Tanıklar da ölünce hakikati kim anlatacak?
Kültür/Sanat Haberleri —
- “Süngü ve Yara” ardından Yorgun Topraklar" adlı yeni kitabıyla Dersim’de yaşanan katliamı tanıkların gözünden anlatan yazar Yusuf Baran Beyi, "Tanıklar öldükten sonra hakikati kimden öğreneceğiz? Gelecek kuşaklar için bu kitaplar birer kanıt olacak. Biz yazarlar tarihi, yaşananları kalıcılaştırmalıyız” dedi.
MUSTAFA DOĞAN / AMED
Ermeni Soykırımı, Dersim Tertelesi ve katliamda yaşananları kitaplarıyla yeni nesillere aktaran Yusuf Baran Beyi’nin “Yorgun Topraklar” adlı romanı okuyucuyla buluştu. Payîz Yayınları’ndan çıkan kitabında Yusuf Baran Beyi, Dersim'de yaşanan sürgün, katliam, trajik ve sosyolojik olayları tanıkların aktarımlarıyla anlatıyor.
Süngü ve Yara
Çıkardığı üç kitabında da sözlü tarih referansları bulunan Yusuf Baran Beyi’nin ilk kitabı "Süngü ve Yara" 6 yıllık uzun bir çalışmanın ürünü. Beyi, “Dersim katliamından kurtulanları buldum. Vahşeti anlattılar. Kitap aynı zamanda katliama katılmış iki askerin anılarını da konu alıyor. Bir bütün olarak katliamın dramını yansıtan bir kitap" dedi.
Kırlarda Buzlar Çözülünce
İkinci kitabı “Kırlarda Buzlar Çözülünce” de ise 1977’de Taksim Meydanı’nda gerçekleştirilen 1 Mayıs mitingi sırasında yaşananları anlatan Beyi, “Yaklaşık 500 bin kişinin katıldığı 1 Mayıs kutlaması sırasında kitleye bombalarla saldırdılar, insanları taradılar. Resmi rakamlara göre 34 kişi öldü, binlerce kişi de yaralandı. Ben de yaralı kurtulanlar arasındayım. Yine kitapta, üniversite gençliğinin bir hazine arazisini işgal ederek yoksullara gecekondu yapmak için başlattıkları çalışmaları da anlattım. Sistem, gençlerin eylemini kanla bastırdı. Saldırıda 12 kişi yaşamını yitirdi. Bir anlamda belgesel roman niteliği taşıyan kitabımda yaşananları kurgulayarak anlatıyorum” şeklinde konuştu.
Yorgun Topraklar
Son kitabı “Yorgun Topraklar”da da tanık anlatımlarına başvuran Beyi, kitabının ilk bölümünde Dersim’in Mazgirt ilçesine bağlı Bağin adında bir Ermeni köyünde yaşananları anlatıyor. “Kürt Alevileri ve Ermenilerin iç içe ve sadakat dolu bir dostluk ilişkisi vardı. Ermeniler katledildi, göç ettirildi ama Dersimliler onları hep korudu. Seyit Rıza binlerce Ermeni’ye yardım etti. Yine ileri gelen aileler Ermenilerin güvenliklerini sağladı. Bir yıl boyunca Ermenileri evlerinde saklayan aileler, güvenli bir yol bulununca Erzurum üzerinden Ermenistan'a geçmelerine yardımcı oldular” diyen Beyi ekledi: “Kitabımda Dersim'e on binlerce askerin girmesiyle haberi alan köylülerin tedirginliklerine, neler yaptıklarına, neler yapamadıklarına, nasıl bir tutum aldıklarına dair anlatımlar da var. Özetle orada yaşanan ağır trajediyi anlatıyorum.”
Tanıklarla konuştu
Kitap üzerine iki yıl boyunca çalıştığını söyleyen Beyi, öncesinde de saha çalışması yaptığını anlattı. Beyi, “Yaşananları yaşlılardan dinlemiştim. Gerek toplumlar arası ilişkiyi gerek sistemin yarattığı çelişkiyi, atılan düşmanlık tohumları sonrasında neler olduğunu orada yaşayanlardan öğrendim. Bir bilgi arşivi oluşturdum. Tanıklar 38'de yaşanan katliamı, köy yakmalarını anlatıyordu. Dersim Katliamı spontane bir hareket değildi; planlı, projeli, tüm Dersim’e yayılan ağır bir katliamdı. İnsanlar mağaralara doldurulup katledildi, köyler yakıldı, sürgünler oldu. Geçmişte yaşanmışlıklar sözde kalmasın, kitaplaştırılsın istedim. Kitabın diğer bölümünde de katliamı, tanık anlatımlarıyla aktarıyoruz” diye konuştu.
45 bin kişiyi katlettiler
Çalışmalarında sözlü tarih üzerinden hareket ettiğini ifade eden Beyi, sistemin hakikati gözardı ettiğini belirtti. Beyi, “Yazılmayan bu tarih, sistemin, hayatı zorlaştıran, kötüleştiren, topluma dramatik bir yaşam sunan yaklaşımını anlatıyor. Tanıklar öldükten sonra hakikati kimden öğreneceğiz? Gelecek kuşaklar için bu kitaplar birer kanıt olacak. Örneğin; Dersim Katliamı’nı anlatılırken “13 bin kişi öldü” deniyor ama 45 bin kişiyi katlettiler. Niçin öldürdüğünü de yine kendi amaçları doğrultusunda anlatıyorlar. İnsanlar da onların yazdığı yanlış bilgiyle hareket ediyor. Tam da bu nedenle sözlü tarih bizim için çok önemli. Biz yazarlar da bu tarihi, yaşananları kalıcılaştırmalıyız” ifadelerini kullandı.
Her tanık ayrı bir kitap
Tarihte yaşananların kitap ya da belge haline getirilmesi için geç kaldıklarını da belirten Beyi, üzüntüsünü şöyle dile getirdi: "78 kuşağındanım. O dönemlerde etrafımızda çok tanık vardı. Katliamı çıplak gözleriyle gören, katliamdan sağ ya da yaralı olarak kurtulan, o acıyı bizzat yüreğinde taşıyan, babası, kardeşi, oğlu ya da akrabaları gözleri önünde cayır cayır yakılan çok insan vardı. Her tanık ayrı bir kitap. Biz yalnızca dinledik; yazmak aklımıza gelmedi. Şimdi ise o zamanları yaşayanları bulmakta zorlanıyoruz. ‘Süngü ve Yara’ adlı kitabımı yazmak için 6 yıl batı illerine; Bursa'ya, Ayvalık'a, Balıkesir'e gittim. Dersim'in tüm ilçelerini dolaştım. İskenderun'da, Mersin'de Dersimlilerin yerleştiği mahallelere gittim. Tanıklara ulaşmak için iğneyle kuyu kazdım. Bunları zamanında yapmalıydık."
Cumhuriyet sonrası Mardin
Yeni kitabında ise Mardin'de Cumhuriyet sonrasında yaşanan sosyolojik ve toplumsal olayları yine tanıkların gözüyle anlatacağını kaydeden Beyi, şunları aktardı: “Mardin çeşitli etnik yapıları, inançları barındıran bir kent. Farklı toplulukları, birbirleriyle ilişkilerini, çelişkilerini, o dönemdeki dostluklarını anlatıyorum. Bahsettiğim neredeyse yüz yıl öncesi. Cumhuriyet döneminde kentin anahtarı Araplara verildi. İsmet İnönü Islahat Raporu'nda da bu şekilde ifade ediyor. Farklı etnik ve inanç grupları birbirine düşmanlaştırılmaya başlandı. Bunları yaşanmış hikâyeler üzerinden anlatıyorum."