Direnenler yalnız kalmasın
Medya DOZ yazdı —
- Son yıllarda mücadelenin en direngen mevziisine sahip çıkmamak bizde bir kültür haline getirilmek isteniyor. Direnenler hep yalnız bırakılmak isteniyor. Biz bu oyuna gelmeyelim. Direniş yaşatır.
İnsanın ülkesi sömürge ise, özgür değilse asla mutlu olamıyor. Ne zaman gülsek aklımıza ölülerimiz geliyor, ne zaman biraz tebessüm etsek tutsaklarımızın sureti dikiliyor karşımıza. Gülümsemelerimiz; esaret, uzaklık, ayrılık ve özlemin soğuk yüzünde buz kesiyor. Biz sevdiğimiz bütün kelimelerin zıddını yaşamaya mahkum edilmeye çalışılan bir halkız. Belki de hiç kimse bizim kadar özgürlüğün adını anmadı ama özgür olmaktan da bu kadar mahrum kalmadı. Biz en çok olmadığımız şeyi istiyoruz, en çok bizde olmayan şeyi arıyoruz. Bu konuda bizim kadar cesur bir halka az rastlanır. Biz, bizde olmayanı, bizden çalınanı alma kavgasındayız. Her yerinden kuşatılan insanlar hiçbir zaman sağlıklı düşünemiyor, karanlık içinde aydınlığın tadına varmak bir tek özgür ruhlara mahsustur sanırım.
Ve biz toplum olarak bir cendereye alınmış, buna alıştırılmaya çalışılıyoruz. Tek bir umudumuz, tek bir çıkış yolumuz var: Direnmek. Düşmanlarımız direncimizi kırmak için elinden ne geliyorsa yapıyor. Korkutulmuşuz, baş kaldırsak karşımızdaki kötülüğü yerle bir edeceğimizin bilincinden uzaklaşmışız. Düşmanlarımızın en vahşi halinin yenilmeye en yakın zamanda olduğunu idrak edemiyoruz. Milyonlarcayız ama yükümüzü sayıları binler olan tutsaklarımızın omzuna atmışız. Dışarıdayız, elimiz ayağımız tutuyor ama bizim yerimize zindandaki yoldaşlarımız direniyor. Bedel veren bir daha, bir daha veriyor. Ve biz özgür olmak isteyenler bedel vermeyi göze alamıyoruz. Zindanlarda yine bir direniş dalgası başladı. "Şimdi özgürlük zamanı" sloganıyla ellerindeki tek varlıkları olan bedenleriyle direniyorlar ya, biz ne yapıyoruz.
Bizler halk olarak o kadar liberal olma lüksüne sahip olamayız. O kadar sorumsuzuz olamayız. Devrimci ve direniş kişiliğinden bu kadar uzak olamayız. Biz dışarıda iken bizim yerimize dört duvar arasında elinde sadece bedenini aç bırakma seçeneği olanların direniyor olması ve bizim izlememiz adil değil. Gerçekten biz kimiz diye kendimize sormalıyız. Özgür olmak için ne yaptığımızı sormalıyız. Zindanların tümünde başlayan direniş dalgası biraz da bize tavırdır. Üstümüzdeki bu ölü toprağı atmadıkça ve hep beraber "özgürlük" diye bağırmadıkça daha çok tabut omuzlamak zorunda kalacağız. En güzellerimizin ölümleri ile yaşamak çok zor. Biri ölünce elde ettiğimiz yaşam çok acımasız. Ben yaşayayım diye birinin ölmesini kabul etmek ve en önde bedenini siper edene el vermemek ifadesiz bir gerçek. Böyle yaşamak, yaşamak değil aslında.
Asıl soru şu: Biz neden en karanlıkta aydınlığı görme gücüne sahip değiliz? Neden şimdi özgürlük zamanı diyemiyoruz? Neden düşmanımızın yenilgilerini görmüyoruz? Tek başına bir hücrede olan tutsaklarımızın umudu bizim umudumuzdan çok daha büyük. Direnişi bizim direnişimizden kat be kat görkemli. Gerçekten bu size adil geliyor mu? Biz ne yapacağız diye sormamız gerekmiyor mu? Hiçbir direniş hücresinde yer almayanların, en kısıtlı imkanlarda direnenlerin direnişini beğenmemesi, yöntemlerini doğru bulmaması bir ironidir. Oysa devrimciler eylemlerinde en önde olmayı, yoldaşlarının önüne atılmayı düşünür sonra varsa eleştirisi yapar. Kendini güvenli bir limana verip herkese burun kıvırmayı nereden öğrendik bilmiyorum ama bu sinsilikten düşman kokusu geliyor onu biliyorum. Bu hesapçı ruhun devrimci olmadığını biliyorum. Yoldaşlarını yalnız bırakanların kendini ve özgürlük istemini sorgulaması gerektiğini biliyorum.
Son yıllarda mücadelenin en direngen mevziisine sahip çıkmamak bizde bir kültür haline getirilmek isteniyor. Direnenler hep yalnız bırakılmak isteniyor. Biz bu oyuna gelmeyelim. Direniş yaşatır...