Kalmak ölüm kaçmak zulüm

Kadın Haberleri —

Mülteci kampı

Mülteci kampı

  • Mülteci kadınlar baskı, taciz ve korku içinde yaşıyor. Sistem ise dünyayı birleştiren bir ütopyadan çok, korunmaya en muhtaçları alıp mayın tarlasına fırlatan bir çark görevini görüyor.

*GÖZDE GÜLER

Almanya’da bir mülteci kampına iş başvurusu yaparsanız, size ilk olarak ‘gizlilik anlaşması’ sunulur. Fotoğraf çekmek veya dışarı bilgi sızdırmak işi bıraksanız dahi yasaktır. Bunun sebebi ise kamplarla paralel bu dünyada korkunç şeylerin olup bitmesi. Siz bahçenizi sularken biraz uzağınızda bir kampta kadınlar her gün tacize, tecavüze ve her türlü şiddete mahkûm bir hayat sürüyor. Ne yazık ki verilere ve sayılara ulaşmak zor. Kadınlar sınır dışı edilmekten korkuyor, susuyor; suç duyurusunda bulunmuyor. Çoğu görevli, kadınların anlatımlarından tahmin yürütebilse de ellerinden bir şey gelmiyor. Zaten suç duyurusunda bulunmak bir yana çoğu kadın insan olduğunu bile unutmuş durumda.

Bir çeteden diğerine

Çoğunlukla Afrika veya Ortadoğu ülkelerinden gelen kadınlar ailelerine para göndermek zorunda olduğundan kamp içinde veya dışında fuhuşa sürükleniyor. Güvenlik çalışanları dahil kamp içi ve dışında yaşayan birçok erkek de bu durumdan faydalanıyor. Bu alanda çalışan herkes bu sırrı biliyor fakat ya konuşmak istemiyor ya da çekiniyor. Özelikle Afrika ve Asya’dan gelen kadınlar kendi ülkelerindeki fuhuş çetelerinin elinden ancak başka çeteler aracılığıyla Avrupa'ya gelerek kurtulabiliyor. Ülkelerinden çıkmak için borçlanıp bu sefer de geldikleri yerde borçlarını ödemek zorunda kalıyorlar. Bu kadınlardan biri de F. L. Onunla tanıştığımda tahminen 20’li yaşlarda genç bir anneydi. Kenya’dan Almanya’ya illegal yollarla gelmiş, burada çalışıp ailesine bakma görevini üstlenmişti. Bebeği ise buraya gelmesi için ona ‘yardımcı’ olan kişinin tecavüzü sonucu olmuştu. F. L. sınır dışı olma korkusuyla hamileliğini son aylara kadar doktorlardan saklamıştı. Ne mutlu ki bebek sağlıklı bir şekilde dünyaya gelmiş ve çok zor olsa da bebeğini o kötü olayı hatırlatan değil hayata bağlayan bir varlık olarak kabul etmişti. Görüşmelerimizde F. L. bebeği ve ailesi için çalışma zorunluluğunu o kadar sık söylüyordu ki “Ona ‘yardım’ eden kişiye hala ödemesi gereken bir borcu mu var?” sorusu akla geliyordu.

Tehdit altında yaşam

Bir diğer taraf da ailesi ile gelen, geldikleri ülkenin geleneğini kamplarda da sürdüren Ortadoğulu kadınlar. Entegrasyon kurslarına gidip dil öğrenmek, hayata karışmak yerine bir odanın içinde çoğu zaman çocuk bakmak zorunda bırakılıyorlar. Tek gelenler kadın evlerine yerleştirilirken aileleri ile gelen 18 yaş altındaki kadınlar ise erkeklerin kaldığı binada yaşamak zorunda. F. A.’nın hikayesi bize pek de sorun görünmeyen bu uygulamanın nelere yol açtığını anlatmaya yetiyor. F. A., Taliban’dan kaçıp Yunanistan’ın Lesvos Adası’nda bulunan Moria kampına yerleştirildiğinde henüz 18 yaşına basmamış genç bir kadındı. Katledilmekten kurtulup hayata tutunmak için Almanya’ya geldiğinde kamp yönetimi travmalarını göz ardı ederek onu da ailesiyle beraber erkeklerin yaşadığı bir binaya yerleştirmişti. F.A.’nın günlük ihtiyaçlarını dahi karşılamak için, çoğunlukla uyuşturucu ya da uyuşturucu etkili ilaç kullanan erkeklerin bulunduğu koridordan geçmesi en hafif tabiriyle psikolojik şiddet. Geceleri kavga çıktığında, her polis baskınında yaşadıklarını, içinden geçenleri tahmin bile edemeyiz. F. A.’nın yan odasında belki bir Taliban militanın olduğu ihtimalini ise bilemeyiz.

Kamplarda DAİŞ veya Taliban’dan kaçan insanların yanı sıra bu örgütlerin üyeleri de yaşıyor. Çoğu aile kaçıp sığındığı kamplarda örgüt üyelerini görüyor ve çaresizce buna katlanıyor. Çünkü korkuyorlar. Kamp içinde beraber yaşamaya mahkûm edildikleri o insanlardan, polisten, sınır dışı edilmekten korkuyorlar. UNHCR, Amnesty, Moabit, Seebrücken gibi yardım kuruluşları olsa da kadınlar dil sorunundan, korkudan, bilgisizlikten yardım talep edemiyor. Böyle bir hakka sahip olduklarını dahi bilmiyorlar. Kamp yöneticileri ve şirketler kendi prestijlerine zarar gelmesi endişesiyle yaşananların üzerini örtüyor. Konuşmak isteyen çalışanları ise ‘gizlilik anlaşması’ ile susturuyor. Bu çark muhtemelen böyle devam edecek. Global sistem, dünyayı birleştiren bir ütopyadan çok, korunmaya en muhtaçları alıp mayın tarlasına fırlatan bir çark görevini görüyor. Kaçıp sığındınız bir yerde aynı korku içinde yaşamaya yaşamak denilebilir mi?

*Psikolog

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.