Kendini tanımlamak...
Medya DOZ yazdı —
- Rûken’in aklı almıyordu; nasıl oluyor da bir Kürt kızı elini veriyordu düşmanına? Kürt ailelerine kadar sızmış bir düşmanla dağlarda savaşmasına bir tanım bulmaya çalışıyordu.
Rûken gecenin karanlığında sırtını bir ağaca yaslamış, uzaklarda yanan ışıklara dalmış, öyle ince kamufle olmuş ki onu ağacın gövdesinden ayırmak bir hayli zor. Saatinin camı bile parlamasın diye saate kılıf yapmış, radyosunun metal olan yerlerini görünmez bir hale getirmiş. Yazın sıcağında vücut ısısını dışarıya vermeyen anti termal elbiseleri içinde alnı boncuk boncuk terlemiş ve bir an olsun gözlerini uzaklardan ayırmıyor. Az önce radyodan dinlediği haberin etkisinden çıkamıyor. Savaşın kızgın ikliminde, biraz sonra ne olacağı belirsiz kıyasıya bir cenk meydanı Heftanîn’de bile başkaları için endişeleniyor. Uçurumlara bakıp bir tanım arıyor ulusuna, davasına, savaşına…
Uçsuz bucaksız dağlara bakıp bir tanım arıyor, ihanete, bilinçsizliğe, sevgisizliğe. Karşıda işgalcilerin mevziisi var, Rûken istemsizce dişlerini gıcırdatıyor. Dinlediği haberde bir uzman çavuşun bir Kürt kızına tecavüz ettiğini, intihara sürüklediğini anlatıyordu. Rûken’in aklı almıyordu; nasıl oluyor da bir Kürt kızı elini veriyordu düşmanına? Kürt ailelerine kadar sızmış bir düşmanla dağlarda savaşmasına bir tanım bulmaya çalışıyordu. Başını gururla havaya kaldırıp gökyüzünün derin karanlıklarına daldı. Uzaklarda düşmanın gökyüzüne fırlattığı aydınlatma mermileri, korkudan etrafına ateş açan korkak düşman askerleri… Kendi kendine mırıldandı Rûken; “burada bizden ödü patlayan askerler, şehirlerde ülkemin kızlarına neler yapıyor, ironiye bak…”
Öfkeliydi Rûken, çocuklarına doğru bir bilinç vermeyen Kürtlere öfkeliydi. Kendini ve düşmanını tanımayanlara öfkeliydi. Avuçlarına aldığı toprağa bir şeyler anlatır gibi sıkılı avcunu dudaklarına yaklaştırıp kokladı. Ruken gözlerini kapatıp tanım bulmanın dehlizlerine indi.
Her ulusun kahramanları var, ancak hiçbirinin bizimki kadar yoktur. Çünkü hiçbir ülke bizim ülkemiz kadar parçalanmamıştı. Hiçbir ulus kendini üstü betonlanmış bir mezarda unutmamıştı. Her ulus kahramanlarını iterek öne çıkarırdı. Bizde ise kahramanlar yalnız yola koyulur, ölümden beter acılardan sonra şaha kalkardı insan seli. Ve yüzlerce özgürlük hareketi vardı hem de dünyanın her yerinde. Harikalar yarattılar, bedel verdiler, kendilerini ütopyalara feda ettiler. Ama hiçbir hareket bizim kadar kahraman yaratmadı. Özgürlüğü insan yüzüne çizemedi. Her ülkenin vardı savaşçıları, ‘cihad-ı suğra’da yenerdi düşmanları. Ama kaçardı ‘cihad-ı ekber’den. Oysa biz cihad-ı ekber’de yenmedikçe kendimizi, çıkamazdık cihad-ı suğra cengine. Herkes eline silah alabilirdi. İyi kılıç kullanabilirdi. Adına savaşçı denilirdi. Ki savaşırdı da. Zira herkes kavga edebilirdi ama herkes savaşçı olamazdı. Bizler ise bilge savaşçı olma yolundayız diye geçirdi içinden Rûken...
İnsan bazen varoluş sebebini, tikel olan kendini, evrensel olan amacını bile sorguluyormuş dedi Rûken. Evet, buradayım ama tecavüzcü devletin tuzağına düşen Kürt kızı beni hissetmiyor… Belki de hissediyordur kim bilir?
Rûken karşısında canına kıyan İpek varmış gibi konuşmaya devam etti. Ne ilginç… Elle tutulmaz anlam. Gözle görülmez özgürlük. Ne tuhaf… Özgürlük karakteri gereği esir alınamaz. Anlam işgal edilemez. İşte bilge savaşçılar bu erdemler peşindedir. Kendilerinde işgal edilmiş toprakların haritalarını biriktirmezler. Onlarda biriken aşkınsal öze içerlenmiş özgürlüktür. Ve bu insanlık adına değer içerir. Vazgeçilmezliktir bu. Ülkelerini ve insanlarını bu aşkla inşa etmek istedikleri için bu değerlere bir el uzandığında anlamdan doğan yaman savaşçı kesilirler. Bütün ömrünü özgürlük peşinde koşmaya adayanlar kolay yorulmazlar. Onları terleten anlama ulaştıkları andır.
Rûken, o an amaçlarının büyüklüğüne denk yaşayıp bu uğurda ölmeyi kendine şans saydı. Acı geldi ona realitenin sislerine gömülmüş dünyaya kendini ifade edememek. Sonra anladı ki bütün yönleriyle onları anlayacak bir gerçeklik yok karşılarında. Hani olur ya hiçbir şekilde ifadeye kavuşmayacağını düşünür insan. Hiç kimse tarafından anlaşılmadığını… Ama Rûken biliyordu ki tarih yaratmak isteyenlerin, yaşamı sancılı anlarla doludur. Güzel yaşamı insanlık için hayal edecek bir potansiyele sahipsen, yoluna çıkabilecek engelleri de aşabilecek güçtesindir. Çünkü insan gücü oranında hayal kurabilir. Ne kadar güçlü bir felsefen varsa o kadar büyük yaratımların da olur. Hayallerini, tanımlarını, öfkelerini ölmüş kadınlara anlatmak ağır geldi Rûken’e, ölmüş kadınların intikamını almayı düşünerek başını ağaca yaslayıp uyudu Rûken…