göçün iki temel nedeni var: Ekmek ve Özgürlük arayışı. Ancak kendi ülkesini inşa etmekten kaçan insanlar özgür olamazlar. Çünkü özgür bir insan bir grup hırsız, işbirlikçi ve yolsuzdan kaçamaz”diyor.
(1) Öze Dönüş, Ali Şeraiti, Fecr Yayınları-2017