Lozan’ın sonu ve Türkiye’nin politika değişikliği

Forum Haberleri —

Lozan

Lozan

  • Şimdi Ankara’da İsrail’in nasıl yanıt vereceğine dair bir korku hâkimdir. Nitekim, İran’ın izole olacağı ve kendi içine döneceği bir senaryoda, Minbic’ten Kandil’e kadar aktif Kürt hareketinin oynayacağı bölgesel rol kritiktir ve kimse bunu görmezden gelemez. ABD’nin de kabul etmediği Lozan Antlaşması’nın sonunun gelmesinin artık bir zaman meselesi olduğunu söyleyebiliriz.
  • Türkiye bir çıkış aramaktadır. Kendi retoriği içinde yeni bir dile ihtiyaç duymaktadır. Bu dil ile Kürt hareketi ile uzlaşması ne kadar mümkündür, uluslararası dengeler buna ne kadar izin verecektir bunu zaman gösterecektir, ancak hiçbir ihtimalin Kürtler için dikensiz bir gül bahçesi olmadığını da kabul etmek gerekiyor.

FERAT AMED

Kürt sorunu doğası itibariyle uluslararası bir sorundur. Bu alanda yaşanacak gelişmeler bölgesel ve küresel olaylarla doğrudan bağlantılıdır. Suriye, Irak, İran ve Türkiye devletleri arasında bölünmüş olan Kürdistan coğrafyası, bilinen parçalanmışlıklara ve diplomatik olumsuzluklara rağmen belli açılardan tek bir ulus olma gündemini sürdürebilmektedir. Kürdistan'ın bölünmüşlüğü ve üzerinde farklı egemen devletlerin bulunması, devlet dışı Kürt aktörlerine belirli bir manevra alanı açmaktadır. Başka bir ifadeyle, devletsiz bir ulus olma durumu uluslararası ilişkiler açısından çeşitli dinamikler arz etmektedir. Kürdistan’ın en küçük parçası olan Rojava Kürdistanı’nda son yıllarda yaşanan gelişmeler de bunu doğrular niteliktedir. Buradaki kazanımlar, Kürt sorununda alışılmış şekilde Kürdistan’a statüsüzlüğü dayatan Sykes-Picot ve Lozan düzenini tehdit eder boyuttadır. Bu dinamik anlaşılmadan Türkiye devletinin neden Kürt sorununu çözmek yönünde ani sayılabilecek bir refleksle irade beyan ettiği anlaşılamaz.

Son 30 yıl içerisinde Türkiye’nin tüm itirazları ve sabotaj çabalarına rağmen hem Irak’ta hem de Suriye’de de facto Kürt yönetimleri oluşmuştur. Üstelik Türkiye devleti, Irak’ta Kürt özerkliğinin oluşmasını büyük bir hata olarak kabul ediyor ve Suriye’de benzer bir duruma asla "müsaade" etmeyeceğini en yüksek şekilde dile getiriyorken, Suriye’de bir statünün oluşması dikkat çekicidir. Türkiye, NATO üyesi bir ülke olmasına rağmen, sınırlarının birkaç kilometre ötesinde meydana gelen bu gelişmelere karşı müdahale edememiş, etse de durumu tümden değiştirecek bir kazanım sağlayamamıştır. 30 Ekim 2014'teki MGK toplantısında kabul edilen “Çöktürme Planı” sonrası geçen 10 yıl bu bağlamda değerlendirilebilir. Efrîn, Girê Spî ve Serêkaniyê işgallerine rağmen, Rojava stratejik kazanımlarını kaçınmacı bir politika ile sürdürmeyi başarmıştır. Diğer taraftan, Kürt hareketi, toplumsal gücünü yıllara yayılan saldırılara rağmen korumaktadır. Askerî açıdan cephe ve niteliği değişse de, bir tür yenişememe durumu söz konusudur.

Irak ve Suriye fiilen çökmüş devletlerdir ve İran’ın da geleceği parlak görünmemektedir. Sadece dış müdahale açısından değil, iç dinamikler de İran için değişim vaktinin geldiğini göstermektedir. İran, mevcut rejimle dahi Kürtlerin kategorik olarak inkâr edildiği bir politikaya sahip değildir. İran’ın güvenlik kaygıları açısından Kürt sorunu, Türkiye için olduğu kadar yapısal bir sorun arz etmemektedir. Hamas’ın 7 Ekim 2023 saldırısı, açıkça İbrahim Anlaşmaları kapsamında İsrail-Arap devletleri normalleşme sürecine bir cevap niteliğindeydi. Bu normalleşme süreci ayrıca G20 ülkelerinin mutabık kaldığı, İsrail limanlarının kullanılacağı Çin’e alternatif enerji hatlarıyla da ilgiliydi. Suudi Arabistan’ın bölgesel bir güç olarak yükselmesinin engellenmesi ise başka bir hedefti. Türkiye ve İran, bu normalleşmede kendi mevcut avantajlarını kaybetme riski gördükleri için sorunu derinleştirmeyi seçmişlerdir. Şimdi Ankara’da İsrail’in nasıl yanıt vereceğine dair bir korku hâkimdir. Nitekim, İran’ın izole olacağı ve kendi içine döneceği bir senaryoda, Minbic’ten Kandil’e kadar aktif Kürt hareketinin oynayacağı bölgesel rol kritiktir ve kimse bunu görmezden gelemez. Belki biraz iddialı bir şekilde, ABD’nin de kabul etmediği Lozan Antlaşması’nın sonunun gelmesinin artık bir zaman meselesi olduğunu söyleyebiliriz.

Suriye, İran ve İran’a bağlı Hizbullah gibi güçler için önemli bir coğrafyadır. Bu nedenle İran, Suriye rejimi safında savaşa girmiş ve büyük oranda rejimin en azından belli bir bölgede devrilmesini engellemiştir. İran’a bağlı güçler arasında Hamas bir istisna olarak bu çatışmada Suriye rejiminin karşısında, Müslüman Kardeşler ve Türkiye ile beraber durmayı seçmiştir. Mevcut durumda, İsrail’in Lübnan’a genişleyen saldırılarında Suriye rejiminin sessizliğinde hem güçsüzlük hem de bir ideolojik tercih olduğunu görmek gerekir. Hamas’ın askeri olarak İran’a, siyasi ve ekonomik olarak Türkiye-Katar hattına dayandığı bir gerçektir. Öte yandan, kimi Körfez ülkeleri ile Suriye rejiminin kısmi normalleşmesi de İran’ın Suriye üzerindeki hegemonyasını azaltan gelişmeler arasında sayılabilir. Türkiye ise bölgesel güç olma hedefinden oldukça uzak bir şekilde bu denklemlerin hiçbirine dahil değildir. Doğu Akdeniz’de kaybetmiş, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ABD ile uzlaşmasına sessiz kalmıştır. Suriye’de ise çoğunlukla Rusya ve İran’ın güdümünde kaygan bir zeminde hareket etmektedir. Irak sınırlarında askeri hedeflerine ulaşmakta güçlük çekmekte ve politik olarak izole bir duruma düşmektedir. Türkiye’nin Kürdistan Bölgesel Yönetimi üzerindeki etkinliği belki burada bir istisnadır ancak parlamentonun işlevsel hale getirilmesi sonrası geçmişteki kadar rahat olamayacağı da açıktır.

Sonuç olarak, Türkiye bir çıkış aramaktadır. Bu çıkışı Kürt hareketiyle çatışarak sağlayamayacağı son derece açıktır. Türkiye'de rejim, yıllarca kamuoyuyla yanıltıcı bilgiler paylaşmıştır. Taktik başarıları ve Kürtlerle arasındaki güç asimetrisinden kaynaklanan çeşitli Pirus zaferlerini belirleyici gibi pazarlamıştır. Dolayısıyla, kendi retoriği içinde yeni bir dile ihtiyaç duymaktadır. Bu dil ile Kürt hareketi ile uzlaşması ne kadar mümkündür, uluslararası dengeler buna ne kadar izin verecektir bunu zaman gösterecektir, ancak hiçbir ihtimalin Kürtler için dikensiz bir gül bahçesi olmadığını da kabul etmek gerekiyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.