Ortadoğu'da son sözü Kürtler söyleyecek
Forum Haberleri —
- Zira Erdoğan-Bahçeli rejimi ağır bir çıkmazı yaşıyor. Yeni işgallere girişerek ayakta kalmaya çalışmak, Irak-Suriye ile PKK karşıtı anlaşmalar yapmak, işbirlikçi Barzani ve kontracı Hüdapar’la ittifak kurmak da TC’yi kurtarmıyor.
ALİ AKTAŞ
Karşıtını yok etmeyi veya teslim almayı hedefleyen hegenomik güçler ve savaşlar bölgede artık yayılıp tırmanıyor. Başını İsrail-Türkiye ve İran’ın çektiği bu savaşlara giderek küresel güçler de katılıyor ve III. küresel savaş bölgede artık soykırım düzeyine varıp eldeki tüm araçlarla sonuç almaya çalışıyor. Başta Kürtler ile Filistinliler olmak üzere bölge halklarının geleceğini/yaşamını karartan bu savaşların şimdilik nerde, nasıl ve ne zaman sonuçlanacağı ve bölge ile sınırlı kalıp kalmayacağı da belli değil.
Bu savaş kuşkusuz 7 Ekim 23’le başlamadı. Bunun da etkisi var, ama esasen geçen yüzyıldaki I. ve II. Küresel savaşların sonunda kurulan statükonun bir ürünü olarak süren ve statükonun çökmesiyle de mevcut halini almıştır. Arapların parçalanması, Filistinliler ile Kürtlerin inkarı-imhası üzerine kurulan bu statüko artık ihtiyaçları karşılamayıp ağır bir kaos-kriz haline gelince tekrar dizayn edilmesi zorunlu olmuş ve 90’larda körfezle başlayıp, giderek kızışan bir III. küresel-bölgesel savaş boyutuna varmıştır.
Küresel kapitalizm yaşadığı çoklu kriz nedeniyle sermaye-enerji ve sömürü kaynaklarını tekrar paylaşmak istiyor. Bunun zayıf ve temel halkası da bölgedir. İsrail’in güvenliği için İran ve Türkiye’yi denetimde tutacak İsrail-ABD eksenli yeni bir bölge statükosu kurmak istiyorlar. Bunun için gerekirse I. ve II. küresel savaşta olduğu gibi yeni soykırımlara girişmekten de çekinmiyorlar. Bölgedeki kaotik-kriz durumu hızla sonlandırarak yeni bir statükonun kurulması İsrail ve ABD için artık ertelenemez olmuştur. Bunun için her cüreti göze alarak bu savaşta ısrarlı olacak, sonuca ulaşmaya çalışacaklardır.
Maalesef hegemonik güçler hep ana sorunlarını savaşla çözüyorlar. Bugün de öğle yapıyorlar. Ayrıca her savaşı o dönemin araçlarıyla yürütüyorlar. Konvansiyonel, kimyasal, nükleer, siber, kısaca ne varsa kullanıyor ve soykırım yapmaktan çekinmiyorlar. Savaş başladığında kimse bugünkü gibi iç ve dış kural ve yasaları dikkate almıyor. Artık tek hedef kazanmaktır, gerisi boştur. Böylesi stratejik kaos-kriz dönemlerini savaşla atlatamazlarsa çökeceklerdir.
Ortadoğu maalesef yüzyıldır hep bu küresel savaşlara sahne oluyor. I. yüzyılın başında İngiltere-Fransa tarafından ve bu II. yüzyılın başında da ABD-İngiltere-İsrail tarafından dizayn edilmek isteniyor. Daha önce Türk-Fars-Arap ulus- devletleri kurarak denetimde tutukları bölgeyi bu kez yeni-sömürgecilik yerine İsrail’i bir yerel-bölgesel emperyalist güç olarak örgütleyerek denetimde tutmak istiyorlar. Öyle anlaşılıyor ki bu modeli benzer tüm kaoslu-krizli bölgelerde uygulayacaklardır. Yani İsrail gibi ülkeleri çekirdek hegemonik bir ülke veya yerel-bölgesel emperyalist bir güç olarak örgütleyip yol alacaklardır. Mesela Uzak-Doğu’da Güney Kore de buna adaydır. Bunlara “yavru” emperyalistler de denilebilir.
Buradaki diğer bir sorunsa benzer hevesleri olan ve aynı rekabet içinde olan Türkiye-İran gibi ülkeleri de bu modelle dizayn etmektir. Telkin ve rüşvetle, yola gelmezlerse zor uygulayacaklar. Nitekim Hamas-Hizbullah-Husi ve Haşdi-Şabi’lerden başlayarak İran’ın bölgesel kollarını hibrit şavaşla kırmaya başladılar. Türkiye’ye de, Hindistan-Yunanistan enerji koridorı dışında ve güvenilmez ülke statüsünde tutarak “ayağını denk at” diyorlar. Arap ülkeleriniyse “İbrani İttifak” içine çekmeyi neredeyse sağlamışlar. Kürt sorunu altında debelenen İran ve Türkiye’nin de bu projeye fazla direnecek güçleri yoktur. Kısaca bölgede İsrail yedeği olmayı kabul etmeyecek her ulus- devleti gerekirse dağıtacaklar.
Bunu gören İran mümkün oldukça doğrudan bir savaşa girmemeye çalışıyor. Türkiye ise “İsrail saldıracak” diyerek Osmanlı gibi küresel hegemonik güçler arasında oyun bozanlık yapıyor. Ama hiç bir tarafın da kullanma dışında verdiği bir taviz yok. İslam kardeşliği kozu da kalmamış. İhvani Müslim, El-Kaide, DAİŞ ve Taliban gibi radikal-faşist güçlerse bundan böyle başına daha da bela olacaktır. Osmanlı hevesleri kapsamında işgal etmeye başladığı Misak-ı Milli sınırları ise Türkiye’yi kesin olarak Osmanlı gibi dağılmaya götürecektir. Vermek isteselerdi I. küresel savaşta verirlerdi. Bu aşamadan sonra Türkiye’yi artık II. İsrail yapmazlar. Bunda ısrar ederse bu sefer onu kurtaracak ne Kürtler ne de Ekim devrimi var.
Türkiye gelinen aşamada artık tek başına Kürt sorununu çözme şansını da kaybetmiştir. İran da kaybetmiştir. Kürt sorunu çözülecekse, ki bölgesel dizayn-gelişmeler çok nedenle bunu zorunlu kılıyor, o halde en azından dört ulus- devleti de kapsayacak bölgesel düzeyde çözülmesi zorunlu hale gelmiştir. İşte görüldü ki salt Irak-Suriye’de “çözülmekle” olmuyor. Öyle işbirlikçi temelde salt Barzani hanedanı ile de olmuyor. Öyle uluslararası bir komployla PKK’yi tasfiye etmek veya dışta tutmakla da olmuyor. Zira Kürt halkı artık I. ve II. Küresel savaşların başındaki gibi bilinçsiz-örgütsüz ve güçsüz değildir. İnkar ve imha konseptini kırmıştır. Bölgede çok önemli bir güç, proje ve model sahibidir. İdeolojik-politik ve örgütsel olarak sırf bölgeyi değil, dünyayı bile etkileyen bir aktör haline gelmiştir.
Öyle anlaşılıyor ki Türkiye bölgeyi doğru okuyamıyor. Bundadır ki Bahçeli üzeri yaptığı çıkışta tam bir akıl tutulması yaşıyor. Bu bir barış-çözüm arayışı değil, savaş ve tasfiye arayışıdır. Bundandır ki “İsrail bize saldıracak” dediğinde CHP’yi bile inandıramadı. Zira Erdoğan-Bahçeli rejimi ağır bir çıkmazı yaşıyor. Yeni işgallere girişerek ayakta kalmaya çalışmak, Irak-Suriye ile PKK karşıtı anlaşmalar yapmak, işbirlikçi Barzani ve kontracı Hüdapar’la ittifak kurmak da TC’yi kurtarmıyor. TC Önder Öcalan’a, PKK ve Kürtlere yaklaşımda demokratik yola girmedikçe kaybetmeye mahkumdur. Malazgirt’ten cumhuriyete kadar Kürtleri hep yok pahasına yedekleyip, esasen kurban edip geldiler, ama özgürlük mücadelesi ve Kürler artık buna izin vermez, bu oyunu bozdu. Türk egemenleri bugüne dek her sıkıştığında “Kürtlerle islam kardeşiyiz” deyip düze çıktılar ve sonra da ihanet edip, inkar-imha etmeye çalıştılar. Utanmadan şimdi de böyle başaracaklarını sanıyorlar. Oysa Kürtlere hala bir yerel yönetimi, bir özgür mezarı ve bir cezaevi ziyaretini bile hak görmüyorlar. Bölgede III. küresel savaşın bu kadar kızıştığı bir dönemde bile önder Öcalan’a ve Kürtlerin her demokratik-özgür kazanımına saldıran sömürgeci-faşist Türk devletinin Kürtlerle yapacağı bir barış ve çözüm kalmamıştır. Hatta böyle bir süreçte Kürtlerin Türkiye ve İran gibi devletlerle yapacağı bir ittifak çok riskli ve tehlikelidir. Daha önceki ve hele de I. küresel savaştaki ve Cumhuriyet dönemindeki ittifakların Kürtlere neye mal olduğu unutulamaz.
Nerden bakılırsa bakılsın sırf Türk-Fars-Arap ulus- devletlerinin değil, bölgenin bu yeni yüzyılını da kesinlikle Kürtler belirleyecektir. Bölgede İsrail de dahil Kürtlerle eşit-dostane ittifak geliştirmeyen hiç bir gücün kazanma şansı yoktur. Kürtler asla bölgedeki bu hegemonik savaşların tarafı olmayacak, ama bu III. küresel savaşın özgürlük için ortaya bir çok fırsat da çıkaracağını görerek öz savunmalarını her bakımdan örgütleyecek ve güçlendirecektir. Hiristiyanlık Roma kapılarına dayandığında Roma’yı yakan Neron intihar etmekten kurtulamadı. Filler arasında mekik dokumakta kendini kurnaz sanan Sultan Vahdettin de İngiltere’de çadırda yaşamaya razı oldu. Ankara-Tahran-Bağdat ve Şam kapılarına ve hatta bir çok küresel kapıya dayanan Önder Öcalan düşüncesi karşısında da bir çok diktatörün sonu böyle olacaktır. Kısaca bölgenin bu yeni yüzyılı Kürtlerin özgürlük yüzyılı olacaktır ve yeni statükonun belirlenmesinde de son sözü Kürtler söyleyecektir. Zira Özgürlük Hareketi ve Kürt halkı demokratik ve özgürlük anlamında alternatif bir güçtür, onurlu bir barışın, demokratik-özgür bir yaşamın ana gücüdür.
Eğer Türk devleti, Kürt Özgürlük Mücadelesi’nin geliştiği her yeri böyle işgal etmeye kalkışırsa, bunu kendi hakkı olarak görürse, III. küresel savaşın bölgede her ulus- devletin ve en çok da Türkiye’nin kapısına dayandığı bir süreçte dağılmayla karşı karşıya geleceği çok açıktır. Bundan sonra yapacağı her PKK ve Kürt karşıtı ittifak onu daha fazla küresel güçlerin ve İsrail’in piyonu-paravanı yapacaktır. Kaldı ki bölgede dayanacağı kolları da kalmadı. Bir Hamas kalmıştı onu da kurban etti, sattı. Yanında tuttuğu çetelerinse korucular kadar bile fonksiyonu kalmamıştır. Borç batağında bir ekonomi, çete-mafya bir siyasetle ve yoksullukta can çekişen bir toplumla TC’nin kazanacağı savaş yok. Ortada fırın-hastahane-ev-su ve buğday depolarını bombalayan bir Türk devleti var, yani “kıral çıplaktır”. Savaş suçu sabittir.