Tecride karşı Adalet Nöbeti
- TUAY-DER ve Çukurova TUHAY-DER, İmralı tecridine karşı Adalet Nöbeti başlattı.
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi'nde tutulan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin sonlandırılması ve fiziki özgürlüğünün sağlanması talebiyle cezaevlerinde başlatılan dönüşümlü açlık grevi eylemi 9. gününde. Tutuklu Aileleriyle Yardımlaşma Derneği (TUAY-DER) ve Çukurova Tutuklu ve Hükümlü Aileleriyle ile Yardımlaşma Derneği (Çukurova TUHAY-DER) Mersin Şubesi, eylemdeki tutsaklarla dayanışmak üzere "Adalet Nöbeti" başlattı.
“Adalet için tecridi kıralım, toplumsal barış için zindanlara ses olalım” şiarıyla başlatılan nöbet eylemine dair TUAY-DER Amed Şubesi'nde açıklama yapıldı. Dernek binasında yapılan açıklamaya siyasi parti temsilcileri, kurum ve kuruluş yöneticileri de katıldı. Dernek binası önünde açıklama yapılmasına engel olan polislere tepki gösteren MED TUHAD-FED Eşbaşkanı Kerem Canpolat, TUHAD-FED derneğinin olduğu her yerde nöbet tutacaklarını söyledi. Canpolat, "Tecridi hepimiz yaşıyoruz. Bugünkü manzara da onu gösteriyor” dedi. Canpolat, şunları söyledi: "Abdullah Öcalan üzerindeki tecridi bütün tıkanıklıkların nedeni olarak görüyoruz. Bunu aşmak için hem avukatlarıyla, hem aileleriyle, hem kamuoyuyla Abdullah Öcalan’ın buluşması gerekiyor. Bunun da ekonomik, siyasi ve psikolojik anlamda bir iyileştirmeye neden olacağını biliyoruz. Kurumlarımız ve siyasi partilerimiz ile üçer günlük nöbet tutacağız."
Çukurova TUHAY-DER Mersin Şubesi ise dernek binası önünde basın açıklaması düzenledi. Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) Mersin milletvekilleri Perihan Koca ve Ali Bozan’ın yanı sıra sivil toplum örgütü temsilcilerinin katıldığı açıklamada, Türkçe ve Kürtçe “Tecrit insanlık suçudur” pankartı açıldı. Çukurova TUHAY-DER Mersin Şube Eşbaşkanı Ergin Altuntaş, ulusal ve evrensel tüm hukuk normlarının askıya alındığı İmralı Cezaevi’nin bir işkence merkezine dönüştüğünü dile getirdi. Altuntaş, milyonların iradesi olan Abdullah Öcalan’a uygulanan bu tecrit sisteminin Kürt sorununun çözümsüz bırakılmasıyla yakından bağlantısı olduğunun altını çizdi. Altuntaş, “104 cezaevinde başlatılan açlık grevleri eylemlerini sahipleniyoruz. Kürt sorunun siyasi bir çözüme kavuşması adına Sayın Öcalan’ın özgürlüğü sağlanmalıdır. Türkiye ve Kurdistan halklarının onurlu bir barıştan başka bir çözüm şansı yoktur” dedi.
*****
Halk ile birlikte sonuç alırız
Kandıra 1 Nolu F Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutsaklardan Necla Atak, halka açlık grevini sahiplenme çağrısında bulunarak, “Keyfi uygulamalar ve tecrit son bulana dek direneceğiz” dedi.
Yaklaşık 7 yıldır tutsak olan Necla Atak, ailesi ile yaptığı telefon görüşmesinde, açlık grevine ilişkin konuştu. Atak, “Başlatılan açlık grevleri eylemlerinin halkın direniş ruhuyla birleşmesi gerekiyor. Tek bir tarafın sürdüreceği bir eylemle sonuç alamayız, ailelerimiz ve halkımız açlık grevlerine sahip çıkması gerekir” dedi.
Tecrit politikalarıyla tutsakların ve toplumun cezalandırılmaya çalışıldığını vurgulayan Atak, şunları söyledi: “Herkesin bu adaletsizlik karşısında ses çıkarması ve ‘çocuklarımız için adalet istiyoruz’ demesi gerekiyor. Bu halkın binlerce evladı, şu an cezaevlerinde, hukuksuz gerekçelerle tutsak alınıp yargılanıyor. Annelerimizin de bizler için adalet ve haklarımızı talep etmelerini istiyoruz. Annelerimizin yargı makamlarına, var olan tecridin ve keyfi uygulamaların son bulması için ellerinden geleni yapmaları gerekiyor. Özellikle, cezası biten tutsakların keyfi ve kişisel kararlarla tahliyelerinin engellenmesine herkesin karşı çıkması gerekiyor. Herkesin, cezaevleri yönetimlerinin; ‘Bizim gibi düşünmüyorsanız, bizim gibi yürümüyorsanız, cenazeleriniz cezaevlerinden çıkar’ düşüncesine karşı çıkması gerekiyor. Halkımız ise ‘Bu düşüncelerle çocuklarımızı cezalandırmazsınız’ demeli. İşkence, şiddet ve tecridin kabul edilmemesi lazım.”
Açlık grevine başlayan tutsaklar olarak hukuksuz hiçbir uygulama ve tutumu kabul etmeyeceklerini söyleyen Atak, tüm toplumun başlatılan açlık grevlerinin bir hak olduğunu bilmesi gerektiğini vurguladı. Atak, “Taleplerimizi her yerde dile getirmeye devam edecek ve sonuna kadar da direneceğiz” diye konuştu.
*****
Tecride karşı mücadelemiz yetersiz
ÖHD Eşbaşkanı Ekin Yeter, tecride karşı mevcut mücadelenin yeterli olmadığının görüldüğünü belirterek, “Yeterli olsaydı zaten bu tecrit kaldırılmış, kırılmış olurdu. Her alanda mücadelenin geliştirilmesi, yükseltilmesi gerekir” dedi.
MA’ya konuşan Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Eşbaşkanı Ekin Yeter, İmralı’da yaşananın, sadece hukuk kurallarının askıya alınması, uygulanmaması olarak açıklanamayacağını söyledi. Aile ve avukat görüşlerinin gerçekleştirilmemesinin, iç mevzuata, İnfaz Yasası’na, Anayasa’ya, ceza hukukunun temel prensiplerine, eşitlik ilkesine aykırı bir uygulama olduğunu belirten Yeter, şunları ifade etti: “Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası mevzuat hükümlerine de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne de Mandela Kuralları’na da hapishanelerle ilgili asgari standartlara da aykırıdır. Öcalan’ın sağlık durumuyla ilgili topluma açıklama yapılmıyor, görüş yasaklarına neden olan disiplin cezalarının gerekçesi açıklanmıyor, görüş yasaklarına neden olan gerekçeler açıklanmadığı gibi, disiplin cezaları gerçekleştirildikten sonra bu tebliğler gerçekleştiriliyor. Bu da Anayasa Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde davalarını; disiplin cezalarını karşı Öcalan’ın dosyalarını takip eden avukatlarının mesleklerini icra etmesini engelliyor. Disiplin cezalarına karşı itiraz hakkının sağlanamamasını beraberinde getiriyor. Burada hukuki, sağlık, toplumsal ve siyasi pozisyona ilişkin mutlak bir haber alamama hali söz konusudur. Elbette ne hukukçular ne demokratik kurumlar ne siyasi partiler ne de sivil toplum kuruluşları böyle bir hukuksuzluk, böyle bir vahşet karşısında, böyle bir insanlık suçu, işkence karşısında sessiz kalabilir. Bu noktada hem ÖHD hem tüm demokratik kurumlar olarak bu konudaki sorumluluğumuzun farkında olarak hareket ettik.”
Türk iktidarının uygulamalarını bütünsel değerlendirmek ve mücadele yöntemlerini de buna göre tartışmak gerektiğine dikkat çeken Yeter, şunları söyledi: “Bu antidemokratik rejim uygulamaları, gittikçe derinleştiriliyor. Tecrit, sadece Öcalan’ın maruz bırakıldığı bir uygulama değil, bu en başta İmralı Hapishanesi'nde kendini gösteriyor, sonra topluma yayılıyor. Biz hukukçular, sivil toplum örgütleri olarak bu tecrit ve izolasyon halinin temel muhatabıyız. O yüzden tecridi konuşurken tecridin ekonomi, ekoloji, göçle ilgisi bir birinden bağımsız olgular değil, bunlarla bağlantısı da görülmelidir. Tecrit derinleştikçe Kürt halkına yönelik antidemokratik yöntemler, sömürgecilik sorunu, sorunun çözümsüzlüğü, hukuksuzluk, adaletsizlik, eşitsizlik sorunu, Kürt halkının statüsünün tanınmaması, sorunun demokratik yöntemlerle çözülmemesi, sürekli savaş politikası, özel savaş politikalarının halk üzerinde süreklileştirilmesi, bu anlayışla paralel olarak geliştiriliyor.”
Ağır insan hakları ihlallerinin merkez üssü haline gelen cezaevlerinde tutsakların da İmralı tecridine karşı açlık grevi başlattığını anımsatan Yeter, dışarıdaki mevcut girişimlerin yeterli olmadığını söyledi. Yeter, şunları ekledi: “Yeterli olsaydı zaten bu tecrit kaldırılmış, kırılmış olurdu. Bu AİHM'in 'umut hakkı' kararı uygulanmış olurdu. Demek ki bu noktada ne hukukçular ne siyasetçiler ne Türkiye halkları bir bütün olarak yeterli mücadeleyi veriyor. Hukuki olarak, kültürel, ekolojik, siyasi boyutuyla sokakta, evde, adliyede, her alanda mücadelenin geliştirilmesi, yükseltilmesi gerektiği gerçekliği net bir şekilde karşımıza çıkıyor.”