Kendimle hesaplaşma

Forum Haberleri —

Abdullah Öcalan

Abdullah Öcalan

  • Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan 21. yüzyılın ayrıcalığını taşıyor. Ürettiklerine devrimci solun büyük bir kısmı yabancı durumda. Kapitalist sistemle hesaplaşma içinde olan radikal sol, Kürt Halk Önderi Öcalan'ı mutlaka okumalıdır.

ROBERT PEKÖZ

Alttaki yazı bir özeleştiri değil. Sadece kendimle bir yüzleşmedir. Bu yazıya başlarken, yazacaklarımın nereye varacağından emin değildim. Bildiğim tek şey okumaya başlamaktan çekindim. Okuma ile aramda bir 'aşk' olmasına rağmen nedense bu sefer anlamadığım bir endişe içinde olduğumu hissediyorum. Yani bocalayıp duruyorum. Düşündükçe kendimi bir felaketle karşı karşıya buluyordum. İşte bazen fazla düşünmekte yorucu oluyor.

"Bilinçaltı" kimi şeylerin düşüncelerimde etkili olduğunu anlıyorum. Mutlaka bir adım atmam gerektiğine inanıyorum. Sık sık bir yerlerden başlamalıyım cümlesini kendi kendime ve sessizce tekrarlayıp durduğumu biliyorum. Bazen karmaşık duygular içinde kafamı ellerimin içine alıp düşündüğüm çok olmuştur. Bir teselli arar gibi. Bir şeyler düşünmek veya fark etmek, bazı sorunlara yanıt aramaktır herhalde. Ya da ben böyle düşünüyorum.

"Yol yürünmeden, yol alınmaz" aforizması bana daha kararlı olmamı hatırlattı. Ancak  düşüncelerimin "tanrısı"  hakkında septik düşünmek bile beni rahatsız etmeye başladı. Birileri gibi "Tanrı öldü" deyip sokağa düşmek istemedim. Zira "benim Tanrım" gerçekten iyilik doluydu ve ben en azından buna inanıyordum. Bilinen tanrıya bir benzerliği yoktur.  Bildiklerimi ve bilgilerimi aforoz etme yerine, onlarla hesaplaşmanın daha rasyonel olacağını düşünmek iyi geldi bana. Yeni bir yaşam felsefesi peşinde koşmak, var olanla yetinmek değildir. Kendi kendimi iyice köşeye sıkıştırdım. Mit çözülmeye başlayınca ince-ince sancıları da kendi ritmini alıyor.

Savunduğum fikirlerin ezici çoğunluğu bana ait olmadığı bilinci, okumalarımda önyargısız olmamı sağladı. Okumak için başladığımda, beynim bir ormanın alevi gibiydi. Kendime suni bir güven esprisi vermeme rağmen, tereddüt etmek gibi bir endişem vardı hala. Okudukça endişelerimi anlamaya çalıştım. Korkularımda haksız değildim. İçimdeki dünyayı çıplak dolaşma duygusu yoruyordu beni. "Büyüsü bozulmuş" değerlerimle kavgalı olmak kolay görünmüyor. Şimdiki kendimle hesaplaşmak, çoğu zaman endişelere neden oluyor.

Bir ömür verdiğim ve doğruluğuna inandığım, savunma noktasında asla tereddüt etmediğim 'eski' görüşlerimle yüzleşmenin kolay olmayacağını okumalarım ilerledikçe daha rahat anlamaya başladım. Kendi hikayemle yüzleşmeden, kendimi anlamam zordu. Kendime  orular sormam lazımdı.  Benim gibi konjonktürün rüzgarına kapılmış belki milyonlarca devrimci vardı. "İyi tanımadığı ve bilmediği" ideolojik bir dünya uğruna ölümü göze alacak koyu dogmatik milyonlardan biriydim. Neden sorusuna yanıt ararken sıkıldığımı söylemeliyim. Burada alçak gönüllülük sergileyemiyorum, tersine bir dönem taşıdığım fikirlere karşı samimi olduğumu göstermeye çalışıyorum. Ben kendi adıma bilimsel olana hep ilgi duydum, ancak hala onu yakalamış değilim. Belki de o hep ‘kaçak olur’. Bilimselliği albeni kılan onun sürekliliğidir.  Doğruyu yakalamak daha çok düşünme yeteneğini özgür bırakmakla, biraz da etik olgunlukla ilişkilidir. Özgüven olgusu, teorik ve politik söylemlerine güvenmenin aracı olabilir. Bundan sol kavramın taşıdığı albeni değerlerin etkisi olduğu kesin. Gerçek manada devrim bilincini anlamak zamana yayılıyor.  Bireyin devrime ve sol düşünceye ilgisinin bir duygusal aklın rolü olduğunu anlamaya çalışıyorum. İnsanlar nedense az bildiği fikirlere daha tutucu bağlı oluyor. İnandığı fikirlerin kusurlu olacağını düşünmüyor. 

Sol-sağ fikirlerin oluşturduğu farklı kompozisyon, "cennetle-cehennem" arasındaki uçurum kadar derin ve farklı. Solcu olmayı daha adaletli olmak anlamında yorumlamak doğru olandır. Elbette solculuk bununla sınırlı değildir. Okuduklarımla, bendeki kavramlar ve fikirlerin arasında zaman zaman paradoksların olduğunu anlamaya başlayınca daha rahat düşünmeye başladım. Kimi ön dogmaları yıkmak için, bağımsız düşünmek belki de ilk adım olacak. Kendimi anlamak ve hakikati mi keşfetmek için bir dahi olmak zorunda değildim. Kendini aramak eskimiş metaforlarla oyalanmak hiç değildir. Biraz eskimiş paradigmalarla oyalanmayı da doğru görmedim.

Bazen yüksek sesle kendime kızıp duruyorum. Geçmişi tümden inkara taşımasını doğru bulmuyorum ve kendimi uyarıyorum. Yaratılan güzel değerlere karşı çıkmak mümkün değil. Değerleri evrensel bir perspektif içinde düşünmek önemlidir. Farklı görüşleri eleştirmeden önce, okumak ve anlamaya çalışmak daha önemli bir pratiktir. Bizim neslin büyük bir bölümü okumadan, bilmeden fikir oluşturdu. "Bizden daha doğrusu olamaz" düşünme tarzı yaygındı. Karşımıza çıkan her yeni teorik iddiayı koşulsuz savunma refleksine giriyorduk. Çok geçmeden aynı görüşü ağır şekilde eleştirdik. Bilimsel ve yeni olan fikirler, dogmalarımızla çatışma içinde olunca, düşünme yerine, daha geri olana sarılmayı seçenek olarak aldık.

Gençliğimde yaşadıklarımı şimdiki zamana taşıyarak düşünmek zorunda olduğum hissi yorucu oluyor. Bugünün kafası ile geçmişe gitmenin mutlaka özgün bir değeri vardır biliyorum. Geçmiş hikayemle yapıcı bir ilişki kurmanın zorunlu olduğunu okumalarımda öğrenmeye başlıyorum. Muazzam zengin ve her dakika değişebilen bir dünyanın içinde olduğumu düşününce sabit fikirli ve dogmatik kalıplar içinde kalmamın mümkün olmadığını adım adım görmeye başladım. 

Düşünmenin, yeniden düşünmenin sınırsız bir "sonsuzluğa doğru evrildiğini" ancak kalıplaşmış kimi mitlerden kurtuldukça mümkün olduğunu anlıyor insan. Düşünme eylemi büyük bir zevktir, bir şeylere değer katmaktır, değerler üretmektir. Ben yeni okumalar içinde boğulma yerine kimi standartlarımla mücadele etmeyi tercih ettim. Bilimsel düşünmenin bir kalıbı olmadığını, bir metodu olduğunu anlayınca "geç kaldığımı" düşündüm. Geç kalma kelimesinin bana itici geldiğini düşündüğümde biraz rahatladım. Okudukça bağlı olduğum ipler gevşiyor. İlk kaygılarım azalıyor. Ben "bilen" birisi olarak, okuduklarımda gördüğüm yeni düşünce eylemlerini, teknolojik gelişmeleri anlamaya çalıştıkça; dışarıda var olandan haberim olmadığı gerçeği ile yüzleştim. 

Okumalarımda gördüğüm en olumlu şey, "yeni bir dünyanın" çok uzakta olmadığı ütopyasıdır. Yeni dünyayı, içinde olduğumuz ve yaşadığımız gezegende aramalıyız. Aranan şeyin ne olduğu bilinci, işimizi daha da kolaylaştırır.  Benim ve benim gibi düşünenlerin ütopik dünyasında bir kusur yoktu. Ama o dünyaya varmak için yolun üstündeki dikenleri temizlemede yetersiz kaldık. Herkesin mutlu olabileceği bir dünya hayal etmenin neyi kötü olabilir ki? Ütopik vizyonumuz herkesin iyi olması üzerinde dönüyordu. Huzurlu, sevecen ve eşit bir insan dünyası düşünmek, bütün canlıların güvencede olduğu esprisini yakalamak güzel bir ütopyadır. Yanlışımız ütopyamız değildi. Hatamız ya da zaafımız beslendiğimiz ideolojik, teorik ve politik perspektifle ilişkilidir. 

Her bireyin yaşantısında, dönüm noktaları vardır. Gelişme evriminin bazen mantığını anlamak zordur. İnsanın fikirsel  düzeyde gelişme evreleri aynı değildir. Peşinde koşulan iddiaların farklılığı, yönümüzü belirler ve bize bir anlam kazandırır. Bir bireyin düşünme tarzı tek başına çok şey ifade etmez. Kolektifleşen düşünce daha etkili işe yarar duruma gelir. Ama günlük yaşamın içinde etkili bir özne olmak için, yaratıcı özellikler kazanmaya ve yeni bilgiler edinmek önemlidir.  Yaratıcılık her öznede aynı olmaz. Yaratıcı gücü sayesinde birey, hem kendi dünyasında hem de yaşamın kimi alanlarında etkili olur. Ama bu anlattığım her insanda aynı yoğunlukta olmaz. Bazı kimseler bir şeyler yaratmak ya da bir şeyler inşa etmek için daha fazla istek sahibidir. Bu da kendisini yenilemeye açık tutan insanlarda olur. Bu farklı insanlar, geleceğin önemli figürleri olmaya adaydır. Bu nedenle değişimde rol almak isteyen birinin bilinci yeniye açık olmak durumunda.  

Yanlış, eksik ve zayıf ideolojik ve politik bir görüşü baz alarak mücadele etmek çözümsüzlüğe neden olur. Sorunun bir başka boyutu ise, elindeki malzeme yeniyi inşa etmek için elverişli olur ancak malzemeyi taşıyanlar yetersizse ya da elindekini kullanmasını bilmiyorsa başarı da olmaz. Kapitalist sistemi karşısına alan bir dünya görüşünü savunmak, bilerek sahiplenmek iyi eğitimle mümkün olduğu zamanla anlaşılıyor. Dünyayı, daha doğrusu kapitalist sistemi değiştirme mücadelesi, bilimsel teorik ve politik çabaların programlaşmasına bağlıdır. Bunun da bir tek ölçüsü var, yaşadığın dünyayı doğru anlamakla mümkün. İdeoloji, dünyayı yorumlarken yeni paradigmalar yaratmaktır. Bu bağlamda sınıf ideolojileri önemlidir. Ama sınıf ideolojisi dogma kalıplar değildir. Gelişmeye ve zenginleşmeye açık bir vizyonu vardır. Devrimci soldaki entelektüel daralma solu etkisiz bir figür haline getirdi. Bu bağlamda Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan 21. yüzyılın ayrıcalığını taşıyor. Ürettiklerine devrimci solun büyük bir kısmı yabancı durumda. Doğru-yanlış ikileminden bağımsız düşünürsek, kapitalist sistemle hesaplama içinde olan radikal sol, Kürt Halk Önderi Öcalan'ı mutlaka okumalıdır.

Devrimci sol küresel düşünürken yerel mücadeleyi önemser. Evrensel mücadele ile yerel mücadele arasında diyalektik bağ mutlaka oluşmalıdır. Burjuvazi ne kadar çok evrensel düşünüyorsa, devrimci sol daha çok evrensel olmak zorunda. "Sosyalist deneylerin" çözülmesi, soldaki dayanışmayı, ittifakı ve birliği sekteye uğrattığına bizim nesil şahittir. Ne ideoloji, ne teori ve ne de politika sabit ve değişmez değerlerin bir birliği değildir. İnsan beyni de öğrenmeye açıktır. Bu nedenle insan kendine sunulan kimi görüşleri körü körüne kabul etmez.  Maddi ve manevi koşullar değiştikçe, insanda değişmeye başlar. Orta çağdaki toplumun düşünce biçimiyle, bugünkü insanın düşünme biçiminin benzerlik göstermesi mümkün değil. Eski köprülerin bir kısmını sel götürdü. İşi kolaylaştırmak yeni köprüler yapmak zorundayız. Dolayısıyla radikal sol rasyonel ve mantıklı olmalı.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.